• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
İdris Günaydın
İdris Günaydın
TÜM YAZILARI

Piç

26 Haziran 2024
A


İdris Günaydın İletişim: [email protected]

 

Ünlü hikayecilerimizden Ömer Seyfettin gerçekten su gibi, manalı ve kolay anlaşılan hikayeler yazmış ve fakat genç yaşta ölmüş bir hikayecimizdir. Onun hikayeleri de dil devriminden nasibini almış ve sadeleştirmeye uğramıştır. Yani katledilmiştir. 

Ömer Seyfettin hikayeleri de sadeleştirildiyse bu ülkede ne büyük bir hakikat katliamı yaşadığımızı anlayın.

Konuya esas olan hikayenin özeti şu: Ömer Seyfettin asker kökenli bir yazardır. İstiklal Harbinde birçok cephede savaşmıştır. Filistin Cephesindeki bir anısı şöyle: 

“Almanların yenilmesiyle savaş bitmiş mütareke imzalanmıştı. Filistin’den çekiliyorduk. Birkaç arkadaş subayla karşı tarafın da subaylarıyla çekilme işlerini görüşmek için gittik. Karşı tarafta Fransız üniformalı biri sık sık bana bakıyor, gözünü benden ayırmıyordu. Ben buna bir anlam veremiyordum.

Fransız subay yerinden kalkıp bana doğru geldi ve:

-Nasılsın Ömer Seyfettin, dedi.

-Beni nereden tanıyorsun? Ben bir yüzbaşıyım. Öyle tanınacak kadar üst düzey bir kumandan değilim, dedim.

-Ömer! Biz seninle İstanbul’da Askeri Lisede beraber okuduk, ben falancıyım, deyince hayretler içinde baktım, hatırladım. Hep dini eleştiren, Osmanlıyı kötüleyen, vatan bayrak sevgisi olmayan bir öğrenci idi. Ama yine de Fransız subay olması normal değildi.

-Peki nasıl böyle oldun? Dedim.

-Ne zaman bir savaş olsa, Türkler galip gelse içimde bir üzüntü oluyordu. Türkler kaybetse, zarar görse içimde bir sevinç… Çoğu zaman kendimi ayıplıyor ve niçin böyleyim diyordum. Bir gün anneme ısrarla sebebini sordum: -Dayanamayacağım anlatacağım, dedi. İstanbul Hastanesinde Fransız bir doktor vardı Hastaneye gidip gelirken birlikte oldum ve sen o Fransız doktorun oğlusun. Babanın bundan haberi olmadı, şimdi de sen öğrendin.

Zaten babam zannettiğim adam çoktan ölmüştü. O hastaneye gittim. ‘Şu tarihte burada çalışmış şimdi Fransa’ya dönmüş olan şu isimde doktorun adresi var mı?’ dedim, adresi verdiler. Fransa’ya gittim, babamı buldum, olanları, annemin sözlerini hatırlattım.

-Anneni gerçekten sevmiştim. Dedi ve beni kabul edip nüfusuna yazdırdı. Fransız okullarında eğitimimi tamamladım ve gördüğün gibi bir Fransız subayı olarak karşındayım, dedi.”

Hikayenin özeti bu. Yani bu millete, bu milletin değerlerine düşman olmak kolay değil. Mutlaka bir kaçak var. 

Adam trende, otobüste, sokakta, dince mukaddes şeylere saldırıyor. Başka din ile zoru yok da İslam ile zoru var. 

Rahibenin örtüsüne saygı duyuyor da Müslüman kadının örtüsüyle zoru var. 

Papazın sakalıyla zoru yok da Müslümanın sakalıyla zoru var. 

Restoranda etli yemek yerken keyif alıyor fakat kurban kesmeye karşı. Fakirin fukaranın da evine pay gitmesine karşı. 

Küçük çocuğun bale yapmasına, bir erkeğin ellerinde vücudunu geliştirmesine lafı yok da camiye gitmesine karşı. 

Ensest ilişkiler kendi ailesinde gırla giderken normal, bir vakıfta bir yanlış olmuş. Zamanın bakanı da “Bir defa böyle bir hadise oldu diye yurt kapanmaz” anlamına gelecek laf söylemiş. Oy nasıl böyle demiş. Binlerce öğrenci bu yurtlarda okudu. Ülkeye hizmet ediyor, ama onlar kendileri bir fakire kuruş vermedikleri varken, o da çalışsaymış da muhtaç olmasaymış gibilerden höykünürken o gençleri görmeleri mümkün değil.

Peki kim bunlar? Neyzen Tevfik: “Def olup gitmediler: Kimi itini bıraktı, kimi bitini. Kimi de hatta piçini…” diyor. Giderken bıraktıkları olmasın bunlar. Bıraktıklarının yavruları olmasın? Yoksa bunlara hiç gerek yok zaten laikus bu zihniyeti sulayan rejimin adı mı?

FUTBOL ÜSTÜNE

Şuna kat’i inancım var ki kulüpler arası futbol güzellemesi bir putçuluk örneğidir. Bu benim kat’i inancımdır. Eskiden bir Beşiktaş taraftarı olan ben, milli takımın maçlarını kaçırmayan ben bugün artık böyle inanıyorum.

Bir uyuşturucu illettir.

Hayret edilecek bir husus daha var: Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe… Türkiye’de en çok şampiyon olmuş fakat en çok taraftarı olan üç takım. Üçü de Osmanlı Devleti zamanında kuruldu. Ne hikmettir ki Osmanlıya karşı ateş püskürenlerin başında bu üç takımın fanatikleri geliyor.

Osmanlı yeniliklere kapalı, bağnaz, gerici onlara göre. Ama eserleriyle öyle değil. İşte Osmanlı miadını doldurmuştu, çağı takip edemiyordu diye zırvalayanlar da böyle düşünenler.

İngiliz gavuru boşuna İstanbul Boğazında savaş bittikten sonra da beklemedi. O dönemi konuşmak yasaklanmış. Neler konuşuldu, ne müzakereler yapıldı. Hilafet nasıl kaldırıldı? Saltanat nasıl kaldırıldı? 

Laiklik nasıl kabul edildi? Bunları bilmiyoruz. Ama hilafetin TBMM’nin manevi şahsiyetine tevdi edildiği” gibi bir bilgiye sahibiz. Bu bile bir kazanım. Kazanım ama birileri bunu anlasa. 

Vesselam.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İzmirli öğretmen

Laiklik dindara da dinsize de eşit bakar. Türkiye hiç laik olmadı, dinsiz bir rejim başımızda var. Utanmadan da pis cenazelerini düşman oldukları camiye getirirler.

Faruk Karadeniz

Sayın yazar Neyzen Tevfik'in " Piç"şiiri gibi "Be hey dürzü "şiiride hem o günleri hemde günümüzü anlatıyor.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23