• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Çâre makro çerçeveli mikro yaklaşımlar!

06 Mart 2019
A


Sedat Yılmaz İletişim:

İşsizlik, enflasyon, cari açık ve dış borç gibi sorunları aşıp düzlüğe çıkan çok sayıda ülke var ve bu ülkelerin hikâyeleri hâlâ anlatılır. Genç işsizlik mes’elesinde Almanya modeli… Yüksek enflasyonu düşürmede İsrail modeli… Yine Güney Kore, Japonya, İsveç ve İrlanda’nın yakaladığı ekonomik istikrar ve zenginleşme modelleri küresel anlamda ciddi başarı hikâyeleri

Bir ülkenin ekonomik gücüne ve büyümesinin durumuna bakmanın en kestirme yolu da “işsizlik” verileri... Düşük işsizlik oranlarının olduğu yerde geniş iş imkânları ve büyüyen bir ekonomi göze çarpar. Yüksek işsizlik oranlarının olduğu yerde ise ekonomi durağanlaşmış… İş bulmak imkânsız hâle gelmiştir…

İşsizliğin başlıca sebepleri belli… İlki eğitimsizlik… Yönetimlerin eğitim ve ekonomi politikaları… Ekonominin iş üretme kapasitesinin zayıflığı… Ülkede sağlıklı iş envanterinin yapılamayışı… İş deneyimi yoksunluğu, vasıfsızlık, zayıf rekabet, işin ehline verilmeyişi, liyâkatsizlik, ayrımcılık… Beyin göçü… İş ortamında gelir ve kazanç dağılımında yaşanan adaletsizlikler… Kayıtdışılıktaki yükseklik… İş ahlâkının gelişmemesi veya kötüleşmesi… Yüksek işsizliğe sebep olan ilk akla gelebilecek olumsuzluklar…

Bizde de 2015 yılı başından bu yana artarak yükselen işsizlik oranları son 4 yılın zirvesinde. İşsizlikte artık tekli rakamları unuttuk. Son açıklanan resmî veriler genel işsizliğin yüzde 12,3’e yükseldiğini gösteriyor. Mevsim etkilerinden arındırıldığında işsizlik oranı bir ay içerisinde dâhi 0,6 puan artarak yüzde 12’ye çıkmış. Tarım dışı işsizlik yüzde 14, genç işsizlik oranı ise yüzde 22,2.

Demek ki iş gücüne katılım mevcût iş imkânlarıyla eritilemiyor… Özellikle genç işsizliğin önlenmesinde yeni istihdam politikalarının geliştirilmesi gerekiyor. Hatta yürütülen ekonomi politikaları işsizlik üretiyorsa, üretim ve verim sürekli düşüyorsa mer’î modelin âcilen terk edilmesi en doğru yol.

Bu nedenle kayıtdışı istihdam mes’elesi çözülmeden işsizlik sorununa tam neşter atılmış denemez! İş gücü içindeki 3 kişiden 1 kişinin nerede olduğu, ne yaptığı, ne işle meşgul olduğu, kaç para kazandığı belli değilse oturup ağlamak yerine bir şeyler yapmak lâzım! Yüzde 33’lerde olan kayıtdışılık gösteriyor ki istihdam piyasasının yeniden yapılandırılması elzem hâle gelmiş.

Düşünebiliyor musunuz; adam ayın tamamında çalışıyor, SGK’da görünen 1 veya 2 gün… Resmi olarak haftada 45 saat çalışması gereken işçi, fazla mesai ücreti verilmeden 60 / 70 saat çalıştırılabiliyor. İşçi fazla mesai ücreti alsa bile kayıtdışı gösteriliyor. Bugün ülkede asgari ücretin yarısına, resmî çalışma saatinin çok üstünde mesai veren binlerce kayıtdışı işçi mevcut. İstihdam piyasası bir silkelense altından neler çıkar, neler!

Diğer taraftan istihdam için verilen teşvikler elbette inkâr edilemez. Nitekim istihdam üzerinde olumlu etkilerini görüyoruz. Ama yeterli olmadığı ortada! Burada denetim zafiyetinden kaynaklı teşvikin, tam olarak yerine gidip gitmediği konusunda belirsizlikler de var. Sâdece banka ile teşvik alanı buluşturup aradan çekilmek, denetim yapamamak sağlıklı bir istihdam politikası olmasa gerek.

Dolayısıyla istihdam teşviklerinin; sektörel bazlı denetime açık, doğru yapılmış iş alanı ve işsizlik envanterleri ile istihdam verilerine göre kullanıma sunulması daha verimli olur kanaatindeyim. Hedef istihdam ise; bankalar para kazansın, daha güçlensinler diye değil, istihdam piyasasının kuvvetlenmesi için teşvik müessesesinin çalıştırılması düşüncesindeyim.

İşsizlikte bakılması gereken diğer en önemli nokta da bence şurası… 2008 küresel krizinin etkilerinden kurtulmak için 2014 yılına kadar yurtdışından hızlı finansman akışı vardı. Ama son 4 yıldır musluktaki su akışı giderek yavaşlıyor ve paranın maliyeti yükseliyor. Şu anda ülkemizin kamu/özel dış borcu GSYİH’in yüzde 53’üne ulaştı. Ekonomi 2018 yılı başlarında dengeye giriyor derken ardından gelen Ağustos’taki kur krizi her şeyi altüst etti. İnsanlar sermaye bulamıyor… Bulanlar yüksek maliyetlerle borçlanmak zorunda kalıyor. Yeni yatırımlar erteleniyor… Dolayısıyla iş alanları ve imkânları daralıyor…

Hepimiz biliyoruz ki, yıllık yüzde 5’in altında büyümeler, Türkiye’yi küçültür. Bilhassa her yıl iş gücüne eklenen 1 milyona yakın insanımıza iş bulmalıyız. Bu da yüzde 5’lik büyümelerle gerçekleşmez. Peki, yıllık yüzde 5’in üzerinde büyümeliyiz, ama nasıl?.. Formülü belli… “Makro çerçeveli mikro yaklaşımlar”…

Öncelikle hukukî, iktisadî ve eğitim alanlarında yüksek acı verse de olmazsa olmaz “yapısal reformlar” geciktirilmeden, mutlaka hayata geçirilmeli. Ciddi bir vergi reformu… Ciddi bir bankacılık reformu… Kamu ve özelde ciddi bir personel reformu… Ciddi bir iş gücü reformu… Ciddi bir hal yasası, ciddi bir perakende yasası… En başta gelen ıskalanmaması gereken reformlar.

Âcilen rekabetçi, daha üretken, girişimciliğe önem veren katma değerli üretim modeli tesis edilmeli… Her işletmeyi, her işi, her sektörü ayrı ayrı plânlayıp kısa, orta ve uzun vadeli programlarla düzene koymamız gerekiyor. Sanayide, tarımda, teknolojide ciddi bir dijital dönüşümle birlikte dünya gerçeklerine uygun yepyeni bir Ar-Ge anlayışı şart.

Hâlen devam eden küresel ekonomideki kırılganlıklar (PMI’ler birçok sanayi ülkesinde yüzde 50’lerin altında seyrediyor) ve coğrafyamızdaki jeopolitik gelişmeler bir risk olarak kor gibi avucumuzun içinde. Kırılganlıkları üzerimizden ne kadar çabuk sürede atabilirsek dış şoklara karşı daha dayanıklı olacağımız bir gerçek.

Soruna yönelik çözümleri bir sonraki yazımda anlatayım, inşallah…

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23