• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Para “reel üretim aracı” olmadan işler düzelmez!

02 Şubat 2019
A


Sedat Yılmaz İletişim:

Son birkaç yazımda İslâm ekonomisini günümüz iktisadi yaklaşımlarıyla mukayese etme fırsatı buldum. Her zaman minnet duyduğum ve iştiyâk ile takip ettiğim okuyucularımın yorumları da yazılarımın daha geniş alanlara taşınmasına vesile oluyor. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Okuyucu yorumlarında en fazla dikkatimi çeken husus, dine ve fıtrata uygun ticarî kuralların nasıl uygulanabileceğinin sorulması oldu… Malûmunuz ki, Türkiye’nin benimsediği hukuk, siyaset, ekonomi ve sosyal düzeni ihtiva eden uluslararası bir sistemi var. Söz konusu ölçüler dâhilinde sistemdeki mekanizma değişikliğinin günümüz için imkânsızlığı ortada.

Ancak “din, gönül ve inanç işi” olduğundan ülkedeki her ferdin kabul ettiği, inandığı esasları evrensel normlar çerçevesinde yaşama hakkı olduğu gerçeğini de kimse inkâr edemez. Aralarında fikir ayrılıkları olsa da aynı veya ayrı inanç ve düşüncedeki fertler toplumda müsamahakârlık ölçüsünde istediği hayatı minimal veya geniş manada sürdürmeyi başarabilir. Bu nedenle toplumda huzuru bozmamak için oluşacak baskılara, engellemelere akıl, mantık, iyi niyet ve ilmî ölçülerde karşılık verilebilir.

Dinî yaşantı da öyle! Din, önce şahsı sonra cemiyeti muhatap alır.

***

Gelelim faiz mes’elesine… Bugün faiz bütün milletlerin baş belâsı. Geçmişteki medeniyetler de bunu gâyet iyi biliyordu. Zirâ bütün semavî dinler ve hatta çok sayıda felsefî sistemler ve filozofların faizi reddettiği sabit. Faiz işlemleri eski Yunan’da bile yasaktı. Ünlü filozof Aristo’nun faizi yumurtlamayan kısır bir tavuğa benzetmesi manidârdır.

Mâdem ki faiz, tüm dinler, medeniyetler, felsefeciler ve âlimler tarafından kabul edilmemiş… Nasıl olmuş da dünya ekonomilerini esareti altına almış? Biz bu faizden nasıl kurtuluruz?.. İşte mes’ele burada!

Anlatalım… Biraz geçmişe gidelim… Sümerler gibi milattan önceki devirlerde kısmî olarak görünse de maalesef faiz illeti dünyaya resmî olarak kiliseden yayılmış... 15’inci Yüzyıl’da adını duyuran Protestanlığın kurucuları Luther ve Zwingli’den sonra ikinci nesil reformcu John Calvin… 1550’li yıllarda Protestanlığı reforme ederek calvanizme çevirmiş. Calvanizm, aslında dejenere edilmiş bir Hıristiyanlık mezhebi. İlk kez Cenevre’de ortaya çıkmış. Daha sonra Hollanda, İskoçya, İngiltere, Almanya ve Fransa’da yayılmış.

İlginçtir ki calvinizm ile kapitalizmin çıkış yılları aynı. Kurucu Calvin, o yıllarda kapitalizmin ilkelerini calvinizmin ideolojisi haline getirmiş. Calvin, Hıristiyanlık’ta yüzyıllardır uygulanan faiz yasağını bir çırpıda kaldırmış... Ardından Luther gibi kiliseyi devletin emrine vermiş ve kapitalizmi din kılıfına sokmuş.

***

Bugün küresel ekonomi, faizden beslenen kapitalizmin esareti altında debelenip duruyor. Her ekonomi, kapitalizme daha doğrusu faize boyun eğmek zorunda. Günümüzün ekonomileri, insan fıtratına ters olarak işletilen bir serbest piyasaya sahip. Bu serbest piyasanın baş aktörü de faiz. Ne yazık ki ülkeler faizi serbest piyasanın bir kuralı zannediyor ve ondan vazgeçemiyor.   

Faiz; bugün hükümetlerin maliye ve para politikalarında baş oyuncu olmuş... Bankaların, finans sektörünün, sermaye ve para piyasalarının olmazsa olmazı. Faiz, kredili işlemlerden borç alıp vermeye, mevduat muamelelerinden, tahvil / bono ve kambiyoya, swaplar, idarî cezalar ve gecikme bedellerinden borsalara kadar geniş alanda kullanılıyor. Faiz ekonomilerde âdeta kilit konuma gelmiş.  

Kapitalizmi yaşamalarına rağmen faizin zararlarından korunmayı bilen devletler de var. Bunlar daha çok gelişmiş ülkeler. Söz konusu devletler “enflasyonlarını düşük tutarak” faizleri minimize edip ekonomilerini reelleştirebiliyor ve böylece kısmî olarak faizin olumsuz etkilerinden korunabiliyorlar. Bunun için ilk başta yaptıkları iş “paraya üreticilik vasfı” kazandırmak. Söz konusu devletler, “Para üreticilik işlevine dönmeden ekonomik çark sağlıklı işlemez” prensibiyle çalışıyor. Tabii ki bu da ekonomiyi iyi bilmeyi ve bu alanda “maharet sahibi” olmayı gerektiriyor.

***

Kötü olduğunu bildikleri halde faizi savunanlar da mevcût! Faize, kiralanan paranın kira bedeli diyenler var. Kapitalist ekonomi dilinde faiz; bir borç anlaşmasının satışı sonrasında elde edilen getiri miktarı veya üretim amaçlı kullanılan sermayenin getiri oranı olarak tanımlanıyor.

Faize haram ve yasak gözüyle bakanların tarifleri ise kapitalistler gibi değil. İslâm hukukçuları, hak gaspı veya haksız iktisap olarak tanımlanan faizi Kur’ân-ı Kerim’de geçen “riba” (fazlalık) kelimesiyle tarif ediyor ve bedelli ve karşılığı olan bir alışverişte karşılığı olmayan fazlalık olarak görüyor.  

Fıkha göre, bir ticarî sistem peşin alışveriş ile bedelli ve karşılıklı (ivazlı) muameleye dayanır. Her malın ve emeğin satışı sonunda mutlaka bir karşılığı vardır. Normal şartlarda hibe hâriç karşılıksız işlem olmaz. Veresiye alışverişler câiz olsa da alışverişin faize düşmemesi için kendine has esasları ve kuralları bulunur.

Nitekim sağlıklı bir ekonomi istiyorsak ve dini kuralları da çiğnemek istemiyorsak ilk başta yapılacak şey paraya üretim işlevi kazandırmak gerekiyor. Paranın gerçek fonksiyonu reel üretim olmalı. Para reel üretime döndüğünde, paraya emek ve risk (kâr / zarar) eklendiğinde sağlıklı üretimin ve helâl kazancın yolu açılır.

Dolayısıyla para ve mal arasındaki meşrû ilişki dışındaki her türlü üretim, ticaret ve ekonomi, dinen, aklen ve insanî olarak ifsattır ve hiçbir zaman meşrûiyet kazanamaz.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23