• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Armağan
Mustafa Armağan
TÜM YAZILARI

Nuri Demirağ 1935 yılında Koç’tan daha zengindi

25 Şubat 2024
A


Mustafa Armağan İletişim: [email protected]

Bizde tarih bir tür maskeli balodur. Maskenin ardında hangi gerçek saklıdır? Tarihçinin işi bu gerçeği çözmek olması gerektiği halde maskeleri veri alırsa gaflet perdesini kalınlaştırarak tarihe ihanet etmiş olur. 

Soru işaretini evde unutan bir tarihe veda etmeliyiz. Ama nasıl?

Soru sorarak, sorgulayarak, eski deyişle muhakeme melekemizi kullanarak.

Hazırsanız başlayalım mı?

Tarih 3 Haziran 1935. Akşam gazetesinden bir haber: 

Ünlü işadamı Nuri Demirağ’ın kardeşi Abdurrahman Naci tayyare tehlikesinden korunmak için açılan kampanyaya 120 bin lira bağışta bulunacağını açıklamış, hatta bu rakamı gerekirse 130-135 bin liraya kadar çıkaracağını söylemiş.

Bu miktarın bir servet demek olduğunu aynı gazetedeki diğer haberden öğreniyoruz. Haberde Koç Holding’in kurucusu Bay Vehbi Koç’un 5 (beş) bin lira bağışta bulunduğunu, her sene de 5’er bin lira vermeyi taahhüt ettiğini okuyoruz.

Kaba bir hesap yaparsak ülkenin korunması için uçak alma kampanyasına Vehbi Koç’tan 24 kat daha fazla bağışta bulunan, hatta gerekirse bunu 26-27 kata kadar çıkarabileceğini söyleyen bir işadamı unutulmuş, vatan için anca bu kadar fedakârlığa katlanabileceğini açıklayan Koç Holding almış başını gitmiştir. 

Şunu da belirtelim ki o dönemde bir uçağın fiyatı 35-40 bin lira civarındaydı. Abdurrahman Bey’in vereceği parayla toplam 3 adet uçak satın alınabiliyordu. Vehbi Koç ise taahhüt ettiği parayı verirse ancak 7-8 yıl sonunda o parayla 1 adet uçak satın alınabilecekti. 

Koç Holding montaj sanayii ile bugünlere kadar gelmiş. İthal otomobile uygulanan yüksek vergi sayesinde Murat 124’lerin parasını yıllar öncesinden peşin alıyor, parayı katlaya katlaya sermayesini büyütüyor, sonunda lütfen arabayı teslim ediyor, alanlar da ikramiye çıkmış gibi seviniyordu. Böyle palazlandı Koç.

Peki Demirağlar ne yapmış? Parayı da kendileri bulmak şartıyla bir uçak fabrikası kurmuş ama sipariş verdiği uçakları bile almamış devlet. Yurt dışına da sattırmamış. Fabrikasına, arazisine el koymuş ve bitirmiş Demirağları. (Bu arada Nuri Demirağ para bağışlamak yerine uçak fabrikası kurayım demiş ama iflas ettirilmişti.)

Peki Koçlara bir şey yapmış mı devlet? Yapar mı? Yapsaydı esamisi okunur muydu? 

Abdülhamid futbola 

düşman mıydı?

Alın size bomboş bir iddia daha. Güya Sultan 2. Abdülhamid Han futbola düşmanmış da, Müslümanlara bu oyunu yasaklamış da, bu yüzden futbol karşılaşmalarını hafiyelerine bastırıyor, top oynanmasına engel oluyormuş.

Bu iddiayı dillerine peleseng edenlere cevabı bir Galatasaraylı olan Melih Şabanoğlu versin: 

“II. Abdülhamid döneminde Müslümanların futbol oynaması yasak değildi. Hiçbir zaman da söz konusu olmadı. Nitekim bu konuda çıkmış bir irade-i seniye, yani padişah fermanı yoktur. Zaten mantıken böyle bir yasaklama olsa, futbolcuları ağırlıklı olarak Müslümanlardan oluşan Galatasaray’ın ve Fenerbahçe’nin II. Abdülhamid döneminde kurulmaları da mümkün olmazdı. (…) Hiçbir Müslümanın futbol oynaması önlenmemiş olduğu gibi, Galatasaray’ın da tarih sahnesine çıkışı sarayca izlenmişti, ama engellenmemiştir.” (Kuruluş…, Vakıfbank: 2018, s. 160)

Ha, bu arada Bobby takma adıyla futbol oynayan Fuat Hüsnü’nün hafiyelerce takip edilmesinin sebebi futbol oynaması değil, Jön Türklere katılan ve bu yüzden Fizan’a sürülen ağabeyinden dolayıdır.

Tuğraları kırma kanunu 

İngilizleri sevindirmiş

Prof. Dr. Gürhan Çağlayan’ın Cumhuriyet Tarihimizde Üretim ve Hizmet Düşmanlığı (1923-2003) başlıklı kitabından bir alıntı (Palme: 2003, s. 99):

“28 Mayıs 1927: Bütün resmi ve millî binalardan Osmanlı tuğra ve kitabelerinin kaldırılmasını emreden kanun yürürlüğe giriyor.

Bu kanun yürürlüğe girince İngilizler Irak’tan başlayarak elinde bulundurduğu eski Osmanlı topraklarındaki Türk eserlerinin tuğra ve kitabelerini söküp atıyorlar. Bu işlem yapılırken İngiltere hem Türk izlerini siliyor hem de ananevi Türk düşmanlığını işleme koyuyordu.” 

İngilizlerin geleneksel Türk düşmanlığını anladık, peki Osmanlı’nın varisi olan ülkemizdeki Türk düşmanlığını nereye koyacaksınız?

Denizaltılarımızın 

başına ne geldi?

Şimdi arkası getirilmemiş teknoloji transferinin hazin hikâyesine bakalım.

Denizaltı kuvvetlerimizin kurucusu da adı denizciliğe düşmana çıkarılan Sultan Abdülhamid’dir. Masrafını cebinden karşıladığı Abdülmecid ve Abdülhamid adlı ilk denizaltılarımızın donanmamıza katılmasından yarım asır sonra Almanya’ya 4 adet denizaltı siparişi verilmiştir. 

Denizaltıların ikisinin akıbeti üzücüdür. Cumhuriyet döneminde yaptırılan denizaltıların kronolojik macerası şöyledir:

1) 1928 yılında Hollanda’dan 2 adet denizaltı alınmıştı (I. İnönü, II.İnönü). 

2) 1931’de İtalya’dan da 2 adet denizaltı alındı (Sakarya1, Dumlupınar1). 

3) 1936’da Almanya’dan Gür1 denizaltısı satın alındı.

4) 1939-44 yıllarında Almanya’ya 4 adet denizaltı sipariş edildi. Germania Werft I.V. S. firması tarafından inşa edilecek denizaltılardan ikisi Almanya’da, ikisi ise Türkiye’de yapılacaktı:

a) Alman mühendis ve ustabaşıların denetiminde Taşkızak’ta inşa edilen Atılay denizaltısı 19 Mayıs 1939’da Haliç’te denize indirildi. Ancak 14 Temmuz 1942’de Çanakkale Boğazı çıkışında mayına çarparak batmış; 6 subay, 17 astsubay ve 16 er olmak üzere toplam 39 denizaltıcımız şehit olmuştur. 

b) Almanya’da inşa edilen Saldıray 5 Haziran 1939’da Haliç’te Deniz Kuvvetlerimize katıldı.

c) Almanya’da inşa edilen Batıray ise tam bir fiyaskoydu. 2. Dünya Savaşı çıkınca Almanlar el koydu. Savaş boyunca Almanya safında çarpıştı. 3 Mayıs 1945’de Kiel Tersanesi’nde müttefiklerin eline geçmemek için kendi kendini batırdı. 

4) Gelelim Yıldıray’a. 2. Dünya Savaşı başlayınca Alman mühendislerin Türkiye’den ayrılması ve iki ana dizel motorunun henüz gelmemesi yüzünden inşası yarım kaldı. Siparişten 8 yıl sonra, 1944 yılında hizmete girdi. Giden Alman mühendisler denize indirmişti; tamamlamak Türk mühendis ve işçilerine nasip oldu. (Bilgi için şuraya bkz. denizmuzesi.dzkk.tsk.tr/dmk/upload/files/201611/58353045b6b44-1479880773.pdf )

Demek ki sipariş verilen 4 denizaltıdan 1’i hiç teslim edilmedi, ikincisi 3 yıl sonra battı. Saldıray ve Yıldıray denizaltıları ise 1958 yılına kadar hizmette kaldı.

Ne demiştik: Tarih şaşırtır.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

MUZAFFER.

ELİNE SAĞLIK HOCAM ALLAH CC RAZI OLSUN ÖMRÜNÜZ BEREKET VERSİN İNŞALLAH AMİN, MÜSLÜMAN ÇALIŞIYOR ESER LERİ ISBATITIR, YALANCI LAR SAHTEKAR LAR DA ,BELEŞ DEN ZENGİN OLUYOR LAR, NORMALDİR FIRILDAK OLMANIN SONUÇ BUDUR, VATAN HAİNİ LERİ BELİ DİR, PROJE ELEMANLARI ÜSTÜN IRK BEYAZ LAR BELİ DİR......YANCISI DA..c h p ,DİR........

MtAn

Heykelciler karıştırır, tarih şaşırtır...uçak fabrikasını kapatıp , yurt dışından alınan siparişleri de iptal eden kanı bozuklar başka ülkede yoktur...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23