• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sabri Şahsuvar
Sabri Şahsuvar
TÜM YAZILARI

Fitne ocağındaki İngiliz’in Kıbrıs aklı

25 Temmuz 2023
A


Sabri Şahsuvar İletişim: [email protected]

Kıbrıs adası bulunduğu coğrafi konumu sebebiyle tarih boyunca Akdeniz’e hâkim olmak isteyen devletlerin ilgi sahasına girmiş, birçok kavmin izlerini ve çeşitli medeniyetlerin mirasını taşıyan bir yer olmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Bâbıâli için çok ağır şartlar içeren Ayastefanos Antlaşması ile Ruslar birçok kazanım elde edip, diğer büyük güçler için tehdit haline gelmişti. 

Özellikle bu durumdan en çok etkilenecek olan İngiliz yönetimi İstanbul elçisi aracılığı ile II. Abdülhamit, Ruslara karşı savunma anlaşması teklif etmiş karşılığında Kıbrıs adasını geçici bir üs bölgesi olarak kendilerine bırakılmasını talep etmişti. Kıbrıs’ı, İngiltere’ye bırakmak istemeyen Sultan II. Abdülhamit, İngilizlerin teklifini ertelemeye çalışması üzerine İngiliz Dışişleri Bakanı tarafından İstanbul Elçiliğine gönderilen telgrafta adanın devredilmediği takdirde silah zoru ile alınacağı uyarısında bulunulmuş, bu şartlar altında padişah, II. Anlaşmayı imzalamak zorunda bırakılmıştı.

Kıbrıs Türkleri, Rumların Enosis hareketine karşı ellerinden geleni yapmış, Osmanlı Devletinin de İngiliz yönetimini konu hakkında birçok kez uyarmasına rağmen İngiliz yönetimi tarafından herhangi bir tedbir alınmamıştı. İngiliz yönetimi, adada çoğunluğu teşkil eden Türkler ve Rumlar arasında bulunan çeşitli ihtilaflardan yararlanmış adada bulunan Türkler ve Rumlar arasındaki ayrılıkları körüklemiş ve kendilerine yakın hissettikleri şahısları etkili yerlere getirerek hâkimiyetlerini perçinlemiştir. 

İngilizlerin geçmişten geleneğe bahsi söz konusu olduğunda, düşünmek gerek. İngiltere’nin ada yönetimi üzerindeki ana düşüncesi, böl ve yönet şeklinde olduğu değerlendirilebilir. İngiliz yönetimi, adadaki Türk varlığını yok etmek amacı ile 1907 yılında ‘12. 1907 sayılı Taşınmaz Mal Tescil Ve Değerlendirme Yasası’nı kaynaklardan öğreniyoruz. Bu çıkardıkları yasalara göre bir taşınmaz malı sürekli ve ihtilafsız olarak 10 yıl kullanan kişilere, bu taşınmazı kendi mülkiyetine kaydetme (tapulama) hakkı tanındı. Oysa vakıf malları kişilere bırakılamaz veya başkalarına terk edilemez.

Kısacası İngiliz’in aklı fitnenin ocağında mayalanmış gelecek açısında büyük problemlerin kaynağıdır. Böylece, Türklere ait vakıf malları hile yolu ile Rumlara tescil edilip, aklınca başarı sayılmıştır. Ancak uluslararası vakıf kanunu gereği, vakfiye malı başkalarına tapu edilemez ve satılamaz.

İngilizler aklınca bir plan dâhilinde, ustaca bir kurnazlık kararı ile konuyu milletler cemiyetine taşımaya çalıştığı, Kıbrıs’ın vakıflar kanunu gereği mallarının satılamayacağı söz konusu olunca, İngilizler asimile programları devreye alınmıştır. Ancak, 12.1907 sayılı yasaya dayanarak vakıf mallarının Rumlara verilmesi, vakıf hukukuna aykırı olduğundan, 1 Temmuz 1878 tarihli Kıbrıs’ın İngilizlere kiralanması anlaşmasında, ‘Ahkamül Evkaf’ın yürürlükte kalacağı hükmü olduğundan İngilizler uluslararası hukuku çiğnemiştir.

Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruluş anlaşmasında da Ahkamül Evkaf yürürlükte kaldı (Article 110) Ahkamül Evkaf yani vakıf ilkelerine göre, bir taşınmaz malın satılması veya zaman aşımı ile başka bir kimseye devredilmesi mümkün değildir. Vakıf yasaları Rumların ve İngilizlerin canını sıkmaktadır.

Ayrıca hukukçulara göre, yürürlükte olan iki farklı yasa farklı hükümler içerdiği zaman, özel olan yasa uygulanır. 12.1907 sayılı yasa Kıbrıs’ta bulunan tüm mallarla ilgili bir süre yürürlükte kalan genel bir yasadır. Ahkamül Evkaf ise, sadece vakıf malları ile ilgili özel bir yasadır. Hukuk ilkelerine göre, özel yasanın önceliği vardır ve çelişkili durumlarda özel yasa uygulanır.

İngiliz döneminde 12.1907 sayılı yasa ile Türklere ait çok miktarda taşınmaz malın mülkiyeti, bunları kullanan Rumların adına kaydedildi. Hatta yürürlükteki yasalara aykırı olarak, vakıflara ait taşınmaz malların bile Rumlara verildiği açıkça görülmektedir. Bu malların iadesinin gerçekleşmesi için, Türkiye’nin uluslararası arenada konun peşini bırakmaması, mutlak bir sonuç olarak malların iadesini sağlamalıdır.

İngilizler döneminde Maraş ve adanın diğer yerlerinde Ahkamül Evkaf’a aykırı olarak Rumların adına kaydedilen taşınmaz malların tapuları geçersizliğini, uluslararası hukukta savunmaya ve İngilizler döneminde gasp edilen vakıf mallarının Kıbrıs Türklerine tescil edilmesi için diplomasiyi aktif bir şekilde kullanmalıdır. Veya İngilizlerin bütün kurallarını yok hükmünde saymalıdır. 

Nitekim İngiliz döneminde mahkeme, vakıf malı olan Tersefan çiftliğinin, Rumların adına kaydedilmeyeceği hükmünü verdi ve Rumlara verilen tapular geçersiz sayıldı. Bu nedenle yasal olarak Maraş’ın tümüne yakını vakıflara ait olup, Rumlara verilemez olduğu hukuk nezdinde dünyaya hakikat paylaşımı yapılmalıdır. Bu vesile ile başta bütün Kıbrıs şehitlerimize, Allah’tan rahmet dilerken; Kıbrıs’ın bağımsızlığa kavuşması için, çaba ve gayret sarf edenleri şükranla yâd ediyorum. Vesselam…

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Raif Songur

Vakıf malların korumayı yudum içinde yapamayan Türkiye yurt dışında hiç yapamaz.Irakta,Suriye'de, Mısır'da ve Avrupa'daki Vakıf malları koruyamadık uluslar arası kanunlar biz Türkiye için çalışma..

Oğuz Han

Nolur bunun şaka olduğunu yazın. Kıbrıs'ı Göksultan Abdülhamid vermiş olamaz. Tarihi kaynakları bir daha araştırın lütfen ve beni hayal kırıklığından kurtarın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23