Feth-i Mübin
Yüce Allah(cc), Fetih Suresi’nde söyle buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim,
‘‘1. İnna fetahna leke fetham mübina.
2. Li yagfira lekellahü ma tekaddeme min zembike ve ma teahhara ve yütimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sıratam müstegiyma.
3.Ve yensurakallahü nasran azîza.”
Meali,
Rahman ve Rahim olan Allah’ın (cc) adıyla,
“1- Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.
2- Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.
3- Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.”
Efendimiz Hz. Muhammed (sav), bir hadisinde şu şekilde müjde veriyor:
“Le tufte hannel kostantiniyyetu, fele ni’mel emiru emiruha ,vele ni’mel ceysu zalikel ceys.”
Manası,
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur!”
Bu müjdeye layık olabilmek için, tarih boyunca birçok komutan ve birçok ordu İstanbul’u fethetmek istedi.
Ancak bu iş, Fatih Sultan Mehmet Han’a nasip oldu!
Ve bu fetih bir günde gerçekleşmedi.
Önce aşk, sonra da cihat gerekti…
…
Gece yarısı, Şehzade Mehmet’in odasının ışığı yanıyordu.
Bu durum, hocası Akşemseddin’in dikkatini çekti. Odaya gelerek, “Şehzadem istirahat buyurmuyorsunuz, ne yapmaktasınız?” diye sordu.
Şehzade şu müthiş cevabı verdi, “Hocam, İstanbul’un fetih planlarını yapıyorum!”
Yani Sultan Mehmet, daha gençliğinden itibaren bu fethin arzusunu duyuyor, geceleri uykusuz kalma pahasına projeler tasarlıyor ve gayret ediyordu.
Öyle ki seferde kullanılan topların tasarımını ve mühendislik hesaplarını kendisi yaptı.
Ve tarihler 1453’ü gösterdi.
Kostantiniyye’yi kuşattı.
Heyecanlandı, atını denize sürdü.
Karadan gemileri yürüttü.
“İmkânsız yoktur” dedi.
Ve bunu dünyaya gösterdi.
Buna fethin komutanı derler!
Kuşatma sürüyordu.
Sultan Fatih gündüz ordunun düzeni ile meşgul oluyor, gece namaz ve dua ile Yüce Yaradan’dan yardım istiyordu.
Bir gece kendinden geçmiş halde biraz sesli şekilde dua ederken, bir askerin “amin” diyen sesini duydu.
Sultan sordu, “Kimsin, ne istersin?”
Asker cevap verdi, “Sultanım, ben Ulubatlı Hasan kulunuz. Seferde önde olmak, sancak tutmak isterim, ama bana gerilerde görev verdiler.”
Bu konuşmadan sonra padişah, askerinin dileğini kabul etti ve emir verdi. Neticede Ulubatlı Hasan, Hasan Sekbanbaşı oldu.
Ve Ulubatlı Hasan, İstanbul surlarına sancak dikerek şehadet şerbetini içti.
Buna fethin askeri derler!
29 Mayıs 1453’te fetih müyesser oldu.
Ordu ve padişah, mütevazı bir şekilde Cenab-ı Hakk’a şükür halinde şehre girdi.
Korku halinde olan Bizans halkına, “herkesin malı, canı, namusunun teminat altında olduğu” ilan edildi.
Malum, en güzel örneğimiz sevgili peygamberimiz, Mekke’yi fethettiği zaman tevazu halinde ve hamdederek şehre girmişti.
Buna fethin edebi derler!
Sultan Mehmet, fetihten sonra Ayasofya’nın cami haline getirilmesini istedi.
İlk cuma namazını kendisi imamete geçerek kıldırdı.
Hatta namaz esnasında, üç kere tekbir aldı.
Bunun sebebini sordular.
Padişah, “Birinci ve ikinci tekbirde Kâbe’yi göremedim, ancak üçüncü tekbirde gördüm. Kıblenin doğruluğundan emin oldum, ondan sonra namazı kıldırdım” diye cevapladı.
Daha sonra Ayasofya’yı vakfetti.
Kıyamete kadar cami olmasını vasiyet etti.
Ve amacına uygun kullanılması için dua, amacına aykırı kullanılması haline beddua etti.
Buna Fatih’in vakfiyesi derler!
Fetihten bir müddet sonra sultan, hocası Akşemseddin’den, Eyüp Sultan (r.a.)’nın kabrini bulmasını rica etti.
Bunun üzerine keşif yapıldı ve şimdiki Eyüp bölgesine gelindi.
Akşemseddin bir yer gösterdi, “Bu toprak kazılsın” dedi.
Fakat Fatih tereddüt etti, herkes oradan ayrılınca hocasının tespit ettiği yeri değiştirdi.
Daha sonra hocası bölgeye tekrar geldi ve yapılan değişikliği gördü. Ve önceden işaret edilen alanda karar kılındı.
Burası kazıldı. Ebu Eyyûb el-Ensari’nin kabri şerifi bulunarak türbe yapıldı.
Buna fethin kerameti derler!
Aradan yüzyıllar geçti, Osmanlı yıkıldı.
Ve birileri geldi Ayasofya Camii’ni kapatarak müze yaptı.
Bir fetret devri yaşandı.
Müslümanlar, Ayasofya’nın kapanmasından rahatsız oldu.
Yine çok zaman geçti.
Fatih’in vakfiyesine sahip çıkmak için mücadeleler verildi.
Rahmetli İsmail Kandemir, Ayasofya’nın yeniden açılması için hukuki mücadele başlattı.
Gün oldu, Recep Tayyip Erdoğan, söz konusu kararnameyi imzaladı ve bu mabedi tekrar cami olarak açtı.
Buna Fatih’in nesli derler!
Gençler, zaman geliyor!
Yeni fetihler için hazır olun.
Ama yüreklerde aşk lazım…
Ve cihat ruhu lazım.
Önce peygamberimizin, sonra Fatih’in yolundan gitmek lazım.
Tarihten ibret almak lazım.
Ve dahi edepli olmak lazım,
Bize asker lazım, komutan lazım.
Geçtiğimiz günlerde, Diyanet İşleri tarafından “Uluslararası İyilik Ödülü Töreni” düzenlendi.
Gençler, iyilik ödülleri kazandılar!
Törende, sayın cumhurbaşkanımız bir konuşma yaparak, İsrail’in yaptığı katliama ve Gazze’de yaşanan trajediye dikkat çekti…
Bunun yanında, Norveç, İrlanda ve İspanya Filistin’i devlet olarak tanıdı.
Hazır olun, yeryüzündeki kötülükler bitecek ve sonunda iyilik kazanacak inşallah!
Ben ümitliyim.
Fatih’in nesli geliyor!
Buna da fethin ümidi derler!
Fetih yıldönümü, kutlu olsun.
Nice fetihler için, muştu olsun.