Düşüncenin kemali
“Hedefe varmak için canını feda etmek, büyük insanların özelliklerindendir”
Confucius
Düşünce, direksiyona benzemez. Ama insani yüceliğin direksiyonu önemindedir. Çünkü hedefi o gösterir. Her konuda insana hedefi ve tabii yolunu gösteren bu imkanın sağlığı ve kemali, hayati önem taşır. Onun için insan düşüncesini her şeyden önce, manevi ve maddi değerlerle kontrol ederek sınırlandırmalıdır. Bu konuda İslam, iman ve ahlak, doğru ve yanlış; helal ve haram öğretimi en büyük nimettir, imkandır ve kemal yoludur. Bunda şüphe yoktur. Fakat aynı derecede önemli olan bir gerçek de, her nimet ve imkanın sağlıklı bir bilgi, düşünce, tecrübe ve iyi kimselerin anlayış ve uygulamalarından, Allah’ın rahmetine nail olan insanların yollarından ayrılmadan ilerlemeye çalışmamız gerekmektedir.
Aksi takdirde, iman ve ahlak ile Mümin olup, insani yüceliğin ana caddesini bulmuş ve sahiplenerek en büyük imkana kavuştuğumuz halde, küçük zannettiğimiz, büyük yanlışlara düşebiliriz. Görüyor ve biliyoruz ki, son derece haksız olduğu halde, kendi çıkarı istikametinde, kendini son derece haklı gören insanlar vardır. Bu tür hataya düşmekte elbette Müslümanların nispeti çok azdır. Ama yanlışı da iki ile çarpılarak büyümektedir. Birincisi haksızlığını haklılık zannetmekte; ikincisi ise, şahsi yanlışı nedeniyle İslam hakkında, bilmeyenlerde yanlış bir zan doğurmaktadır. O halde düşüncemizi kemale ulaştırma, eksik ve yanlışlarımızı dikkatle giderme gayretimizi artırmalıyız.
Bu konuda en önemli esasları, iman ve ahlak olarak, Müslümanda hayat haline getiren Allah’a hamdolsun. Ne var ki bu kadar önemli fıtrat, iman ve ahlak yüceliğine karşı bir kısım zaaflarımızın varlığı da açık bir gerçektir. Her nimetin bir bedeli vardır ve olacaktır.
Akıl, vicdan, izan ve irfan gibi bütün fıtri değerler, sağlıklı olarak yerinde bulunsa dahi, imtihan dünyasının cazip imkanlarının davetlerinden dolayı, gurur, şöhret, servet, şehvet, tembellik ve cimrilik türü birçok nedenle düşüncede kopukluklar doğabilmektedir. Düşüncede doğacak her kopukluk, insanın hedefinde küçük veya büyük bir değişiklik demektir. Sık sık hedefini değiştiren insan, hedefini kaybeder. Kaybetmese dahi ömrü yollarda; çıkmaz sokaklarda; bataklıklarda ve uçurumlarda geçer. Ne şeytanın, ne tembelliğin, servetin, şöhretin, gururun, insani yüceliği, insan iradesini ve ahlakını aşacak, tahrip edecek bir gücü yoktur. İnsana cazip gözüken bütün kötülüklerin gücü nihayet bir teşvikten ibarettir. Onlar, yani her türlü kötülük ve yardımcıları, insanlık tarihi boyunca ilahi din İslam’ın inanç ve ahlak surlarının dışında kalırlar. Kendilerini güçlü hissettikleri zaman birleşerek, dayanışarak, Müminlere ve İslam’a saldırırlar.
Yalnız Osmanlıya, İslam’a karşı olan Birinci Cihan Harbi, insanlık tarihi içinde ilk defa “Cihan Harbi” adını almıştır. Gerçi saldırılan ülke dünyanın yarısı değildir. Saldıran devletler de tam bir ittifak içerisine giremediği için, bir müttefikler savaşı değil, “İtilaf Devletleri saldırısı ve savaşı” olarak tarihte yerini almıştır. Bu cihan harbi, İslam’a yöneltilmiş ve yirminci asrı İslam için, tarihin en karanlık asrı yapmıştır. Bu İslam’ı düşmanlıkla anlatış tarzı, İslam’ın teni zaferlerinin müjdesidir. İlk büyük müjde de 20. Asırdaki insanlık tarihinin en büyük İslamlaşma hareketidir. 20. Asrın başında dünya nüfusu 3.5 milyarken, 300 milyonu Müslüman; asrın sonunda dünya nüfusu 7.5 milyar, Müslüman nüfusu 1 milyar, 800 milyon. Müslümanlar 6 kat artmıştır, yani İslam ve değerler kardeşliği, iman ve ahlak ışığı dünyayı sarıyor.