Çayla olacak gibi değil, müsekkin lazım...
Ayıptır.
Karşınızdakinin bir kadın olduğunu unutuyorsunuz.
Üstelik mağdur bir kadın.
Aylardır başına gelmeyen kalmamış.
Resmen gözünün önünde “evladı”nın, Ekrem İmamoğlu’nun ikbali karartılmış.
Bunu yapanlar yetinmemiş, “Kurucusu benim” dediği masada kendisini istiskale uğratmış, “Kemal Bey adaysa ben kalkıyorum” demesine rağmen hem Kemal Bey aday olmuş, hem de masaya oturmaya mecbur edilmiş.
Üstüne, “Asla birlikte hareket etmem” dediği HDP’nin getirilip sağına oturtulmasını nasıl tevil edeceğinin planlarını yaparken, solunda da PKK’yı bulmuş...
Zaten kurulduğundan beri “Demirtaş’la kahvaltı”dan “İyi Parti içindeki FETÖ’cüler”e varıncaya kadar kopan elli tane kıyametle bir elin parmağı kadar kalan “partinin ağır topları”ndan Yavuz Ağıralioğlu da gemiyi terketmiş...
Kolay mı?
Bu kadarını bırakın Meral Akşener gibi nazik bir hanımefendiyi, her vukuat sonrası “Ne var, ne olmuş ki?” diye sağına soluna bakınıp yoluna devam eden Kemal Kılıçdaroğlu’nun bile bünyesi kaldırmaz...
Hani çay falan tavsiye ediyorlar ya, ben samimi olarak işin artık en ağırından yeşil reçeteli ilaçlar noktasına vardığını düşünüyorum.
•
Şimdi düşünün, bu arka arkaya gelen fecaatlerin arkasından, İyi Parti il binasının camına kurşun isabet etmeseydi de o cam mesela sıcaktan çatlasaydı, Meral Hanım farklı mı konuşacaktı?
Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
Azmettiricisi, faili ve ucundan kıyısından bile işin içine bulaşmış 20 küsur kişinin şu an cezaevinde olduğu Sinan Ateş cinayeti soruşturmasının “savsaklandığı”nı söyleyen insanlar bunlar.
Çünkü deniz bitti.
Seçime şunun şurasında 33 gün var ve söyleyebilecekleri hiçbir şey kalmadı.
Bütün argümanlarını Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için kurulan masada harcadılar, Kılıçdaroğlu istediğini alınca da hiçbir fonksiyonu kalmayan masa dağılmış oldu ve elleri boş kaldı.
Koltuklar (büyük oranda) paylaşıldıktan sonra geriye kalan konularda o kadar ayrılar ki, bundan sonra geleceğe dönük sarfedecekleri her kelimenin ister istemez ortaklarından birini hedef alacağı muhakkak.
•
Onun için geleceği konuşamıyorlar.
Yok, tövbe, Kemal Kılıçdaroğlu konuşuyor.
“Üç ay içinde vatandaşlarımız Avrupa’ya vizesiz girecek” diyor.
Nasıl olacağını da açıklıyor: “AB’nin öngördüğü bütün demokratik kuralları ülkemize getireceğiz.”
Hani Erdoğan’ı anlamadı, tanıyamadı, ders çıkaramadı...
Belki Ecevit’i anlamış, tanımış, ders çıkarmıştır diyoruz, o da yok.
Aradan 20 küsur yıl geçti, hâlâ aynı yalanların peşinde koşuyorlar.
AB’ye tam üyelik için önüne ne gelirse imza atan Ecevit, bir yıl sonra yayınlanan Avrupa Komisyonu’nun ‘Katılım Ortaklığı Belgesi’ni görünce “Kıbrıs ve Ege konusunda Türkiye’ye verdikleri sözü çiğnediler. Bizi aldattılar” demiş ve şöyle devam etmişti: “Avrupa, Türk ulusunu, kandırmacalarla, dayatmalarla, etnik lobilere veya bölücü akımlara destek olmakla, kendi güdümüne alamaz veya yıldıramaz. Avrupa Parlamentosu’nda cahilce laflar ediliyor. Kıbrıs’ta barışın güvencesi olan Türk Ordusu ‘işgalci’ diye suçlamaya kalkışılıyor. Türk’le Kürt’ün bir bütün olduğunu kavrayamadıkları için Korsika ve Bask benzetmeleri yapmaya kalkıyorlar. Yurttaşlarımızı ‘azınlık’ gibi göstermeye uğraşıyorlar. Türk ulusunun bu tür hezeyanlara karnı toktur. Türk’ün Avrupalılığı’nda da böyle saçmalıkların yeri yoktur.”
Bakın bu ifadeler yürümekte, konuşmakta, öz bakımını yapmakta, kendi kendine beslenmekte ve ilaçlarını almakta zorluk çeken 76 yaşında bir insan sarfetti. Üstelik bu insan, Türkiye’yi gördüğü en büyük siyaset, ekonomi ve güvenlik krizlerine sürükleyen Bülen Ecevit’ti.
Onun bile açık seçik gördüğü bu oyunu, hesap uzmanı Kemal Kılıçdaroğlu görmüyor mu sizce?
Yok görüyorsa, kiminle dalga geçiyor?