• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
C. Yakup Şimşek
C. Yakup Şimşek
TÜM YAZILARI

Türkçenin Hâli Duman

11 Mart 2019
A


C. Yakup Şimşek İletişim:

Kadın, “kadın” gibi; erkek, “erkek” gibi olunca güzel...

Yâni her şey “kendisi gibi, kendi tabiatında” olmalı...

Dil” de öyle...

Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vâsıta, kendisine mahsus kaanunları olan ve ancak bu kaanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimâî bir müessesedir...”

Prof. Muharrem Ergin’in o meşhur târifi bu...

***
Mâdemki dilin kendisine mahsus kaanunları” var, o hâlde onu “resmî kaanunlar”la değiştirmemeli.

Devlet gücünü kullanan “resmî ideoloji” dilin kelimelerini kaldırıp atmamalı...

Atmamalıydı...

Ne yazık ki Türkçede bu yapıldı.

Binlerce kelime dilden atıldı...

50-60 yıl öncesinin metinlerini bile anlamıyoruz...

***

Kafanızda ve gönlünüzde resmî ideoloji kök saldıysa Türkçenin bugünkü hâli de sizin gözünüzde olağandır.

Gramerci, dilci, lügatçi veyâ etimolog da olsanız...

Dil, artık size göre “tabiî” değil, resmî bir vâsıtadır; “kendisine mahsus kaanunları olan ve ancak bu kaanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık” değil, resmî ideolojiye mahsus kaanunları olan ve ancak bu kaanunlar çerçevesinde gelişen ideolojik bir varlık”tır; “içtimâî” değil, resmî bir müessesedir...”

***

Bunun böyle olduğunu anlatmak için Türkçenin “hâl” kelimesiyle TDK’nın “durum” sözünü masaya yatırmak yeter.

(Bakalım TDK’nin değil de TDK’nın şeklinde yazmama takılıp bundan kocaman hükümler veren çıkacak mı?)

TDK’nın 1935’te “Osmanlıcadan Türkçeye (?)” geçmek için çıkardığı “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu - Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzuisimlikitaplarında “vaziyet, hâl, ahval” kelimeleri yerine “durum” lakırtısını ikaame ettiğini görüyoruz.

Yine TDK tarafından1942’de hazırlanan “Felsefe ve Gramer Terimleri adlı kitapta ise “durum” kelimesi hiç geçmez.

(“Atâlet” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak yaptığı “süredurum” hâriç...)

Fakat TDK bu kitapta  “hâl" kelimesiyle kurduğu birkaç ıstılahın yanına (*) işâreti koymuş. Bu da “Türkçede henüz uygun bir karşılığı bulunmadığından eski hâlinde bırakılan terim” demekmiş.

(Orada “halk” kelimesi için de yıldız (*) işâreti var. Yâni “halk” da ilk fırsatta kovulacakmış.)

Daha sonraki yıllarda TDK, kendi ikaamesi olan bu “durum”a bağlı kaldı.

Kısacası, TDK ve resmî metinler için “vaziyet, hâl, ahval” kelimeleri TDK’nın kendi ifâdeleriyle, “Türkçe karşılığının bulunması gereken, Osmanlıca artığı, yabancı...” sözlerdendi.

TDK’nın tercih ve ikaame ettiği “durum” ise öz Türkçe olarak saltanat sürecekti.

***

Fâlih Rıfkı Atay 1930’larda “durum” kelimesinin lügatlere konma hikâyesini şöyle anlatır:

Vaziyet sözünün Türkçeye yerleştiği inancında olduğumuzdan lügatte bu kelimeye iki karşılık koymuştuk: 'Position' manasında 'vaziyet' kalacaktı. 'Situation' karşılığı 'durum' kullanacaktık. Siz şu işe bakın: Önceleri alay sözü olarak yazılan ve söylenen 'durum' Türkçeden hiçbir zaman çıkmayacağını sandığımız 'vaziyet'i bütün mânâları ile dilden kovdu...”

Burada Necip Fâzıl’ın “Durum diye bir lâf var, buyurunuz size durum / Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum...” mısrâlarını hatırladım. Bu şiir de “durum” kelimesinin henüz yadırgandığı ve alay sözü olarak yazılıp söylendiği yıllarda, 1940’larda yazıldı. 

***

Bu “durum”un saltanatı hâlâ sürüyor.

TDK lügatlerine bakarsanız görürsünüz ki kelime îzahlarında “hâl” kelimesi nerdeyse hiç tercih edilmez.

Lâkin “durum”dan geçilmiyor...

TDK’nın “Büyük Türkçe Sözlük”ünde, içinde “hâl” geçen sözlerin sayısı 88; buna karşılık “durum”lu 245 söz var.

Şunu da hatırdan çıkarmamak lâzım:

Durum”lu sözlerin tamâmı 1935 sonrasına âit, yâni TDK îmâlâtı...

Hâl”lilerin ise yüzde doksanı 1935 öncesinde de zâten vardı...

Yine TDK’nın Atasözleri ve Deyimler Sözlüğüsözleriîzâh ederken “durum” kelimesini 1060 kere kullanmış.

Peki, orada “hâl” var mı?

Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü”nde îzâh cümlelerinde “hâl” kelimesi mücerret olarak hiç yok; “hâli” şeklinde iki (2) kez; “hâline, hâlinde” biçiminde on üç (13) kere kullanılmış.

1060 “durum” karşısında yalnızca 15 “hâl” var...

Yâni TDK’mız yeni sözler yaparken hep “durum”u tercih ediyor.

1930’ların kafasında gidiyor...
***

Hâlbuki Türkçenin bin yıllık “hâl” kelimesi okuryazar olmayan halkın bile sevip kullandığı ve birçok sözlerle çoğalttığı bir kelime...

TDK’nın 1930’lardaki çarpık zihniyeti işte böylesine yerli ve millî olmuş bir kelimeyi dahi atmak istedi.

Bu çarpık zihniyet hâlâ devâm ediyor ki “hâl” kelimesi bugünkü TDK lügatlerinde üvey evlat muâmelesine bile lâyık görülmüyor... 

***

Peyâmî Safâ’nın 1958’de Milliyet gazetesinde çıkan bir yazısı “öz Türkçecilik” hareketinin ne kadar sakat bir zihniyet taşıdığını gözler önüne seriyor:

“Bir dilin benliği (özelliği, kendi kendisi oluşu) kelimelerle değildir. Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca ve daha birçok Avrupa dilleri arasında müşterek kelimeler pek fazladır. Bu yabancı sözler Fransızcanın Fransızca veyâ Almancanın Almanca olmasına engel değildir.

Her dilin benliği, kelimeler arasındaki münâsebette, bağlantı şekillerinde, gramer ve sentaks özelliklerinde, yabancı sözlere verdiği millî anlamların zenginliğindedir...”

***

Peyâmî Safâ, o yazısında “hâl” kelimesinin Arapçadan fazla Türkçe olduğunu da isbât eder.

Şimdi onun şu tesbitlerine bir bakalım:

Hâl kelimesi Arapçadır. Fakat Türkçede aldığı mânâ çeşitliliği ve zenginliği Arapçada yoktur. Cümle içindeki durumuna göre bu kelimenin kazandığı çeşitli mânâlara birkaç misal hatırlayalım: 

1. Hâdise, vak’a, olay mânâsına ‘Ahval-i âlem= Dünya halleri’;

2. Hiçbir dilde karşılığı olmayan mânâda: ‘İnsan hâli, olur bu.’

3. Güç ve kuvvet, derman mânâsına ‘Hâlim yok. Halsizim.’

4. Kader, dilek ilh... mânâsına: ‘Ne hâlin varsa, gör!’

5. Durum, görünüş ilh... mânâsına: ‘Bu ne hâl, nedir bu hâl?’

6. Meçhul dert mânâsına: ‘Bana bir hâl oldu, hâlimi sorma!’

7. Huy mânâsına: ‘Kendi hâlinde.’

8. Malî varlık mânâsına: ‘Hâli, vakti yerinde.’

9. Şimdiki zaman mânâsına: ‘Gramerde hâl çekimi = Hâl sîgası.’

Bunlardan başka kelimenin edebî dilde ve şiir dilinde kazandığı bâzı nüanslar daha vardır...”

***

Peyâmî Safâ’nın tesbitleri bunlarla bitmiyor.

TDK zihniyetinde olanların bir türlü anlamadığı veyâ anlamak istemediği hakîkati söylüyor:

“Artık ‘hâl’ kelimesi Arapça olmaktan çıkmış, dilimizdeki mânâ zenginliğiyle öz Türkçe birçok kelimelerden fazla Türkçe olmuştur. Ona bu Türklüğü kazandıran şey, cümle yapısı içinde, öteki kelimelerle münâsebetinden doğan mânâ çeşitleridir.”

Aynı güçteki tesbitler devâm eder:

“Bu Arapça kelime yerine konacak herhangi bir Türkçe karşılık o kelimeden daha yabancı hâline gelir.

Türkçe, kelimeleriyle değil, yapısı ve rûhiyle Türk’tür.

Sevgili’ yerine Farsça ‘yâr’ kelimesini kullanan halk edebiyatı bu gerçeğin sayısız misalleriyle dolup taşmaktadır...”

***

Velhâsıl, Türkçenin hâli perîşan...

Maârif (MEB) ve topyekûn devletimiz bu işe el atmazsa bu dilin hâli hiç kalmayacak...

Kemalistlerin ideolojik müdâhaleleriyle “kendisi olmaktan çıkan” Türkçeyi sıhhatli, zengin ve disiplinli hâline yeniden kavuşturmak için resmî bir hareket başlatılmalıdır.

Bu, Türkçeye yeniden bir “resmî müdâhale” değil, zamânında yapılan “resmî müdâhale”nin kaldırılmasından ibâret olacaktır.

Türkçenin hâlinden anlayan devlet adamlarına bu dâveti yapmak da bizim boynumuzun borcudur...     

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23