• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nusret Reşber
Nusret Reşber
TÜM YAZILARI

“Meta nasrullah”ın neresindeyiz?

09 Kasım 2023
A


Nusret Reşber İletişim:

Dünya hayatı sanılandan daha kısadır.

İnsanlar öldüğünde, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorulacaklar, 70-80 yıl gibi ömür yaşayan da, 300-1000 yıl gibi ömür tüketen de: “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık...” diyecektir. (Mü’minûn 112-113)

Bu kadar kısacık bir hayat, boş ve anlamsızca heba ediliyor! Er ya da geç, herkes bu dünyadan el etek çekecektir.

Faydalı ve güzel bir eyleme sahip olmanın dışında sergilenen her hareket sahibine bir yük olacaktır. Mülk süresinin başında: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…” diye buyurulur. İnsanlığa örnek olmada son halkayı teşkil eden efendimize de hitaben şöyle buyrulur: “De ki: “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm 162)

Dolayısıyla kısa veya uzun, kimin ne kadar yaşadığından ziyade nasıl ve ne için yaşadığı, hayatını ne uğurda tükettiği önemli ve anlamlıdır. Sahabeden Hubeyb b. Adiy (r.a.), müşriklerin elinde esirdi. Şehid edilmeden önce iman ve insanlıktan nasiplenemeyen Mekkeli Müşriklerin alaylı tavırlarına, “Ey Hubeyb, İslâm dininden eğer dönmezsen seni muhakkak öldüreceğiz” sözlerine karşı şöyle haykırıyor:

“Allah yolunda olduktan sonra, nasıl öldürüldüğümü asla dert etmem...”

Bu şanlı haykırış, bizlere güzel bir yol çizmektedir: “Allah yolunda olduktan sonra nasıl öldüğünün hiç bir önemi yoktur.”

Evet, önemli olan, herkesin bulunduğu konum ve imkân dâhilinde “daha güzel amel yapması için” verilen bu ömrü (asıl sahibine tam bir teslimiyetle) nasıl tevdi ettiğidir!

Onlar görevlerini yapmakta, ya biz?

Dün olduğu gibi bugün de Filistinli canlar soykırım uygulanarak katlediliyor. Nice ocaklar hepten söndürülüyor. Bir millet dünyanın gözü önünde, en acı şekilde ölüm-kalım savaşı veriyor! Bir şey yapmak isteyip de yapamayanlar hüzne/utanca boğuluyor. Tüm genişliğine rağmen dünyanın ise ne kadar çaresiz kaldığı, küçüldüğü görülüyor.

Her vicdan sahibi bir şey yapamamanın kahrını çekerken, inanç sahibi olanlar da imanlarını sorguluyorlar.

Zira 34 gündür devam eden lanetli vahşeti durdurmaya bir Allah’ın kulu güç yetiremiyor!

Duyarlı/duyarsız herkes bu vahşeti, sadece film izler gibi seyretmekle yetiniyor.

Ateşkes, kalıcı barış sağlama çabasına girmeyen 8 milyarı aşkın dünyaya Gazzeliler, bir taraftan sitem ve serzenişe devam ederken, diğer tarafta ne vahşi ve melun İsrail’den ne de onların hamisi ABD ve batıdan korkmadıklarını haykırıyorlar!

“Bu vatan bizim; burada doğduk, burada yaşayacağız. Ölürsek de burada öleceğiz; hiçbir yere gitmeyeceğiz!

Ölümden korkmuyoruz! İsrail’den korkmuyoruz!

Bizi üzen dünyanın suskunluğu... Bizi kahreden ümmetin sahiplenmeyişi…”

Yetim ve öksüz kalan çocuklar da evlatlarını, tüm yakınlarını kaybeden anne babalar, amca/ dayılar da böyle haykırıyor tüm olanları izleyenlere!

Hiçbir yere gitme imkânı olmayan zavallı Filistinliler, sonları da olsa görevlerini bırakmıyorlar. İmanlarını ve vatanlarını terk etmiyorlar.

Hayatta kalırlarsa gazi, ölürlerse şehid olacaklarına imanları tam…

Asıl biz ne yapıyoruz? 

“Meta nasrullah”ın neresindeyiz?

Sovyetler Birliği’ne karşı savaşan Afganlı komutanlarından biri, değişik ülkelerinden, “size savaşçı/mücahit gönderelim mi” sual ve teklifine, “Bizim mücahide değil, lakin sizin cihada ihtiyacınız var!” şeklindecevaplamıştı.

Bazen insanın, “Allah bize neden yardım etmiyor?” diyesi geliyor. Ama bunun için de bir bedel, hak ediş gerekli… Dünden bugüne zalim-zulüm, kâfir-müşrik saldırıları hep vardı.

Öyle ki, iman edenlerle beraber, peygamberler dahi “Allah’ın yardımı ne zaman” diyorlardı.

“Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara 214)

Mekkeli müşriklerin inananlara işkenceleri hat safhayı aşmıştı. Özellikle de zayıf ve himayesiz olanlara karşı...

Onlardan Habbâb İbni Eret (r.a.), sırtındaki yağlar kor ateşi söndürünceye kadar ateşe yatırılmıştı. 

Allah’a dua etmesi için Resûlullah’ın (s.a.s.) huzuruna geldi.

“Bizim için yardım dilemeyecek misiniz,  Allah’a bizim için dua etmeyecek misiniz?” dediğinde, Peygamberimiz şöyle cevap verdi:

“Önceki ümmetler içinde bir mü’min tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah, mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öyle ki, yalnız başına bir atlı, Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiçbir şeyden endişe etmeksizin San’a’dan Hadramut’a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz.”

Nitekim öyle de oldu. Kısa süre sonra her taraftan fetih haberleri gelmeye başladı.

Bugün Gazzelilere yapılanların da karşılığı gecikmeyecektir. Ama özelde onlar, genelde ümmet bunu hak etmeli! 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Muhammet

Bizler burada BOYKOT yaparak fiili duada bulunabilir. Bilinçli yaşar isek Allah'ın yardımı ve lütfu bize ulaşır

hüda partili

Meta nesrullahın ortalarındayız inşaallah.Allah bizimledir ve onun vaadi haktır.Sadece bize düşen daha fazla gayret,cihad ve akıllı olup sabretmektir.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23