• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mehmet Koçak
Mehmet Koçak
TÜM YAZILARI

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi sonrası tartışmalar

24 Mart 2021
A


Mehmet Koçak İletişim: [email protected]

… Uzun süren tartışmalar ve tepkilere sebep olan ‘İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın onayı ile Türkiye resmen sözleşmeden çekilmiş oldu. 

Ancak, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, kadına şiddetle mücadeleden ödün olarak yorumlanmamalı.

Zira, hükümet mağduriyetlerin giderilmesi yönünde gerekli tedbirleri almıştır. 

İstanbul Sözleşmesi’ne paralel olarak, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine dair kanun yürürlüktedir.

Bu kanuna göre Türkiye’de kadına karşı yönelik şiddetin önlenmesine dair kanun ve şiddet gören kadınlara, fiziki koruma sağlamaktan, psikolojik mesleki ve hukuki desteğe, kreş imkanından, ikamet ve kimlik bilgilerinin değiştirilmesine kadar pek çok imkan tanıyor.

Yani biz, 6284 sayılı kanunun yanında inanç, kültür, örf ve geleneklerimiz ve değerlerimizi dikkate alarak, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesini sağlayıcı ilave kanunlar çıkarmak üzere yasal düzenlemeler yapılmak üzere hazırlıklar başlattık.

Bu gerçekler dikkate alındığında uygulamalardaki eksikleri giderecek ilave kanunlar çıkarılarak bu sorunu aşma veya milimize etme imkanına sahip olduğumuza göre, toplumda bölünmelere yol açan ve bize dayatılan sözleşmelere kendimizi bağlamak zorunda değiliz ve de olmamalıyız.

Şimdi gelelim “itirazlar neden yapılıyor?” sorusuna.

2011’de imzaya açılan ve 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin kısa özetine bakıldığında, “kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, şiddetten mağdur olan kişilerin korunması, suçluların cezalandırılması izah ediliyor. 

Ayrıca, sözleşme, taraf devletin özellikle şiddete uğrayan kadınların korunması için bütünlüklü bir dizi önlem almasını şart koşuyor.

İşin bu kısmına kimse karşı değil ve de olamaz.

Ancak, sözleşmede bu tarifin dışında bizim açımızdan kabulü mümkün olmayan birçok madde var.

Zira, Türk aile yapısını zedelediğinin ve eşcinselliği normalleştirmenin yanında cinsiyet tercihinin ayrıntılarında insani, ahlaki ve namus anlayışını zorlayıcı dayatmalar dikkat çekmektedir.

Ayrıca bu sözleşmeyi esas alarak sokaklara taşan ahlaksız davranışlarla toplumu rahatsız eden cinsel ifadeler içeren pankartlar ile yapılan bazı etkinlikler ise toplumu germiştir.

Şimdiye kadar görülmeyen bu eylemlerin gerçekleştirilmesi sonrasında ise sözleşme tekrar gündem oldu.

Nitekim; İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik itirazların iki temel sebebi var.

Birincisi: Toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen 3. ve 4. maddelerin, eşcinsel birliktelikleri yasal teminat altına aldığını ve bu durumun toplum yapısını bozduğu iddiası.

İkincisi: Kadının beyanı esas alınarak erkekler için verilen evden uzaklaştırma kararının aileleri parçaladığı iddiası. 

Taraflar arasında, şiddete ilişkin arabuluculuk ve uzlaştırma süreçlerinin yasaklanmasını öne süren 48. maddeye ilişkin itirazlar da var.

Kısacası: Türkiye’de bu sözleşmeye karşı çıkanlar ise çoğunlukla sözleşmedeki “toplumsal cinsiyet” ve “cinsel yönelim” gibi ifadelerin kabul edilemez olarak görüyor ve sözleşmenin bir bütün olarak Türk aile yapısına zarar verdiğini iddia ediyor.

Yapılan anketlerde sözleşmeye taraf olanların oranı sadece %17, karşı olanların oranı ise %63.6, fikrim yok diyenlerin oranı % 19.4 olarak tespit edilmiş.

Demek ki toplumda çok ciddi bir rahatsızlık söz konusuydu.

Bu sözleşmenin, kadına yönelik şiddetin ve cinayetler ile ev içi şiddetin önlenmesi ve bunun gibi durumlar ile mücadelede caydırıcı olmadığı aksine bölünmeye sebep olduğu görülmüştür.

Sözleşmenin ayrıntılarında ise bize ters düşen maddeler bulunması bir gizli dayatma ve kendilerine benzemeye zorlama olduğu açıktır.

Uluslararası sözleşmeler veya anayasal düzenlemeler ve kanunlarda elbette belli oranlarda etkili ve faydası olan bazı maddeler vardır.

Ancak, sözleşmelerin ve kanuni tedbirlerin de kendi başına yeterli olmadığı bir diğer gerçektir.

Kanunların tavizsiz uygulanması çok önemlidir ancak, sadece kanunlarla yetinilmesi doğru değildir.

Hatırlatmak isterim ki; Türkiye›nin hukukuyla, iç mevzuatıyla, anayasal düzenlemeleriyle ve de bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimizi yeniden ihya etmek suretiyle kadınlarımızın haklarını koruyacak güce sahibiz.

Çok ciddi ve etkili eğitim programları ile toplumu vicdanen ve ahlaken hazırlamaktır.

Bu konuda akademisyenler, din adamları ve eğitmenler ve psikologlardan destek alınması şarttır.

Kısacası; çözümü, dayatılan sözleşmelerde değil, bizdeki değerlerde aramalıyız.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Dost

Sözleşme görevini yerine getirmiş:Kadın ve erkek birbirlerinden korkar olmuşturlar.Evlilikten soğumuşturlar.3,5 evlilikten biri boşanma ile sonuçlanmaktadır.Toplumsal cinsiyet eşitliği kendiliğinden olmaya başlamış,erkekler kadınlara karşı bir his artık duymamaktadır.Doğum sayıları 2000 yılının sayılarının çok gerisindedir.Eğer kadının beyanı esas maddesi ve sözleşme dışı süresiz nafaka kalkmazsa vede kadın istihdamı teşviki durdurulmazsa işsizliğinde artmasıyla evlilik yavas yavas tarih olacak zinalarda aleni...

elveda

Istanbul sozlesmesindeki problemlerin ne oldugu yazan biri varmi burada? yok cunku bir oproblem yok. Problem Istanbul sozlesmesindeki kadinin beyaninin esas oldugudur, yani bir kadin su erkek bana tacizde bulundu dediginde olay odur...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23