Kader vicdani bir imanın rüknüdür. İlmi ve nazari bir mesele değildir. Yaşanarak bilinir, kabul edilir.

Hayat baştan sona bir imtihandır. Bahanelere takılıp kalmamak gerekir. Bahane dediğimiz sebeplerdir. Rabbimizden hep hayır isteyelim.

Duada büyük sırlar gizlidir. Musibetler, hastalıklar dua vaktidir. Musibet ve hastalık giderse konuyla ilgili duanın vakti de bitmiş olur. Aksi durum duanın devam etmesi için bir uyarıdır.

Mehmet Doğan kadrini bilemediğimiz bir düşünce adamı olarak yaşadı gitti. Allah rahmettesin, Nur içinde yatsın. Hiç olmazsa henüz yaşamakta olanların kıymetini bilelim.

Ebu Ubeyde b. Cerrah r.a ın Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun sorusuna hz. Ömer evet Allah’ın kaderinden yine Onun kaderine kaçıyorum buyurmuş. Kader yaşadıklarımızdır.

Kader sadece insan iradesinin devrede olduğu zamana özgü bir fenomen değildir. Bütün yaratılışı ezelden ebede kuşatan bir ilahi olgudur.

Bendeniz Allahın neyi yarattığı veya neyi yaratmadığı ile ilgilenmeyi abes sayıyorum.Tecelli etmeden önce bunu bilmeyiz.Peki bilmemiz gereken nedir?Bu da Kuranı Kerim ve sünneti seniyyeyle bildirilmiş ve sorumlu tutulmuşuzdur.Allahın neyi yarattığına sadece iman ederiz ve elimizdeki yükülülüklere dikkat ederiz.Bu bizim üzerimize farzdır.Ben günah işliyorsam ve bunu kadere yüklüyorsam benim şeriat ve iman esaslarıyla alay etmem söz konusu olur ki bu da küfürdür.Her insanın kaderini kendi boynuna doladık buyurur Allah.Bir başka ayeti kerimede ise bütün nefisler kendi yaptıklarının rehinesidir buyurulur.Günümüzde amellerin az olduğu ve olabildiğine günah ve fısku fücurun yaygınlaştığı bir zamanda insanı çok ümitlendiren şeyler daha da gevşekliğe sebep olur.

Zümrüt tepelerden kalan esintiler.. insan zulmeder kader adalet eder. Ne diyelim Allah hidayet ve istikamet versin!

Biz herşeyi bir kader üzere yarattık ayeti kaderin varlığına ve her şeyin yazılı bulunduğuna bir delildir. Amenna.

Kadri mübrem, kaderi muallak meselesi de ele alınmalıydı.sanırım köşe yazısı sınırlı olduğundan temas edilmemiş.

Kötü kadar ve kazayla ilgili olarak: Taşrada doğup büyüdüğüm bir bölgede insanlar genellikle kronik hastalığa (kanser, felç, şeker hastalığı, kel, kör, topal, böbrek taşı, şaşı, sakar, topal, sedef hastalığı, zininsel bozukluklar, kısırlık vs) , doğuştan veya sonradan engelli/özürlü , perişan, çaresiz, aşırı kaza ve belaya maruz. Bunların muhakkak nedenleri olmalı. "Biz, her şeyi bir sebebe bağladık." (Ayet meali) Bu nedenler hakkında yıllarca maddi ve manevi yönden çok kafa yordum. Gençliğimde köyümde yaşayan yakın tanıdığım fakir ve saçları dökük 40 yaşlarında bir adam vardı, o; temelli şehre taşındı, o taşındıktan 10 yıl sonra ben de onun bulunduğu şehire tahsil için gittim. Gördüm ki saçı dökük o adamın 50 yaşından sonra siyah saçları çıkmış yani amiyani tabirle kellik gitmiş, adam gençleşmiş ve dinçleşmiş. Ona, amca gençleşmişsin, saçların da tekrar çıkmış maşallah, dedim. O adamın köydeyken fazla bir ibadeti de yoktu. Dedi ki : "Elhamdülillah Allah bana saçlarımı geri verdi, genşleştirdi, buna şükür için ibadet ve taate başladım." Hemşehrim zararlı bitki ürünlerini tüketmekten direkt veya dolaylı uzak durmuş ve saçlarına, gençliğine kavuşmuş olmalı, halen 85 yaşlarında sıhhati yerinde. Benzer kişiler de çoğunlukla şehre taşındılar, çoğunluğunda hastalıklardan fazla eserler kalmadı, fakirlik, zillet / perişanlık kalktı. Bölgedeki kaza, bela, musibet, hastalık ve genç ölümlerin gerçek nedenlerine gelince, orada yetişen ve çok tüketilen gizemli sihirli /zehirli /zararlı bir bitki. Daha sonra bu bitkiyi meslek gereği toksikolijik olarak analiz ve tetkik ettim ve farkına vardım ki söz konusu bitki ve ürünleri her bakımdan doğal biyolojik ve kimyasal zehirli/zararlı fakat zehirli /zararlı olduğunu bilen yok ayrıca zararlı olduğuna inanan ve inanmak isteyen de yok. Zira çok tüketilen söz konusu bitki ürünlerindeki zararlı /zehirli kimyasalların oranı çok yüksek ilaveten vücutta kalıp tahriş etme süreleri 20-30 yıl arasında değişiyorlar. Söz konusu zararlı bitki tüketimi babamda 6-7 defa böbrek taşı oluşturdu, süründurerek öldürdü, anamı ise 35 yaşlarında kör etmişti, İki teyzemi genç yaşlarında böbrek yetmezliğinden öldürdü. Rasulullah (sav) bir sahabeye yaklaşık mealen demiş ki : " Şu kabristanda sihirden (gıda sihri) ölmeyen tek kişi yoktur, bu hal kıyamete kadar aynen devam edecektir." Rasullah (sav) hastalık nedenini soran başka bir sahabeye (kendisi sonradan engelli, kötürüm) bir ağacı/çalıyı göstererek yaklaşık mealen demiş ki : " İşte şu ağaç /çalı sana sihir yaptı." Bu hadis, çok hikmetlidir lakin içeriğini anlayacak nadir kişiler mevcut. Bugünkü Müslümanlar, bu hadisi nasıl anlarlar? Ağaç /çalının kalemle yahut başka yöntemle muska/ büyü yaptığını tasavvur ederler. Bu hadis hakkındaki kanaatim, ağaç /çalının meyvelerinin gizemli zehirli /zararlı ve kötürüm nedeni olduğudur. Kisacası kötü kaderimize gerçek bilgisizlik ve gerçek bilgilerden faydalanmamak neden oluyor. Koruyucu Başhekim Rasulullah (sav) fıkıhtan önce tıp ilmi / sağlıklı beslenme ilmini öneriyor. Tabii ki böyle bir ilmin başkalarından öğrenilecek durumu yok. Rasullah (sav) bunu kendisi bildirmiş ve hayatında uygulamış. "Yerden çıkan her nebatta-bazıları müstesna- sihir ve zehir vardır, beslenme sünnetime ( Kendisi, 35 kadar farklı gıda ile yetinmiş ) riayet ediniz ki felah bulasınız". (Yaklaşık hadis meali)

Hadid suresindeki ayatler kader ve kazayı iyi tarif ediyorlar. Allah kulu hakkındaki her şeyi lehfi mahfuzda önceden kaydetmiş. Yani başa gelen veya gelecek her türlü olayları. Peki, kötü kaderi engellemek mümkün mü? Elbette mümkün, fakat ledün ilmi sahibi olmak veya gerekli ledün ilme uymak gerek , fakat ledün ilmi sahibini bulmak imkansız gibi. Olayı bir misalle açıklamak gerekirse Allah her şeyi bir sebebe bağladığını Kur'an'da bildirir. Mesela bir kimse müzmin hasta oldu, hekimler; her ne yaptılarsa çare bulamadılar, çünkü hastalığın gerçek sebebini bilen tek hekim yok. Ledün ilmi sahibine hastalıkların gerçek sebepleri belli, hasta hastalığın gerçek sebeplerinden uzak durursa veya bu sebepler hastadan uzaklaştırırsa hasta veya hastalık iyileşir. Bu konu çok derin ve ince mesele. Bazı mutasavvıflar duayla kötü kaderin etkisiz hale geleceğini bildirir fakat böyle bir olaya ne kendimde ne de başka insanlarda tanık oldum. Yani duayla kötü kaderden kurtulunduğuna hiç şahit olmadım. Hadis de aynı şeyi belirtir. Her ne yapılırsa yapılsın hastalığın gerçek sebebi bilinip ondan uzak durulmazsa ve gerçek sebep bertaraf edilmezse hastalık artarak kabre kadar devam eder. (yaklaşık hadis meali) Bazı mutasavvıflar; namaz, adak, kurban, Kur'an okuma ve duayla bela, musibet, hastalığın bertaraf edilebileceğini iddi etmişler /ediyorlar, buna geçmişte ve günümüzde rastlanmadığına tanık oluyoruz.

D. Mehmet Doğan merhum ferasetli bir insandı. Gerçek bir kanaat önderiydi. Herkesin FETÖ ye yakın durmaya çalıştığı dönemde bile hiç tavrını bozmadı, mesafeyi korudu. Allah rahmet eylesin.

26. Söz yani kader risalesi mutlaka okunmalıdır. Kaderle ilgili çok yazı, kitap okudum. En doyurucusunu kader risalesinde buldum. Latif beyin yazısında da aynı kaynaktan istifade edilmiş gibi. Elhamdülillah, Rabbim sayılarını artırsın.

Hocam, dediğiniz gibi son kapıdan girmişsiniz. Bu biraz da birikimle alakalı. Fakat, herkes konuya bir ilahiyatçı kakar hakim olamaz. Daha açıklayıcı olunsa, somut örnekler verilse kanımca daha yararlı olur. Selamlar.

İnsanın sorumluluğu ile tecelli ve hilkati irtibatlandırma, bilebildiğim kadarıyla yeni ve özgün bir yaklaşım. Ufuk açıcı bir yazı. Devamını bekliyoruz.

Kader konusu asırlardır tartışılan ve tartışılacak olan bir konu. Latif Erdoğan hocamızdan konuyla ilgili daha detaylı yazılar bekliyoruz. Kaleminize sağlık hocam.

Mehmed doğanla ilgili taziyenize aynen katılıyorum. Allah rahmet eylesin. Örnek bir insandı.

Mübtediler Mutezile, müntehiler cebriyedir. Mâtürîdî görüşlerle eşari görüşleri sentezlemiş güzel doyurucu bir yazı olmuş. Tebrikler.