• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ertuğrul Akar
Ertuğrul Akar
TÜM YAZILARI

Tarihin sonu Cumhuriyet mi, medeniyetler çatışmasında mücadele eden Türkler mi?

31 Ağustos 2024
A


Ertuğrul Akar İletişim:

Başlık biraz karışık gelebilir ancak sonuna kadar sabırla okuyup ne anlatmak istediğimi anlayacaksınız.

Bugün 30 Ağustos ve tarihe devrimsel zaferler ile damgasını vuran Müslüman Türklerin destan yazdığı en önemli günlerden birisi. Bu zafer Türklere tarih serüveninde sadece askeri sonucu değil siyasi, sosyal, felsefi ve ekonomik sonucu olan bir yol açmıştır.

Bu sonuçların en önemlisi yazımızın da konusu olan devlet yönetim şekli cumhuriyetin ilanına giden yolun açılması olmuştur.

Dikkat ederseniz ‘’ Yeni bir devlet kuruldu ‘’ demiyorum. Yeni bir yönetim şekli ‘’ ilan’’ edildi diyorum. Çünkü Cumhuriyet’in ilanı sadece malumun ilanı idi.

Cumhuriyet sistemi daha önce kullanılan ve son bulan diğer ideolojiler ve sistemler gibi bir fikir bir zihniyet meselesidir.

Ne demek istiyorum;

Peygamber efendimiz rahmana kavuştuktan sonra   Hz. Ebubekir halifelik için “şûra" adı verilen heyet tarafından yapılan seçimle başa gelmiştir.

İbni HALDUN mukaddimesinde ‘’ Çağların değişmesi ve günlerin geçmesi ile millet ve kavimlerin durumlarının da değişmesi kaçınılmazdır. Milletlerin ve alemin halleri, cemiyetlerin adetleri ve dindarlıkları bir tek vetire ve istikrarlı bir yol üzere devam etmez. Bu cihet zaman geçtikçe meydana gelen bir değişiklik ve bir halden diğer hale intikalden ibarettir.’’ Diyerek aslında her şeyin ve herkesin zamanın ruhuna mahkûm olduğunu ve değişen koşullara uyum sağlamayan toplum ve devletlerin yok olmaktan kurtulamayacağını belirtmiştir.

Abdulhamit han hazretleri 1876’da meşrutiyeti kabul etmesi şartıyla sultan olduktan sonra ilk meclis toplantısında elini kılıcına dayayarak okuttuğu açılış nutkunda şunları söylemiştir;

‘’ Ben şimdiye kadar idare-i mutlaka hükümdar idim. Onun hükmüne ittibaen  icra-yı saltanat ettim. Şimdi de idare-i meşruta hükmüne tebean icra-yı saltanat edeceğim. Millet benden Kanun-ı Esası istedi ben de hemen verdim. Zaten ben Avrupa ortasında bulunan bu memleketin artık idare-i mutlaka ile idaresini mümkün olmayacağını biliyorum…’’

Diyerek aslında dünyayı izlediğini değişimin farkında olduğunu devletin ayakta kalabilmesi için zamanın ruhuna kendi özünü koruyarak eşlik etmenin devlet menfaati için mecbur olduğunun farkında olduğunu ortaya koymuştu.

Yani kısaca söylemek gerekirse dönemin Cumhuriyet idaresi adını verildiği yönetim sistemi çağlardan buyana çeşitli toplumların tartıştıkları ve başvurdukları fakat ismi yine zamana ve kültürlere göre değişen yönetim sistemlerinden birisi olmuştur.

Şunu unutmamak gerekir ki bu yönetim sistemi devletlerin ve toplumların daha iyi idaresi ve çağa ayak uydurabilmesi için mutlak olan değil dönemsel olan bir anlayışın tezahürü olmuştur.

Türkiye de Osmanlı devleti içeriden ve dışarıdan saldırılar neticesinde yıkıldıktan sonra ilan edilen cumhuriyet sitemi ne yazık ki uzun bir süre bırakın toplumu çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmayı tam tersine insanları inanışları ve düşüncelerinden dolayı devlet eliyle dışlayıcı bir tutum izlemiştir .

Sultanın tebaası ve ‘’kulu’’ olmak yok artık, millet egemenliğin yegâne sahibidir ve kendi yöneticilerinizi kendiniz seçeceksiniz diye ilan edilen bir cumhuriyetten atanmış mebusların, belediye başkanlarının ve yöneticilerin ‘’tebaası’’ ve ‘’ kulu’’ olmaya mahkûm eden ‘’cumhuriyet milletine’’ …

Mustafa Kemal ATATÜRK   ‘’Milleti kulluğa mahkum eden ‘’saltanatı ilga ederken   ‘’halkın seçtiği meclisteki tartışmalara ‘’ şu çözümü bulmuştu : ‘’Efendiler siz beni yanlış anladınız  saltanat kaldırılacak ama bazı kelleler gidecek…’’

Milletin eşitliğine dayanan yeni Türkiye Cumhuriyeti dünyada kadınlara seçme hakkını tanıyan ilk devlet olmuştu ama bir şartla; bu hak sadece başı açık olan kadına verilecekti!

Öyle ki Cumhurun yani milletin seçtiği ancak inancından dolayı bu seçme ve seçilme hakkını 2 Mayıs 1999’ a kadar (yani 69 yıl) kullanamayan ve meclisten kovulan bir kadının eşit ve özgür olamadığı cumhuriyet…

Yani Türkiye zamanın ruhuna uymak istediyse de bunu kendi medeniyetini, kültürünü ve inancını inkâr ederek yaptığı için hala toplumsal ve ideolojik kavgalarımız bitmiyor. Çünkü yapılan şey çağın hâkim gücüne boyun eğmek ve teslim olmaktı aslında.

Çağın hakimleri inanç ve medeniyet değerleri üzerine inşa ettikleri fikir dünyasına tüm dünyayı olduğu gibi bizi de mahkûm etmişlerdi. Yani bize zorla ‘’ TARİHİN SONU ‘’ tezini okutarak aslında bizi uyutmaya ve hâkim gücün piyonu olmaya ikna etmişlerdi.

Okuyanlar bilirler ünlü Japon! Fikir adamı Fukuyama, ‘’ Tarihin sonu ‘’ adlı tezinde liberalleşmeyen yani hâkim gücün mahkûmu olmayan devletlerin benimsedikleri yönetim anlayışlarının daha ileri bir seviye ideoloji oldukları iddiasında bulunmamaları gerektiğini öne sürmüştür. Aslında bu görüş, ekonomik açıdan zayıf olan toplumları, liberalizmin en güçlü temsilcisi olan ABD’nin politikalarını kabul etmeye ve bu doğrultuda yaşamaya zorlamaktan başka bir şey değildir.

Fukuyama ve onun gibi düşünenlerin, yani uluslararası ortamda genelde batı toplumunun özelde ABD’nin mutlak zaferini isteyenlerin, liberalizmi bir araç olarak kullandıkları söylenebilir. ABD’nin dünya genelinde hakimiyetini sağlamak, mevcut düzeninin kurucusu ve koruyucusu rolünü devam ettirebilmek için devlet inşası yönteminde ısrarcı olacağı, askeri operasyonlar yerine sivil unsurlar kullanarak, sözde demokrasi ve özgürlük söylemleriyle toplumları etkileyerek, devletleri kontrol altına almaya çalışacağı görülmektedir. Dolayısıyla liberal demokratik düzenin insanlık adına ulaşılabilecek en ideal yönetim sistemi olduğu söyleminin aslında, liberal emperyalist ABD’nin hegemonyasını kurmak ve bunu dünyaya kabul ettirmek arzusundan başka bir şey olmadığını kimse unutmasın.

 Yine Fukuyama gibi Hegel ve Marx’ta tarihin sonu tezi kullanılmıştır ve hepsinin anlatmak, dikte etmek ve dahi kabullenmemizi zorunlu tuttukları şey kendi ideolojilerinin en iyisi olduğu ve yine bu ideolojilerinin artık son nokta olduğudur. Yani dönemin hâkim gücü kim ise onun ne düşündüğüne tabi olun siz tüm mirasınızı yok sayın düşünmeyin ve konuşmayın!

Fakat hiç birisi de hayalini kurdukları ve bu uğurda insanları ve medeniyetleri yok ettikleri sistemlere ulaşamamış toplumsal eşitliği sağlayamamış, hâkim güç olmayı başaramamışlardır.

Çünkü ne yaparsanız yapın toplumlar medeniyetleriyle yaşarlar, medeniyet demek kök demektir. Siz dalları budasanız da kökler mutlaka yetişecektir. 

Yani bugün adı Cumhuriyet olur yarın başka bir şey …

Hedefimiz başkalarına ait olan ve dönemin şartlarının geçici olarak dayattığı konuları kutsayıp onlara bağlı kalmamak ve  Müslüman Türk Milletinin öz değerleri üzerine inşa edeceği ve  dahi ihraç edeceği bir fikir akımı  ile dünyayı kendimize bağlamak kızıl elma ülküsü ile daha çok çalışmak olmalıdır.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

ihraç edeceği bir fikir akımı ile dünyayı kendimize bağlamak

Bu is nasil olacak .. cok merak ediyorum ??

Şeref

"Kızılelma ülküsü" idolojide son noktamı...?
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23