• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
İdris Günaydın
İdris Günaydın
TÜM YAZILARI

Montesquieu ve Batının Türk’e bakışı

14 Haziran 2024
A


İdris Günaydın İletişim: [email protected]

 

Batı deyince burada ayrım yapmadan tüm Batıyı kast ediyorum. Bulgaristan’dan başlayıp İngiltere’ye kadar hepsi.

Batı düşüncesi felsefeye dayanır. “Felsefe sahipsiz tarla gibidir. İsteyen o tarlaya girer ve dilediği gibi atını sürer, çıkar.” 

Bu tanım Bertrand Russell’in tanımıdır.

Batıda din faktörü felsefenin arkasından gelir. Asıl belirleyici felsefedir. 

Montesquieu yakın yüzyılda yaşayan bir Fransız felsefecidir.

Batının Türkler hakkındaki görüşleri negatiftir. Eğer Osmanlıya karşı düşmanlarsa Batının gözdesi, Osmanlıyı seviyor ve savunuyorlarsa Batının basitlikle suçladığı bir uşaktır.

İngiliz Harbiye Nazırı Winston Churchill’in gözünde savaşta gaz kullanmak savaş yasalarına aykırıdır ama bu gaz Türklere karşı kullanıldıysa olabilir. Çünkü Türkler insan değildir. Aynı Churchill: “Türkiye kurursa sulayın. Büyürse budayın” demiştir.

Batıda Türklere şaşı bakan biri de Montesquieu’dur. “Türkler kız kaçırırlardı. Hayduttular. Öbür dünyada da eşek olacaklar. Cehennemlikleri Cehenneme taşıyacaklar. Bütün kavimlerin en cahili Türkler.”

Nedense Tanzimat aydınları Montesquieu’dan etkilenmişlerdir. Bunların arasında Mustafa Kemal de vardır.

Montesquieu’ya göre: “İktidar yetkilerinin monarşide olduğu gibi tek elde tutulması yanlıştır. Yasama, yürütme ve yargı organları arasında bölünmesi gerekir.”

Felsefi olarak etkilendiği bu Türk düşmanının görüşlerini hayata geçirmek yerine, Mustafa Kemal padişah gibi ülkeyi yönetmiştir.

Batı aynı Batıdır. Fikri olarak hiçbir esneme bulamazsınız. Ne var ki kendilerinden olmayan, çoğu Müslüman kişiyi ülkelerinde ağırlamaya mecbur olmaları bir mecburiyetin eseridir. Yoksa asla su bile içirmezler.

Batı, esasında kendine karşı çok centilmen, yabancıya karşı ise aynı Batıdır. Bugün sanayileri, sebze halleri, birçok fabrikaları kapanmayla yüz yüze gelmiş, çalıştıracak işçi arayışları bundandır.

Son günlerde Avrupa’da yükselen ırkçı faşizmin Avrupa Parlamentosuna kadar sirayet etmesi aklı başında olan Batılı Devletleri tedbir almaya kadar getirmiştir.

Macron’un hemen seçim kararı alması bu yüzdendir. Ne faydası olacaksa!?

Ama bundan korkmamak gerekir. Batının ırkçılığa teslim olması kendisi için bir felakettir. O zaman da işçi açığını kapatması gerekecek. Bunu tedarik etmek için sürgün ettiği insanlara yönelecek.

Düşünün ki; Almanya’da Düsseldorf sebze haline iki kez gittim. Bütün esnaflar, bir İranlı hariç Türk’tü. Köln sebze haline bir kez gittim. İş yeri sahipleri Alman fakat çalışanların tamamı Türk’tü. Şimdi orda da durum değişmiştir. Çünkü yaşlı Alman iş yerini bırakacak çocuğu olmayınca, bir Almana da satamayınca çalışan Türklere şöyle veya böyle satıyor.

Avrupa’nın en büyük felaketi nüfusun artmayışıdır! Onun için Bulgaristan Avrupa Birliğine girince 2 milyon göç verdi. Nüfusu 7 milyondan 5 milyona indi. Batı Avrupa, daha güzel imkanlar sunarak kendi dininden bir ülkenin vatandaşlarına kolaylık sağlıyor. Ama çözüm değil. Bu sefer Bulgaristan’da mesele çıkıyor: Romanların (Romanlar kendilerini Türk olarak tanıtır, Türkçe konuşur, Müslüman olduklarını söylerler) hızla çoğalması Bulgarları endişelendiriyor.

Ne olursa olsun; Batı zor durumda. Normal zamanlarda gayet medeni geçinenler birinci ve İkinci Dünya Savaşının da aktörüdürler. Şimdi 3. Dünya Savaşı için hazırlanıyorlar.

Burada durumu vahim olan bir ülke de Türkiye’dir. Çünkü Türkiye’nin de nüfus artış hızı düşmektedir. Halk zenginleştikçe evlenmeyi unutmaktadır. Batılılaşma ve laiklik anlayışının getirdiği özgürlük aslında evlenmeme, çocuk yapmama, çabuk boşanma, kadına çabuk ulaşma özgürlüğü imiş.

Bunu anladık ama bizde de iş işten geçiyor. Özellikle Kemalist ve laik kesimin yoğun olduğu bölgeler fecaat. Allah onlara öyle bir bela verdi ki; bu belaya ulaşmak için yüz yıldır onuncu yıl marşını söylüyorlardı.

Bu konuda çok hassas olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ise şunu hatırlatmak isterim: Az çocuklu hayatın bu kadar özendirildiği, evlerin 2+1’inin bile kirasının veya mülk edinilmesinin şu kadar pahalı olduğu bir devlette, üstelik 5/6 kattan aşağı binanın olmadığı bir ülkede nasıl her aileden üç çocuk bekleyebilirsiniz?

Bunun özendirilmesi lazım. Bir annenin her çocuk için alacağı miktarın ciddi bir miktar olması lazım. Kaldı ki şimdi tüm kadınlar çalışıyor. Ya temizliğe gidiyor ya da yaşlı veya çocuk bakımına. Onun için kendisine ayırdığı vakit bir çocuk yetiştirmek.

Türkiye’nin ciddi anlamda kabuk değiştirdiğini görmüyor musunuz? Eğer bu konu maarifin kitaplarına kadar girmeyecekse işimiz yaş vesselam.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İzmirli

Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış. Yuvalarına dönmeli. Ev hanımlarına maaş bağlanmalı. Maalesef Ak parti kadın istihdamında CHP'yi geçti. Tuzağa düştü.

Okurr

Cok cocuk yap kafayi ye önce millet vekilleri o kadar paraya zenginlige karsi 6 cocuk yapsin sonra halk dusunur
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23