• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Muhammet Seyfullah Maden
Muhammet Seyfullah Maden
TÜM YAZILARI

Hakikaten… Diyanet neden ABD’de, İngiltere’de cami açar?

27 Haziran 2024
A


Muhammet Seyfullah Maden İletişim:

Allah’ın adıyla…

*

Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda, bir de küffar.”[1]

O (c.c.) yarattığı her millete bir haslet yükledi. Türkleri kılıçla var etti, savaşı öğretti. Dünyaya askeri nizamı tanıtan Hunlar, Roma’nın kudretini sarstı, Papa’ya diz çöktürdü; Göktürkler, Çin, Sasani ve Bizans’ı dize getirdi; Uygurlar Orta Asya’da kurdukları hâkimiyetle, bozkırların sonsuzluğunda at koşturdu.

El-Hakîm olan, el-Vâsi’ olan Allah (c.c.) Türkleri boylara ayırdı, Doğu Sibirya’dan Orta Asya’ya, Anadolu’dan, Balkanlar’a kadar yaydı, onlarca felakete uğramalarına rağmen tarihten silinmelerine mani oldu, farklı coğrafyalara dağıldıkları halde kültürlerini ve medeniyetlerini korudu.

Çünkü Türkleri “Büyük Ülkü”ye hazırlıyordu.

Gün geldi, Horasan’da, kaderin beklediği büyük buluşma gerçekleşti. Türgişler, Araplarla karşı karşıyaydı. Savaştılar. Türkler ve Müslümanların ilk karşılaşması buydu. Burada geleceğin kaderi belirlenmişti. Çünkü “Türgişler, Selçuklulardan başlayan ve cumhuriyete kadar uzanan Ön Asya Türklüğünün temelini atan devlettir.” [2]

İlk olarak İdil Bulgar Türkleri İslamiyet’i kabul etti.

Artık “Kut” inancının yerini “Halifetullah” aldı. Türklerin “Cihan Hakimiyeti” kavramına “i’lâ-yi kelimetullah” gayesi eklendi.

İşte “Büyük Ülkü” buydu:

-          “Allah yolunda, gerektiği gibi cihad edin.” [3]

-          “Allah’ın adını yüceltin.” [4]

-          “Peygamberinizin şanını yüceltin.” [5]

Türk’ün savaşı, artık manevi bir amaç kazandı ve Büyük Ülkü gerçekleşmeye başladı.

İdil Bulgar Türklerinin ardından Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılar…

*

Tarih boyunca inkişafını kılıçla yaşayan Türkler olarak, manevi susuzluğumuzu İslam ile giderdik. 3 kıtaya yayıldık. Nice devletleri yer yüzünden sildik. Krallara taç giydirdik. Tek mektupla Avrupa devletlerine politika değiştirttik.

Kimseye zulmetmedik. İstimalet [6] kimliğimiz oldu. Milletimiz, beklenen millet oldu. Türkler “insanı yaşattı.” Rıza-ı İlahi için yedirdik, içirdik, koruduk, cihad ettik. Zalime karşı şedid, mazluma karşı müşfik olduk.

İslam ile bütünleşen bu necip millet, batının gözünde benzeri görülmemiş bir kimliğe sahipti. Artık “Türk” demek, “Müslüman” demekti.

Alemde iki millet vardı; İslam milleti ve küfür milleti. “Bir biz vardık cihanda, bir de küffar.

Hiç şüphe yok ki, bugün Balkanlardan Afrika’ya dek geniş bir coğrafyada Türkiye’den geldiğimiz duyulunca insanlar sevinçle boynumuza atlıyorsa, bunun yegane sebebi Türk’ün şefkati ve İslam’ın bereketidir. Bize baktıklarında Osmanlı’nın yardım severliğini ve cömertliğini, koruyuculuğunu ve şefkatini görmelerindendir. O Osmanlı ki, Türk tarihinin en büyük devletidir. [7] Yani Büyük Ülkü’nün en muvaffakiyetli memurudur.

Uganda’da siyahi Müslümanlar çadırdan bozma kafelerinde oturup ellerinde Türk bayraklarıyla Arda’nın golüne seviniyorsa, bunun anlamı bir futbol maçıyla izah edilemeyecek kadar büyüktür.

*

19. asrın sonu ve 20. Asrın başı Müslüman dünyası için hüzün yıllarıdır. Yenildik. Bizi sindirdiler. Dağıldık… Bunu kabul etmek zorundayız.

Ancak unutulmamalıdır ki, Osmanlı’nın en kötü günlerinde bile dünya Müslümanları halifenin yanındaydı. Evet, bizi sırtımızdan vuranlar elbette oldu. Ama elindeki tüm parayı halifeye gönderen, kulağındaki küpeden, parmağındaki yüzüğe kadar her şeyini Osmanlı’ya yollayan Hindistan Müslümanlarını unutamazsınız. Gazze’den kalkıp Çanakkale’ye gelen Müslümanları unutamazsınız. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama uzatmaya gerek yok. İslami bilince ve siyasi şuura sahip tüm Müslümanlar halifenin yanındaydı. Diğerleri milliyetçilik etkisindeki aklı yarımlardan ibaretti.

En kötü günlerinde bile halifeyi düşünen Müslümanlar, “Osmanlı kurtulsun, bizi zaten kurtarır” inancındaydı. 90’lı yıllarda, Balkanlarda Türkleri gören yaşlı bir kadının, “Nihayet geldiniz” diyerek Osmanlı’nın tekrar hakimiyeti aldığını zannetmesi, işte aynı inanç ve özlemin göstergesidir.

Türk, hâlâ beklenendir.

*

Bu hakikat, basit bir slogandan fazlasıdır. “Türk beklenendir” ifadesi, sosyal medyada paylaşılacak basit bir mesajdan çok daha büyük anlamları ifade eder.

Türk halen beklenense, bunun gerektirdiği tarihi sorumluluğu almak da Türk’ün harcıdır.

Bu sorumluluğu alamayanlar, Türklük, Türkçülük, milliyetçilik taslayıp ancak kendi kitlelerini uyutabilirler.

Ama tarih o sorumluluğu alanları yazacaktır.

O sorumluluğu alamayanlar, attıkları sloganlarla beraber unutulup gideceklerdir. İşte unutulmaya yüz tutmuşların birkaç gündür gündemde tuttuğu bir konu var; Diyanet’in yurt dışındaki faaliyetleri.

İsmi lazım değil, AK Parti’den kovulduktan sonra birkaç sene İngiltere’de yaşayan, Türkiye’ye dönünce “milliyetçi” partilerde takılan çömez bir milletvekili, Diyanet’i diline doladı. Muhalif medyayı da peşine sürükledi.

Doğrudan söylemese de iddiası şöyle; “Diyanet New York’ta otel açtı, havuzlu lüks villalar yaptı, parasını cebe indiriyor.

Bununla yetinmedi, “Londra’da cami açıyor Diyanet, parası bilmem kaç milyon sterlin…” diyerek el yükseltti.

Oluşturmaya çalıştığı algı şu; “Diyanette deli para dönüyor, bu paranın kaynağı vatandaşın vergisi, bu parayla yandaşlar gününü gün ediyor, diyanet yetkilileri otel yapıp zengin oluyor” vs. vs.

Saçmalık. Sen Türklüğün anlamını bilmeyen aciz bir müfterisin. Kitleni etkilemek için gerçekleri gizlemekten imtina etmeyen, acınası muhalifin tekisin.

*

New York’taki otel olayının aslı; Diyanet Center of America kuruldu, parasının yüzde 90’ı bağışlarla sağlandı. Otel vs. dedikleri binalarla belli bir gelir elde ediliyor, o gelirle ABD’de İslam anlatılıyor, sapık görüşlere reddiye yapılıyor, dünyanın dört bir yanından Müslümanlar barındırılıyor, yoksulların karnı doyuruluyor, elbiseler dağıtılıyor, cenaze işlemlerinde ABD’li Müslümanlara yardım ediliyor, İslamofobi ile mücadele ediliyor, Türkçe öğretiliyor, ABD’ye giden Türk öğrencilere konaklama sağlanıyor… Daha onlarca madde sıralanır. Her şeyden önce bu merkez, ABD’deki Müslümanların destinasyon alanı.

Londra’ya gelince… İngiltere’de en yaygın ikinci din İslam. Çoğu kişi bunu bilmiyor. Ayrıca İngilizler, 7 Ekim’den sonra Avrupa’da Filistin’e en yoğun desteği verenler oldu. Ayrıca Müslüman olmayan nüfusun da ciddi bir bölümünün İslam’a yatkın olduğunu gözlemliyoruz. İngiltere’de faaliyet yürüten bir grup, isimleri “Palestine Action.” Bradford kentine bağlı Shipley ilçesinde fabrikası olan, “Teledyne” isimli şirkete çok büyük bir tepki gösterdiler. Çünkü şirket, İsrail’e askeri ekipman üretimi yapıyor. Önce fabrikanın çatısına çıktılar, binanın kontrolünü ele geçirdiler. Polis eylemcileri dağıttı. Bir süre sessiz kaldılar. Bu zaman zarfında yeni planlar yaptılar. Geçtiğimiz günlerde ikinci büyük eylemlerini gerçekleştirdiler. Söz konusu fabrikaya gece vakti sızdılar, fabrikanın bazı ekipmanlarına zarar verdiler.

Palestine Action’ın eylemleri bununla da sınırlı değildi. Neredeyse her gün gösteriler düzenliyorlar. İngiltere’nin yüz akı oldular. Ayrıca bu grubun büyük bölümü gayri müslim…

Ve Diyanet, en yaygın ikinci dinin İslam olduğu bir Avrupa ülkesinden, Filistin’e destek verme konusunda Müslümanları kıskandıran eylemlere imza atan İngiltere’den uzak kalacak öyle mi?..

İslam’ın hızla yayıldığı bir Avrupa ülkesi, İslam’a yatkın bir kitle, İslam’ı öğrenmeye muhtaç milyonlar… ve Diyanet buradan uzak kalacak, burada İslami faaliyetlerde bulunmayacak, buradaki Müslümanlara yardım etmeyecek, İslam’ı yayma çalışmaları yapmayacak, Türkler burada var olmayacak, öyle mi?

Siz delirdiniz mi?.. Zaten Diyanet yardım faaliyetlerin en büyüğünü Türkiye’de yapıyor, “Yurt dışını bırak Türklere yardım et” diyemezsiniz… Zaten yurt dışı faaliyetlerinin büyük bölümü bağış paralarıyla yapılıyor, “Benim paramı çarçur etme” diyemezsiniz… E bunun neyinden rahatsızsınız? Türkiye’nin dünya Müslümanlarıyla temas kurması neden işinize gelmiyor?

Siz kafir misiniz? Siz Türk olmanın manasını anlayamadınız mı? O zaman çıkın yukarı, yazının ilk paragraflarını tekrar okuyun.

*

Şimdi, o “milliyetçi” partideki çömez siyasetçi… Tarihin Türklere yüklediği vazifeyi Diyanet’in devam ettirmesinden rahatsız olan milletvekili…

Türk olmak o kadar kolay değildir. “Milliyetçi” partiye kapak atıp sağda solda slogan haykırmakla olmaz. Sosyal medyada, “Türk beklenendir” paylaşımları yapmak, Diyanet’e saldıran bu zât ve kitlesinin en büyük meziyeti.

“Türklük, Türkçülük…” Türkçü geçinen bu milletvekili ve kitlesinin ağızlarından düşürmedikleri sözler.

O zaman ben de çağrı yapayım:

Ey “Türkçü”ler, Türk olun!..

Ve minallâhi’t-tevfîk.

**

1-      Cemil Meriç – Bu Ülke

2-      Ahmet Taşağıl – İlk Türkler, Bozkırdan Dünyaya Yayılanlar

3-      Hac Sûresi, 78’inci Ayet

4-      A’la, 1’inci Ayet

5-      Ahzab, 56’ncı Ayet

6-      İstimalet: Hoşgörü politikası.

7-      Atatürkçü İlber Ortaylı’nın ifadesi.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

okur

ver mehteri heeyt

ata

son zamanların en iyi yazısı... bütün türkiyede özellikle kıyı şeridinde ilkokullarda ders olarak okutulmalı...neredeyse günümüzün her sorusuna cevap niteliğinde... bu kadar kısa yazılabilir seksen senelik mazimiz ve kırk yıllık apo meselesi... muhteviyat yoğun, bir o kadar da elzem... tebrikler...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23