Taş değiştirdiler...
Ve oyunun başından beri yapılacağı ilan edilen hamleler, Kemal Bey ve Meral Hanım’dan karşılıklı olarak geldi.
Hani satrançta vardır ya...
Rakibe bir taş değişimi teklif edersiniz ama cevap ötelenir, oyun da öyle bir istikamete gider ki ne kadar ertelerseniz erteleyin bir noktada o takası yapmamak iki taraf için de oyunu kaybetmek anlamına gelir.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ve İyi Parti’nin masaya desteği de ilk toplantıdan beri takası bekleyen, bu yüzden işlevsiz kalmış iki satranç taşı gibiydi.
•
Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatacağı da kesindi, Akşener’in önce İmamoğlu veya Yavaş seçeneklerini masaya süreceği ve kabul ettiremezse masadan çekileceği de...
Akşener, her durumda bu seçimin Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında gireceği son seçim olduğunu biliyordu. Kılıçdaroğlu’nun üzerinde sadece kaybettiği seçimlerin değil, yaşının da getirdiği bir baskı vardı.
Meral Hanım ise hem daha genç olmanın, hem de daha az seçim kaybetmiş ve hatta “İstanbul ve Ankara’da AK Parti’ye kendisinin kaybettirdiği” iddiasıyla muhalefetin AK Parti’ye karşı kazandığı tek zaferinin sahibi olduğunu öne sürebilen bir parti genel başkanı olmanın avantajına sahip. Bu yüzden hemen kazanılacak ama elde tutması zor bir cumhurbaşkanlığı yerine, sonraki seçimde kendisine uzun yıllar oturabileceği o makamı teslim edebilecek bir kurguyu hazırlıyor yıllardır.
•
Evet, çatışma kaçınılmazdı ama açık söyleyeyim, ben bu kadar keskin hareketler beklemiyordum.
Ne Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meral Akşener’i masada karşı karşıya otururken “Ya adaylığımı kabul et, ya da çekil” noktasına kadar itebileceğini düşünüyordum, ne de Meral Akşener’in cevabının bu kadar sert olacağını.
Ama bu sertlik hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
Akşener de, Kılıçdaroğlu da istediğini aldı.
Akşener için, Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayının altını oymak için Muharrem İnce’ye kurduğu kumpasların aynen tekrar edildiği bir masada oturmak ile CHP’nin desteğinden mahrum olsa da tabanını konsolide etmiş bir şekilde seçime girmek arasında, yukarıda bahsettiğim “geleceğe yatırım” planı açısından hiçbir fark yok.
Kemal Kılıçdaroğlu ise kendisinin adaylığına onay verdikten sonra masada kiminle oturduğunu önemsemiyor; İyi Parti olmazsa, İyi Parti’nin varlığı sebebiyle bir türlü açıktan masaya oturtamadığı, hemen hemen aynı oy oranına sahip HDP olur...
•
Dediğim gibi, buraya kadar yaşananlar iki büyük oyuncunun karşılıklı hamleleriydi.
Ama bu masanın bir de yancıları var ki, onların durumu çok acıklı.
Ne yapacaklarını bilemez haldeler.
Mesela Ahmet Davutoğlu...
Akşener’in masayı dağıttığı saatlerde paylaştığı mesaj şu:
“Sinan Ateş öldürüleli, 9 hafta 63 gün 1512 saat geçti. Bahçeli, Erdoğan ve Soylu hâlâ sessiz. Neyi bekliyorsunuz?”
Sıradan okurumuz deprem haberleri arasında kaybolduğu için farketmemiş olabilir... Ama Ahmet Davutoğlu’nun, Sinan Ateş cinayetiyle ilgili tetikçi de dahil olmak üzere 20 küsur kişinin tutuklandığından muhakkak haberi vardır. Öyle ya, böyle bir günde bu tweeti atacak kadar önemsiyorsa bu konuyu, haberi olmalı.
Öyle mi Sayın Davutoğlu?
“Bahçeli, Erdoğan ve Soylu”nun bu mesajı paylaştığınız 3 Mart Cuma günü ne yapmasını istiyordunuz, buyurun bir açıklayın...
O gün itibariyle, o menfur cinayete dair yapılması gereken ama yapılmayan neyi talep ediyordunuz, bize bir anlatın.
Varsa bir eksik, biz de peşine düşelim.
Ama muharrirlere de acıyın...
Ülkede başbakanlık yapmış, “profesör” unvanlı 65 yaşındaki adamın; “annesiyle babasının boşanmasını kaldıramayan çocuk tavırları”na; kocası katledilmiş genç bir kadının, yetim kalmış iki sabinin acısını karıştırması...
“Edep sınırları içinde yorum yapma” kapasitemizi bayağı bir zorluyor, bilginiz olsun...