• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sabri Şahsuvar
Sabri Şahsuvar
TÜM YAZILARI

Erdoğan devrimlerin mimarıdır

03 Ekim 2023
A


Sabri Şahsuvar İletişim: [email protected]

Geçtiğimiz aylarda, Türkiye Yüzyılı vizyon toplantısında yeni anayasa çağrısını öne çıkaran Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapılan tüm anayasa değişikliklerine rağmen eksiklikleri gördüklerini özellikle belirtmiştir. Vesayete hizmet için hazırlanmış 12 Eylül Darbe Anayasası’nın raf ömrünün çoktan dolduğunu, yeni, sivil, demokrat ve özgürlükçü bir anayasanın Türkiye Yüzyılı vizyonunun ilk hedeflerinden birisi olduğunu söylemiştir.

Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Değişim isteyenler ile statükoyu sürdürmek isteyenler arasındaki mücadele sürüyor. Değişim isteyenler bu mücadeleden galip gelir ve birikmiş sorunları demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla çözerse Türkiye gelecekte bölgesinin en saygın demokrasilerinden biri haline gelebilir. Sürecin mihenk taşı ise yapılacak olan yepyeni bir anayasadır. Yeni Türkiye Yüzyılı devrimlerini gerçekleştiren Sn. Erdoğan’dır, aynı zamanda yeni anayasa devrimini de ondan başkası yapamaz. Bir ulusu ve medeniyeti cesaretle buluşturan lider olarak tarih yazan Erdoğan’dır.    

Sn. Erdoğan’ın çok rahatsız olduğu 1982 darbeci anayasası biran evvel bu milletin yakasından düşmelidir. Türkiye’de bugüne kadar (1921 Anayasası hariç) yapılan anayasaların tamamı darbe anayasalarıdır. Türkiye’nin bu ayıbı artık ortadan kaldırması ve yeni Türkiye’nin inşasını yeni, özgürlükçü ve demokratik bir anayasayla gerçekleştirmesi gerekir. 

Katılımcı ve birleştirici anayasa elzemdir. Bunun yanı sıra egemen devlet, güçlü devlet, kodlarına dönen, medeniyet coğrafyasına hükmü olarak başat olacak, emperyal sigortası kapsamında bölgesel kodlara göre lider anlayışlı bir anayasa zorunludur.

12 Eylül anayasası çağdaş düzlemde hak ve özgürlüklerin ihyasına değil, bu çerçeveyi zapturapta alan bir mentaliteye sahiptir. Sami Selçuk’un deyimi ile Türkiye bu anlamda anayasası olan ama anayasal olmayan bir devlettir. Bu anayasada 26 defa değişiklik yapılmasına karşın, pansumancı anayasa 12 Eylül darbesinin ruhu ve felsefesini değiştirememiş, milletin ensesinde kılıç gibi sallanmaktadır.

Baskın ve batı esaretine bağlı monarşik bir algının anayasası bu millete züldür. Kabul edilemez bir gerçektir. Şimdiye kadar rötuşlarla birçok değişiklik yapıldı. Bunların hiçbiri maksadına göre hasıl olmadı, sadece zaman ve kaynak israfına yol açtı. Şimdi görüldü ki işler bu haliyle yürümüyor, bunun üzerine ister istemez anayasa tartışmaları başladı. Nefret suçlarının affedilmediği ve medeniyetimizin hak ve liyakati esas alan bir anayasanın ancak bu milleti teminat altına alacağı anlaşıldı.

Burada temel amaç şu olmalıdır; bu ihtiyaç karşılanırken, yani yeni anayasa yapılırken, yapım yöntemi; temel ilkeler; kimlikler; din ve vicdan özgürlüğü; kuvvetler ayrılığı açısından nasıl olacak, bütün bunlar irdelenmeli ve bu konu başlıklarının altı doldurulmalıdır. Çünkü anayasalar toplumların en üst değer yargılarının bir üst hukuk normu olarak formüle edilmiş bileşkesidir. Bu açıdan hem toplumsal sosyolojiyi hem de ülkenin ortak aklını ve vicdanını temsil ederler. Gerçek bir yönetim felsefesinin özü ve ruhu bunu, yani insanı, insan onurunu işin merkezine koymayı gerektirir.

Toplumun büyük çoğunluğu bu yetkileri parlamentoya devrederken artık 12 Eylül Darbesi ile yönetilmek istemediğini, yeni, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa istediğini seçim sürecinde ortaya koymuştu ancak Parlamento bunu dikkate almadı. İkinci bir yolla kısmi ve bazı kurumsal değişikliklerle yetindi. Referandumla elde edilen ikinci yolun sonucu, toplum için birçok sorun barındırıyordu. Bir dipnot yenidünya düzeninde imparatorlukları yeniden konumlandırırken, Türkiye’nin yeni anayasası toprak kaybedecek Anayasa olmamalı.

Temel hak ve özgürlükler kısaca tarif edilmeli; bu bakımdan anayasanın değerler felsefesini eşitlik, adalet ve özgürlük kavramları oluşturmalıdır. Hukukun üstünlüğüne dayanan, sadece büyümeyi değil adaleti ve bölüşümü esas alan sosyal ve demokratik devleti şiar edinmeli, inançları özgür bırakan ve herkesin dinine saygı duyan laik devleti gerçekten inşa eden bir ANAYASAL anlayışa sahip olmalıdır. Özü itibarı ile demokratik olmalıdır.

Bu anayasa geniş bir mutabakatla yapılmalıdır. Bunun da sihirli kavramı katılımdır. Başta Meclis’te grubu bulunan partiler olmak üzere Meclis’e giremeyenlerin de görüş ve önerileri alınmalıdır. Sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, barolar, toplumun diğer tüm katmanları, kesimlerinin görüşleri süreçte değerlendirilmeli ve dikkate alınmalıdır. Özellikle akademik yapılar, barolar, hatta İslami cemaatler bile dinlenmeli ve tabii ki son söz Meclis’in iradesinde bırakılmalıdır.

Türk milletinin ve siyaset kurumunun insan onuru ile temel hak ve özgürlükleri esas alan sade, sivil ve demokratik bir anayasayı yapacak birikime ve isteğe sahip olduğu görülüyor. Bugüne kadar yapılan anayasa değişiklikleri ve yeni anayasa girişimlerinden elde edilen tecrübe, Türkiye’nin Yüzyılı’na daha güçlü ve emin adımlarla girişini temin edecektir. Yeni anayasalar millet hayatında ender görülen olaylardır. Bu nedenle ortaya çıkan irade, gelişim fırsata çevrilmelidir.

Vesselam… 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İsmail ZAZA

Hatta İslami cemaatler bile dinlemelidir ne demek bu çekincen nedendir ağam barolarda,sivil toplum kuruluşlarina danışılmalıdır,çekincen yoktur ancak İslami kuruluşlarına gelince ürkek davranıyorsunuz olmaz kardeşim olmaz.

Savcı

Reisin emekli memura attığı kazzığı hiç bir mimar yapamaz. Bu konularda çok mahirdir reis var olsun. Bizimde bir mart düsüncemiz var
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23