• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Kendi fakirhane iç dünyamızdan

17 Haziran 2021
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

60’ların sonlarına doğru, malum-u ilana gerek yok, üzerimizdeki baskılar giderek artıyordu. Torunlu torbalı bir grup arkadaşımız İstanbul’dan sürgün anlamında tayinen Anadolu içlerine gönderildiler. Sıranın ismen bizlere geldiğinde, gayri resmi tebliğ edilmişti, istifayı düşünürken, arkadaşlarımızdan birisi, ocaktan ayrılmayı uygun görmedi..

İzmit Kartepe’ye tayinimiz çıktığında, hikmeti Hüda, ip koptu. Yerimizde kaldık…

Hayatın acı tatlı cilveleri, şarkı ve türkülerdeki nakaratını hiç kesmeksizin tekrarlayıp sürdürüyor. 

Sürekli düşünürüm. İsyan, haklı olsun haksız olsun başlangıçta isyandır ve darağaçlık bir suçtur. Başarırsa, zafer ve kahramanlık sayılır. Turnusol karakterli bir harekettir, isyan..

Haftalar oldu Sedat TV yayınlara başladı. Memleketin ahlak ve siyaset üzerinde, yerli yabancı insanların doğru yanlış kirli çıkarlarına kurulan tezgâh ve şemalar açıklanıyor. Az veya çok, iktidarı şüphe altında bırakacak yanları da eksik bırakılmıyor. Muhalefet de, tabiatıyla, yayınların coşkusuyla bayram havasını yaşıyor…

Büyük soygun ve sabotajlarda, kapının içerideki beşinci kolu eksik bırakılmış ise, patlama pek kolay olmuyor. Şimdi buranın iç kapısında eğer yayıncının kendisi yok ise, haber kaynağının kimliği, seyirciyi düşündürür..

Hakan Şükür, mesleği futbolcu. Devlet Başkanları tarafından tercihan mebus yapıldı. Feto’culuğu çakılmadan evvel, TRT’de seansı 20.000 liradan mesleğinin profesyonel derslerini verirdi. Partili partisiz birkaç mebus, bu kez bila ücret mesleklerini ifa etmek için izin istediler, verilmedi..

Hangisi doğru ve meşru idi?..

Kenan Sofuoğlu, mesleği motosiklet yarışçısı. Devlet Başkanlarının ön seçimiyle Sakarya listesinden mebus oldu. Mebusluk sertifikasını almak üzere Türkiye’de bir eşi daha bulunmayan Lomborghuni markalı manda kasa büyük ve süper lüks otomobiliyle Meclis binasına gitmişti. Ümmet olarak Türk halkı da, kazasız belasız hayırlı kullanımlar temennisinde bulundu.

Coşkuyla mı hüzünlü bir ruh haliyle mi?..

Din ve inanç değerlerinin hemen hemen sıfıra yaklaştığı Kuzey Avrupa’dan bir prenses, beş ay sonra 18 yaşını ikmal edeceği için, devletinin kendisine ödediği eğitim desteğini almaktan vazgeçeceğini beyan etti. Bir hafta on günlük bir “hikaye”..

Bizlerin, hem de Müslim olarak, onlardan nemiz eksik?... 

Bu ve benzeri küçük hesaplı çalışmalar, nadir görülen güçlü voly sayılmadıklarından, harcı alem sürüp giden rutin hayatın kalenderliğine işaret eder..

Mülkiyetin hırsızlık olduğundan bahsedenler, mülk ve kuvvetin saldırısından kendilerini koruyamazlar. Bunlar, ya din düşmanıdır ya da komünist. Kulak asmaya da değmez. Büyük hesap peşinde koşanlar her zaman için içerilerden aktif bir kapı koluna muhtaçtır. Hal böyle olunca, Sedat’ın hikâyelerinde de roman kahramanı olarak içyapıda düzgün işleyen bir kapı kolunun düşünülmesi gerekir.

Acaba kimdir, kimlerdir, bu aç gözlü doymaz Brütüs’ler?.

Pantolondaki ütü bozukluğunun askeriyeden def edilme cezasına gerekçe sayıldığı günlerde, istifama karşı çıkan bir arkadaşımın, o da Yahya Efendi Camii’nin kına sakallı genç imamı, söylediklerini hatırladım..

Ocak kutsaldır, Atilla abi. Terk edemezsin…

Ümmetliğine direnen zümre, 28 Şubat sonrasında can havliyle AKP’ye sarıldı. Sarılma katsayısı her birinde farklı idi. Aslında fıtrata da uygundu. Umutlarına kavuşmada kimileri beklemeyi ve sabretmeyi düşünürken, kimi acullar da, hemen olsun da bu gece olsun ister.

Sedat’ın haber kaynağı da sakın, birbirlerini kıskanan aculcular arasında olmasın!. 

Hem, niçin olmasındı ya?.. 

Zira küçük beklentilerde pek aceleye gerek yok. Amma büyük umutlar fazla beklemeye gelemezler, ya iplik bir yerinden aniden kopuverirse! Nitekim korkulan da başlarına geldi galiba…

Sedat TV, sanırız onuncu günü gecesi tezgahlarını kapatmış.. 

Fişi çektiren dinamik sens nedir? Kim çekti acaba? Çekti mi çektirdi mi?. Aculluğun korkusu mu, namuslu samimiyetin utangaçlığı mı? 

Bilemeyiz… 

Bayezit’teki Beyaz Saray’ın kitapçılar bölümünde sahaflık yapan asker arkadaşımız Hırkalı İsmail’in mekânında “ENDERUN KİTAPEVİ” yazardı. Mehmet Şevket Eygi’nin GS talebelerinden bir grup dostlarıyla daldıkları tatlı sohbetlerine rast gelmiştim. Sekiz on yıl öncesi işadamlarının o zamanki ölçülerine göre nesine yetmezmiş, ortalama seksen bin liralık otomobil..

Amma adamlar, parayı görünce 400-500 binliklerini beğenmiyorlarmış. Düpedüz terbiyesizlik, müsriflik ve sonradan görmelik olarak tanımlıyordu bu gibilerin hallerini.

O günden beri Mercedes’lerden değil, içindekilerden kaçınmamın ve arabalarına binmememin de sebebi budur…

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

tashih

'malum-u ilan' değil bayım; 'malum-u ilam' bilineni bildirmek yani..
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23