• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Bugünkü “ticarî hayat” fıtrata ne kadar uygun?

01 Şubat 2019
A


Sedat Yılmaz İletişim:

İslâmiyet’in iktisadî ve ahlâkî yönden ortaya koyduğu kurallar, bugünün şartlarıyla mukayese edildiğinde toplum tarafından “daha kabul edilebilir” olduğu gözlense de dünya konjonktürü, hayat tarzları, siyaset, ekonomi, çevre ve toplum baskısı birçok yerde dinî ölçüleri ikinci plâna atabiliyor.

Özellikle ticarette güven ortamının fedakârlık ve çoğu zaman da polisiye tedbirlere kaldığı günümüzde gasp edilmiş hakların nasıl halledileceği hep tartışma konusu. Bugün ticarî alanda dâhi yüz binlerce hukuk dosyası yıllardır adliyelerin tozlu raflarında çözüm bekliyor.

Son yazılarımda İslâm’ın siyaset ve iktisat anlayışıyla alâkalı özet de olsa bilinmesi gereken esasları kaleme almaya çalıştım... Dini siyasallaştırmadan, siyaset ve ekonominin dinî ölçüler dâhilinde daha iyi yol katedeceğini örneklerle anlattım.

İslâm’ın ekonomi prensiplerinin temelinde; faizin olmadığı, sınırlı serbest ticaretin hâkim kılındığı ve vergilendirmede zekât müessesesinin de işletildiği ticaret hukukundan bahsettim. Dinî esaslarda mutlak mülkiyetin olmadığını, insanın ancak emeği ve miras karşılığı kazandığının sahibi olabileceğini, üretim, tüketim, alışveriş, mal / hizmet değişimi ve tedavüle dâir bir yapının oluşturulmasının tavsiye edildiğini ifade ettim.

Bahsettiğim prensiplerin bir disiplin olarak algılandığında; toplumda yaşanabilecek haksızları önlemede önemli bir etken olabileceğini belirtirken “Müslüman olarak bugünkü ticarî hayat kadar, hayatımızda kullanabileceğimiz İslâm iktisadı esaslarını da öğrenmemiz gerekiyor” diyerek ekonomik sorunlara bir nebze ışık tutmaya gayret gösterdim.  

Bugün de, en çok tartışılan fiyatlandırma, kâr hadleri üzerindeki spekülasyonları, aldatıcı, meşrû olmayan reklâmlarla mal satışlarını ve bu mevzularla ilgili dinî hükümleri imkân dâhilinde dile getireceğim.

Elbetteki dinimiz serbest ticareti tavsiye ediyor. Ancak “serbest” derken meşrû ticaretin sınırlarını da çiziyor. Biliyoruz ki alışverişte fiyatlandırma, arz ve talep dengesine göre değerini bulur. İslâmî ekonomi anlayışında da fiyat belirleme piyasaya bırakılmış ve devlet idaresine mal fiyatlarını belirleme yetkisi verilmemiş...

Ancak aşırı fiyat artışlarının gözlendiği pazarlara karşı devlete müdahale hakkı tanınmış. Fıkhen fiyatlandırma günün şartlarına göre “büyük ve küçük aldanma” diye ikiye ayrılmış, küçük adlanma nispî onaylanırken büyük aldanma yani aşırı fiyat uygulamalarına asla geçit verilmemiş.

Kâr oranı ilk bakışta malda bedeli verilmemiş bir karşılık olarak görülebilir. Hatta bazı cin fikirliler kârı, faizle eşdeğer tutabilir… Yani kâr ile faizi yan yana koyup, “İkisi de bedeli verilmemiş fazlalık. Kâr meşrû ise faiz de meşrû olmalı” diyerek dinî hükümlerin tersine akıl yürütebilir!

Bugünkü ticarî hayatta kâr veya faiz ayrımına fazla dikkat edilmese de dinen kâr meşrû, faiz ise gayri meşrû yani haksız kazançtır. Zirâ İslâm kâr ile faizi ayrı kabul etmiş, faizi haram kılmış… Kârdaki meşrûiyetin, ticaretin kâr / zarar dengesinde risk taşımasından geldiğini bildirmiş. Faiz herhangi bir risk taşımadığından yasaklanmış…

Fakat bugün sigortacılık ve yeni piyasa uygulamalarıyla daha korunaklı ve risksiz hâle getirilen faizin, “Ticarette kâr gibi faiz de riskli” diyenlerin iddialarını boşa çıkardığını da görmek gerekir.

Dinî tarafta konuya devam edersek, Kütübü Sitte’deki ticaret bahislerinde yer alan Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ın “Tazmin ve tekeffül edilmeyen bir malın kârı helâl olmaz” mealindeki hadisi şerifinde de kâr/zarar ihtiva etmeyen malda kâr oranının helâl olmayacağı ifade ediliyor. Fıkıh kitaplarına göre; meselâ bir adam bir tarlayı 1000 liraya kiralasa ve o tarlayı hiç işlemeden, sürmeden, taşını toprağını temizlemeden, emek vermeden kiraladığı gibi bir başkasına 1200 liraya kiralasa o 200 liralık fazlalık helâl olmaz.

Kârın ölçüsünü de anlatayım… Dindeki genel kanaat, ticaret malında kârın sermaye miktarını geçemeyeceği… Yani 1 liralık bir mal, en fazla 2 liraya satılabilir… Bugün tarla ile market arasındaki fiyat skalasına baktığımızda aracıların da katkılarıyla 10 kata kadar varan kârlandırmalar ne kadar insani ve islâmi? Ayrıca üreticiden tüketiciye deyip tarladaki ürünü 5 kat pahalıya satanlar nasıl bir ticarî ahlâk taşıyor?

Bilinmelidir ki İslâm, ticaret malının pazar yerine gelmeden satılmasını yasaklıyor. Hazreti Muhammed Aleyhisselâm’ın “Satılmak için pazar yerine getirilen ticaret mallarını yolda karşılamayınız” hadisi şerifi konuyu apaçık beyan ediyor.

Reklâm ve tanıtım da ekonominin önemli araçlarından... Günümüzde reklâm ölçülerine bakılınca, meşrû olan reklâmdan pek fazla söz etmenin imkânsızlığı ortada. En basitinden bugün mağazaların vitrinleri çıplak manken heykellerinden, yazılı ve görsel medya ise faiz reklâmlarından geçilmiyor. Medyada dolaşan diğer gayrimeşru reklâmların ise haddi hesabı yok.

Malın gerçek özelliklerinin söylendiği, kusurlarının gizlenmediği, tağririn yani hile ve aldatmanın yapılmadığı, fiyat oyunlarının oynanmadığı, yıkıcı rekabet özelliği taşımayan, müşteri kızıştırmayan, tekelciliği, karaborsacılığı tetiklemeyen, erkek / kadın objelerinin dinî ölçüler dışında tanıtım aracı olarak kullanılmadığı, yalanın ve yeminin yer almadığı, fuhşiyâtı körüklemeyen, gayrimeşru ve haram olmayan her tanıtım ve reklam dinen de fıtraten de meşrû…

Çoğu insan karşı çıkacak belki ama reklâmın da ticaretin de dinî ve insanî ölçüsü belli… Bugünkü ticarî hayat ne kadar dine ve fıtrata uygun, iste asıl ona bakmak lâzım! 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23