• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nusret Reşber
Nusret Reşber
TÜM YAZILARI

Değerlerine Fransızlar

04 Ocak 2024
A


Nusret Reşber İletişim:

Dünya zifiri karanlıktı…

Güçsüzler, insanlığın nasip olmadığı kuvvetlilerce aşağılanıyor, hiçbir yaşam hakkı tanınmıyordu.

Kumar, sihir, fal oklarına inanç; fuhuş, faizle kazanç; adam öldürme, kan davası ve intikam, kız çocuklarını öldürme, kadınların meta gibi elden ele dolaşması yaygındı.

Allah’tan başka tanrı edinmeler, melanetlerini temize çıkarma kandırmacasıydı.

Milliyetçilik, kavmiyetçilik maharet sanılıyordu. 

Bu ananelerin dışına çıkmak ise suçtu.

Hele hele yeni gelen dine uymak affedilemez bir tutum kabul ediliyordu.

Köhneleşmiş mevcut inanç ve gelenekleri reddedenler, içinde bulundukları sosyal ve ekonomik duruma göre saldırıya muhatap oluyorlardı.

Bütün bu davranışlardan insanları uzaklaştırıp, Allah’ı birleme ve tek ilâh bilme inancı olan tevhide, yeni din İslam’a insanları çağıran peygamber ve O’na tabi olanlar linç kampanyasıyla karşılaşıyor, çeşitli işkencelere tabi tutuluyordu.

O günün müşrik ve münkirleri, gelen dinin hak olduğunu bile bile, inanmak ve kabul etmek istemiyor,  ret ve inkârı tercih ediyorlardı.

Şunu bir türlü akılları almıyordu:

Arap yarımadasında daha imtiyazlı, variyetli, okuma yazma bilen, edebiyatta derece almış insanlar varken Allah, ümmi olan, yetim büyüyen; üstelik variyetli de olmayan Muhammed (s.a.s.) gibi birine mi peygamberlik verecekti!

Aslında DNA’larında inkârcılık vardı bunların.

Muhammed (s.a.s.),kendisine daha peygamberlik verilmeden önce, gençliğinde mayasına göre yön bulmuştu; “Hılfıl-fudül” Faziletliler heyetinde bulunmuştu.

Tabiatları gereği hakka karşı tutum sergileyenler ve geçmişte bu faziletliler heyetinin muhatabı olanlar ise bugün O’nun Risâlet’ini de kabul etmeyeceklerdi, getirdiği hakikatleri de…

Haksızlık yapmak, hak ve savunucularını her fırsatta karşıtlık kabul edenlerin ekseriyetinin içinde bulunduğu müşriklerin önde gelenleri aralarında bu yeni dine ve peygamberine karşı nasıl bir tutum sergileyeceklerini istişare ettiler.

Azılı müşrik Velid b. Muğîre’nin teklifiyle diğer müşriklerin ileri gelenleri Utbe b. Rebî’a, Ebû Cehil ve Ümeyye b. Halef’in de aralarında olduğu 17 kişilik heyet şunu konuşuyor:

“Acaba sihirbaz mı desek, kâhin mi desek. Yoksa mecnun mu desek?”

İşin içinden çıkamıyorlar, akılları almamasına rağmen, “Muhammed’e ‘sihirbaz’ diyelim…” diye ittifak ediyorlar. 

Kur’an onların o şaşkın hallerini şöyle haber veriyor:

“O, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti! Sonra yine kahrolası ne biçim ölçtü biçti! Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda sırtını dönüp gitti, gururuna mağlup oldu. ‘Bu, dedi, olsa olsa eskilerden nakledilmiş bir sihirdir…’ ” (Müddessir 18-25)

Bu inkârcılar, bu tutarsızlıklarına rağmen peyderpey inen Kur’an’ın ayetlerine de ilgisiz kalmak istemiyorlar.

Kimi zaman Kâbe’de namaz kılarken, kimi zaman da kendi evinde ibadet ederken gizlice gelip peygamberi, Kur’an’ı dinliyorlar.

Duydukları kendilerini büyülediği halde, söylenenlerin, haber verilenlerin insan sözü olamayacağını bildikleri halde inkârı yeğliyorlar.

Bu halini de Kur’an haber veriyor:

“İnkâr edenler: ‘Bu Kur’an’ı dinlemeyin; okunurken gürültü çıkarın; belki üstün gelirsiniz!’ dediler.” (Fussilet, 26)

Bu elit(!) kesim olarak kendilerini lanse edenler, başkalarının hakkı kabul etmesine de mani oluyorlar:

Ebu Leheb, fuar ve pazarlarda yabancı insanları İslam’a davet için gezen yeğeni Muhammed’iadım adım izliyor ve yalanlıyor, “bu yalancıdır…” diyor.

Ama nasip meselesi… Akıllı ve hidayetin nasip olacağı bazıları da onların bu yasağını, engellemelerini deliyor.

Mesela Tufeyl b. Amr, Yemenli bir tüccar ve şairdi. Ona da “Muhammed sihirbazdır, seni etkilemesin dikkatli ol!” dediler. Tufeyl, müşriklerin etkisinde o kadar kalıyor ki, kulaklarına pamuk tıkıyor. Ama sonra şöyle düşünüyor, “ben akıllı biriyim, sihirle gerçeği birbirinden ayırt edecek akıllılıktayım…” ve kulağından pamukları çıkarıyor, peygamberin ağzından duyduklarının hiç de şiire benzemediğini anlayınca Müslüman oluyor!

Hâsılı, bugün inkâr ve sapkın düşüncelerde ısrar edenler, dün peygamberin karşısına dikilenler gibi bir türlü, Anadolu topraklarına nüfuz etmiş olan inancı, kültürü kabule yanaşmıyorlar.

Bu ülke insanının değerlerine saldırmak için milliyetçiliği, entelektüelliği, Atatürkçülüğü, laikliği ortaya sunarak kıvranıp duruyorlar.

Bu toprakların değerlerine Fransız kalan belli bir zümre, dün peygamberi adım adım izleyip inkâr eden Ebu Leheb gibi Diyanet’i, imam ve hocaları, dindar kesimi, bu ülkenin geleceğini koruyup korumakta olan duyarlı insanların her hareketini adım adım izleyip, kara çalmaya çalışıyor; ama bir türlü emellerine ulaşamıyorlar, ulaşamayacaklar da.

Ecnebileri, batıyı ve onların icat edip başımıza musallat ettiği terörü sevip, sahiplendikleri kadar ne bu ülkeyi ve değerlerini ne de dillendirdikleri ülke huzurunu istemiyorlar.

Kullandıkları kavramları da işlerine geldiği için dillendiriyorlar. Sahiplendikleri kavramlarla bile çelişki içindeler…

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Muhammet

Değerlerine ingiliz kalanlar hepsi ingiliz abd uşağı hepsi şeytan gibi biliyor. Bilmiyorlar numarasını yutmayalım lütfen, şeytanın numarası bitmez. Binların yeni oyun ve tuzaklarına karşı hazırlıklı ve uyanık olalım.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23