• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

Kânûni’nin 7 Eylül 1566’da vefâtıyla biten son seferi

07 Eylül 2024
A


Halit Kanak İletişim:

Kânûni, son seferinin üzerinden 10 yıl 9 ay geçmesine rağmen bu süre içerisinde sefere çıkmamış, vezir ve kumandanlarını göndermişti. Kendisini çok seven tebâsı bunu yaşlılığına bağlı yorgunluğuna vermişti. 

Hâlbuki Cihân Sûltânı Kânûni’yi esas yoran ve yaşlılığını hızlandıran nedenler; 6 Kasım 1543’te Hürrem’den olan ilk oğlu ve adına Şehzâdebaşı Camii’ni yaptırdığı Şehzâde Mehmed’in vefâtı, 6 Ekim 1553’te Şehzâde Mustafa’nın boynundaki ilmekle “Baba, baba” diye feryat ederek gözünün önünde can vermesi, 41 gün sonra Şehzâde Cihângir’in Ağabeyinin ölümüne dayanamayarak Halep’te dizinin dibinde vefât etmesi, 23 Temmuz 1562’de Şehzâde Bâyezid’in sığındığı İran’da 4 küçük şehzâdeleri Orhan, Osman, Abdullah, Mahmud ile birlikte katledilmesi, 15 Nisan 1558’de çok sevdiği hanımı Hürrem Sûltân’ın vefâtı geçen bu süreler içerisinde kendisini oldukça yıpratmış, son yıllarda çökmesine sebep olmuştu.

Ayrıca Osmanoğullarının peşini bırakmayan ırsî hastalık nikris de (gut hastalığı) kendisine ızdırap veriyordu. Buna rağmen Avusturya üzerine sefere çıkma kararı aldı. 

Çünkü Mohaç zaferinden sonra Avusturya yapılan anlaşmalara son zamanlarda uymayı bırakmış, kutsal Roma-Cermen İmparatoru olan Avusturya Kralı Ferdinand son iki yıldır vergileri ödememeye başlamıştı. Ayrıca Almanların zaptettiği ve uyarılara rağmen iade etmedikleri Budapeşte’nin 210 km. kuzey-doğusunda bulunan Serencs ve Serencs’in 20 km. güney-doğusunda yer alan Tokay Kalelerinin geri alınması gerekiyordu. Üstüne üstlük, Avusturya arşidükü Maksimilyan'ın Erdel'e girmesi artık bardağı taşırmıştı. Bu durum Kânûni açısından prestij kaybıydı. Öyleyse düzeltilmeli Ferdinand’ın kulağı çekilmeliydi. Sefer hazırlıkları başlasın fermânı derhal yerine getirildi. 

Tecrübeli Türk Hâkânı, oğlu veliaht şehzâde Selim’in kızı Esmahan Sûltân’la evli Sokullu Mehmed Paşa’yı 10 ay önce 28 Haziran 1565’te Sadrâzâm yapmıştı. Fakat Kânûni, Sokullu’ya güvenemediğinden orduyu teslim etmedi, sefere kendisi çıkmaya karar verdi. Ancak Sokullu’yu da yanına alacaktı. Hatta 3. Vezir Ferhat Paşa’ya, 4. Vezir Ahmed Paşa’ya, 5 ay önce Malta Seferinden dönen 5. Vezir İsfendiyaroğlu Prens Mustafa Paşa’ya da hazır olun emri vermişti. Birlikte gidilecekti.

Fakat hastalığından dolayı sefere arabayla çıkacak, halkın büyük tezahüratlarla karşılayıp uğurladığı yerleşim merkezlerini ise at sırtında geçecekti. 1 Mayıs 1566 tarihinde İskender Paşa İstanbul’da taht muhafızı olarak bırakıldıktan sonra hareket edildi. Uğurlayanlar arasında bulunan Şeyhülislâm Ebussûd Efendi ile Kânûni’nin büyük şâiri Bâkî bir daha göremeyecekleri Kânûni’ye son kez el salladılar. Bâkî’nin duâsı şu mısralara yansıdı:

Duâmız oldur ey Bâkıy hatadan saklasın Bâri Hüdâvend-i Cihân Sûltân-ı â’dil Şeh Süleymanı

Yanında Sadrâzâm ile vezirlerin dışında Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri Abdullah Perviz Efendi ve Hamid Efendi, Başdefterdar Mehmed Çelebi, Yeniçeri Ağası Ali Ağa da bulunduğu halde yerleşim merkezlerini itina ile geçen Kânûni, 15 Mayıs’ta Edirne’de mola verdi. 2. Vezir Pertev Paşa âcilen Erdel’e gönderilmek üzere 41 gün önce zâten 27 bin kişilik bir kuvvetle önceden yola çıkmıştı.

Kânûni, 3 gün Edirne’de kaldıktan sonra yola revan olmuş, iki hafta içerisinde Tatarpazarcığı’nda konaklamışlardı ki, Manisa Sarayından bir ulak geldi huzura çıktı. Germiyanoğlu taht merkezi Kütahya’da oturan Veliaht Şehzâde Selim’in oğlu Manisa Sancak Beyi Şehzâde Murad’ın bir oğlunun dünyaya geldiğini ve kendisinden bir isim talep edildiğini saygıyla söyledi.

Türk Hâkânı, muhteşem otağının uzak noktasına birkaç saniye baktı. Aklına ecdâdı büyük atası Fâtih’in babası Sultân Murad Hân geldi. Öyle ya, torunu Şehzâde Murad’la adaştı. Sûltân Murad nasıl ki Edirne Sarayında doğan sonradan Fâtih ünvânı alacak olan oğluna Mehmed ismini koyduysa, Manisa Sarayında torunu Murad’ın yeni doğan şehzâdesine aynı isim yâni Mehmed ismini vermek yerinde olur diye düşündü. 

Belki bu yeni doğan şehzâdede birçok fetihlere imza atarak “Fâtih” ünvânı alabilirdi. (Sultân III. Mehmed sanıyla tahta geçen bu yavru 30 yıl sonra Eğri Kalesini alacağı gibi pek çok başarılara imza atacaktır.) Sonra haberciye döndü. “Ecdâd-ı Kirâmımızda Murad oğlu Mehmed olagelmiştir, bunun da nâm-ı şerîfi Mehmed olsun.” Haberci ismi alır almaz Şehzâde Murad’a acele yetiştirmek için yedeğindeki atlarla dörtnala Manisa’ya doğru fırladı gitti.

Kânûni yoluna devam etti. Bir an önce Budapeşte’nin kuzey doğu ucunda bulunan Eğri Kalesine ulaşmak, O’nu fethettikten sonra Osmanlı Toprakları içine kama gibi girmiş Viyana yolu üzerindeki Zigetvar’ı almak istiyordu. 3 Haziran’da geldiği Filibe’den ertesi gün beklemeden yola çıktı.

19 Haziran’da Belgrad’taydı. Kurban Bayramı iyice yaklaşmıştı. Bayramı Belgrad’ın karşı kıyısındaki Zemlin sahrasında kutlamak istiyordu. 3 gün içerisinde hareketle bir hafta içerisinde bütün orduyu disiplinli bir şekilde Belgrad’ın karşı kıyısına geçirdi. 12 Temmuz 1521’de dönemin Sadrâzâmı Pîri Mehmed Paşa’nın fethettiği Zemlin Kalesinin arkasındaki sahraya bayramın ikinci günü olan 29 Haziran 1566 cumartesi günü otağını kurdurdu. Kurbanlar burada kesildi, bayramlaşma protokol sırasına göre yapıldı. Asker o gün kurban etine doydu. 

Bu sırada, Erdel’den gelen 26 yaşındaki eski Macar Kralı (bebek kral) II. Janos’un huzura çıkması için izin istediği iletildi. Kânûni’nin “gelsin” demesi üzerine huzûra kabûl edildi. Janos heyecandan tir tir titriyordu. Nasıl heyecanlanmasındı. Kânûni, henüz 13 aylık bir bebekken, Macar topraklarına ve Macar Krallık tâcına göz diken Almanların yenilgiye uğratılmasıyla Budapeşte’ye gelerek krallık sarayında kendisini kucağına alarak sevmiş, ayrıca şehzâdeleri 17 yaşındaki Selim ile 15 yaşındaki Bâyezid’ın da kucağına vermişti. 

Gerçi kânûni, Macar Szapolya’dan sonra Macar tahtının vârisi olarak gösterilerek Macarlarca kral ilân edilen bebek II. Janos’un krallığını onaylamamıştı. Üstelik Macaristan’ı devletin bir Beylerbeyliği haline getirerek Beylerbeyi atamıştı. 

(Kânûni, II. Janos’un babası Szapolya 1. Janos’u 1529 Viyana seferinde evlatlığa kabûl ettiğini resmen açıklamıştı. Sonra Lehistan Kralı Sigismond’un kızı İsabella ile evlendirmişti. Bu evlilikten de 7 Ağustos 1540 yılında oğlu II. Janos dünyaya gelmişti. Ancak 15 yıldır İstanbul’da Divân’a bağlı olarak Macar Krallığı yapan Szapolya iki hafta sonra 22 Ağustos 1540’ta öldü. Bunu fırsat bilen Ferdinand, Macaristan topraklarına sarkmış ama bunu pahalıya ödemişti. Üstelik Kânûni geldiği Budapeşte’yi doğrudan Türk topraklarına ilhâk ettiğini söyleyerek 29 Ağustos 1541’de yılında Ramazanoğlu Uzun Süleyman Paşa’yı vezirliğe yükselterek ilk Beylerbeyi olarak atamıştı.)

Macaristan resmen bir Türk Eyâleti olduğunda Erdel Prensliğine gönderilen işte o bebek II. Janos şimdi 26 yaşındaydı. Babasını evlatlık edindiği için babasının babası konumundaki Kânûni kendisine kabûl etme şerefini bahşetmişti. Şimdi o Cihân Sûltânı’nın karşısındaydı. Bir an rüyâ gördüğünü zannetti. Kendisini çabuk toparladı... Geleneği gereği yere üç kere diz çöktükten sonra yavaşça doğruldu. Binlerce mücevherle işlenmiş tahtında bütün vakarıyla oturan Kânûni’ye yaklaştı, kendisini yüzüstü yere atarak secde vaziyetinde yeri öptü. Sonra kalktı bir asker duruşuyla Kânûni’ye bütün samimetiyle ; “Heman kâdimi kul oğlu kulum” dedi. Heyecanı geçsin diye yutkunduktan sonra devam etti. “Ferman Padişah Hazretlerimizindir.” 

Kânûni’nin gözü genç Janos’un üzerindeydi. “İyilik üstüne iyilik göresin” diye seslendi. Sonra nâdir kişilerin öpme bahtiyarlığına erişebildiği elini uzattı. Janos’un şaşkınlığı bir kez daha arttı. Eğildi edeple uzatılan eli öptü. Kânûni; bu kez de “Nasılsın sevgili oğlum” diye şehzâdelerine has bir şekilde hal-hatır sordu. Ayakları yere basmayan II. Janos, telaşla getirdiği hediyeleri takdim etti. Bunlar 50 bin duka değerinde tek parça yakutla, kulpları elmas kaplı 4 altın vazo idi. Sonra Türk Hâkân’ı tarafından hediye edilen çok kıymetli kılıçları aldı ve huzurdan ayrıldı.

Hareket vakti gelmişti. Kânûni, Eğri’nin Fethi için Zemlin’den ayrılmak üzereydi. Fakat bir acı haberle sarsıldı. Zemlin’in 290 km. kuzey-batısında Şikloş (Siklos) civarında Zigetvar Kale komutanı Nicolas Zrinyi’nin, Tırhala Sancakbeyi Mehmed Bey’i oğlu ve muhafızlarıyla pusuya düşürerek şehid ettiği haberini aldı. (Macaristan şehri Şikloş’ta Malkoç Bey Camii 1992-95 Bosna savaşında gelen mülteciler tarafından ibâdete açılmış hâlen kullanılmaktadır.)

Kânûni, Mehmed Bey ve oğlunun şehid edilmesine canı sıkılmıştı. Derhal kararını değiştirerek daha sonra Eğri’ye uğramak üzere 10 yıl önce Ali Paşa tarafından 70 gün boyunca kuşatılmasına rağmen düşürülemeyen Belgrad’ın 350 km. Kuzey-Batı’sında bulunan Zigetvar’a yöneldi. Zigetvar’a 60 km. kalmıştı ki muhafızları ve oğlu ile birlikte şehid edilen Mehmed Bey’in pusuya düşürüldükleri Şikloş’tan geçiyorlardı. Kânûni dudaklarını kanatırcasına ısırdı. Bu arada farkında olmadan “Bekle beni Zigetvar, bekle beni Ferdinand” sözleri dudaklarından döküldü.

4 Ağustos’ta Peç geçildi. 35 km. ilerideki Zigetvar önlerine gelindiğinde ise tarihler 5 Ağustos 1566’yı gösteriyordu. Önden giden İsfendiyaroğlu Şemsî Ahmed Paşa (Üsküdar sahilinde Şemsî Paşa Camiini yaptıran) 90 bin askerle üç gündür buradaydı. Ayrıca Anadolu Beylerbeyi Zal Mahmud Paşa ile Erzurum Beylerbeyi Dulkadiroğlu Mehmed Paşa da buradaydılar. Kırım Hân’ı Devlet Giray da aldığı emir üzerine 15 bin kişiyle Slovakya’ya girmişti.

Kânûni’nin kaybedecek vakti yoktu. Zigetvar Kalesini uzun uzun süzdükten sonra, önce muhasara düzenindeki orduyu yanında Sadrâzâm olduğu halde at üzerinde teftiş etti. Sonra dönüp tekrar baktığı Zigetvar’ın fethi için beklemeden ilk ateş emrini verdi. Top seslerinden yer gök inlemeye başladı. 

Zigetvar üç aşamadan meydana gelen bir şehirdi. 13 Ağustos’ta Eski Zigetvar’a, 19 Ağustos’ta Yeni Zigetvar’a girildi. Ancak çok sağlam olan kale direniyordu. Kânûni ilk genel hücum emrini 26 Ağustos’ta, ikinci hücum emrini 29 Ağustos’ta verdi ve aynı gün muhasara saflarını bizzat teftiş etti. 

Ancak otağına dönünce yatağa düştü. 1552’de Beylerbeylik tesis ettiğimiz Timeşvar’ın 120 km. kuzeyindeki 129 yıl boyunca bizde kalacak olan Gyula (Göle) Kalesinin Pertev Paşa tarafından 1 Eylül’de fethedildiği haberini aldı. Bu habere sevindiyse de düzelemedi. 

Diğer yandan Türk Askeri, gittikçe ağırlaşan hükümdarlarına Zigetvar’ı bir an önce hediye ederek O’nun iyileşmesini istiyordu. Bunun için 2 Eylül’de şiddetli yağmura rağmen, üstelik bataklığa dönüşen arazide canını dişine takarak öyle bir hücuma geçti ki üç gün üç gece sonra neredeyse Zigetvar diye bir şey kalmamıştı. Ancak kale komutanı Zrinyi çaresizce direniyordu. (Zigetvar Kuşatması’nı konu alan ve Macar edebiyat tarihinin en önemli destanı olarak kabul edilen “Szigeti Veszedelem” (Zigetvar Tehlikesi) adlı eser bu kuşatma üzerine yazıldı.)

Bir gün sonrada Zrinyi’nin direniş gösterdiği iç kale ateşe verildi. Mehmed Beyi oğlu ve muhafız askerleriyle pusuya düşürerek şehit eden Zigetvar’ın komutanı Zrínyi son olarak yanındaki kalan 600 askerle direniyordu. Bir kısmı öldürüldü, kalanlar esir edildi. Ölenler arasında Zigetvar’ın komutanı Zrinyi de vardı. Başı kesilip 250 km. mesafede ki Györ (Yanıkkale) yakınlarında beklemekte olan Habsburg Kralı II. Maksimilyan’a gönderildi. Ancak Maksimilyan yardıma gelmeye cesaret edemedi. 

Fakat Kânûni de ağırlaşmış yolun sonuna da gelmişti. 6 Eylül’ü 7 Eylül’e bağlayan cumayı, cumartesiye bağlayan gece saat 01.30’da Türk Hâkânı Sultân Süleyman, 46 yıldan sadece 15 gün eksik sürdürdüğü Cihân Padişahlığı görevini bitirerek 24 saat Kur’ân-ı Kerim okunan muhteşem otağında son nefesini verdi. 

Vezirlerin, Anadolu ve Rumeli Beylerbeylerinin, Hasoda Subaylarının, tabî ki Hekimbaşı Bedreddin Mehmed Çelebi ile Hünkar Baş İmamı Derviş Efendi’nin nezaretinde kalbi dâhil iç organları çıkartılarak otağının içine gömüldü. Sonradan oğlu II. Selim tarafından türbe yapılan bu mekân elimizden çıkınca müştemilatıyla birlikte yıktırıldı. 

TİKA’mızın gayretleriyle Üzüm Tepesinde otağını kurduğu yerdeki türbe, külliye, cami, tekke ve karakol kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkartıldı. Yeniden aslına uygun olarak inşa çalışmaları sürdürülmektedir… Mekânı cennet olsun.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

MUZAFFER..

AMİN AMİN AMİN......MÜSLÜMAN BÖLE OLMALIDIR, CİHAN.İMPARATORLUĞUN BUDUR İŞTE............MÜSLÜMAN, MÜSLÜMAN......İYİ OKU.........CEDIN BUDUR İŞTE........ALLAH C.C RAZI HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA SAV KOMŞU EYLEYE AMİN.......

Okur

Halit amca zafer haftasında kurtuluş savasından hic bahsetmediniz sizde önceki cb gibi hastalandınız galiba.cok gecmiş olsun
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23