• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Çorbacıdan, Mösyö Kaslowski’ye..

05 Nisan 2021
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Atasözlerimiz, halk edebiyatında kendilerine unutulmaz yer edinmiş birer ayna gibidir. Ecdat, mümin kafir, asırlar boyu sürüp giden beşeri ilişkilerin, ayrıca, şartların uygunluğunda kendiliğinden meydan bulan Determinasyon olgularını, kestirmeden giderek tarihin söz kütüğüne atasözü olarak kaydını düşürmüş.

 Mesela:

 “İt ürür, kervan yürür” gibi..

 •

 Ramazan ayları, itlerin ürüme mevsimidir. Kurban Bayramları da öyle. En hafifinden “Hayvan katliamı Boğazın rengini kızıla çevirmiş” anlamında ürürler. Beri yandan, tüketimsiz üretim, sermayeyi iflasa götürür. Bu iki realite birbirleriyle koparılamaz zincirle bağlıdır. Oruç ayları, ayni zamanda muvakkaten de olsa, çorbacının üretim/ tüketim dengesini bozan, hiç değilse satışını düşüren kutsal bir süreçtir de.

 İt ki, varlığını siyaseten çorbacıya bağlamıştır, satışlarında düşme, iti ürümeğe koşturur..  

 Oruç ayları, itlerin ürüme mevsimidir, ayni zamanda minarelerin şenlenme ve üretim tüketim dengesinin de periyodik kontrolüne uygun bir zamandır. Çorbacı, ne kadar çabalarsa çabalasın, dengenin muhafazası, yine de müşteriye bağlıdır. Müşteri gelmez ve pazarda yaprak oynamazsa, iflas kaçınılmazdır. Oruç ayları, çorbacının maltızını tamir ve kazanını da kalaylatma zamanıdır. Eğer bunlardan vakti artarsa, evde istirahata çekilir..

 Bu hep böyle olur. İstanbullarda kriz biraz hafif gitse de, Anadolularda gönüllü olarak kapılara kilit vurulur..  

 Sabırla beklenen senfoni sezonu geldi. Orkestra klasik politik sokak müziğine başladı bile. Oruç ayında ne piyano resitali verilir ne de darbuka konçertosu. İtler Orkestrası, tenörü ve sopranosuyla, erkekli dişili hep bir ağızdan klasik ürümelerine başlar..

 •

 “Anadolu’da açık bir restoran yokmuş. Akşamları bir kadeh dolduracak bütün kapılara duvar örülmüş. Şeriatçılar, laikliğin helvasını karmışlar. Alışkanlıkla maltızını yakıp çorbasını karıştıranları da, polis gelip uyarsa da, tarikatçıların taşlamalarına, bir şey yapamıyormuş..

 “Teravih namazı da kılınacakmış. Düğünler, kongreler yetmedi, Cuma namazını da serbest ettiler, günlük ölü sayısı iki yüze fırlamış.. Ne olacak bu irticaa tavizin sonu”!..

 •

 Kolayı var. Oruç günlerinde hal-i faaliyette çorbacı bulamayanlar, kâr zarar kendilerine, istedikleri yerde her biri kendi kazanını kaynatsın..

 Fena mı?..

 Ürüme - üreme arasındaki çarpık denge dünya kuruluşunda Habil ile Kabil arasında başladı ve sonra günümüze kadar uzadı. Şimdi kimler arasında dengeyi çarpıtıyor. Fazla lafa gerek yok, manzara meydanda.. 

 Dünya, tabii Türkiye de dahil, derin ve yaygın maziye nispet, belki de sonu kıyamete açılan bir değişim içerisinde. Eskiden yemeğimizi yemek, karınlarını doyurmak isteyen yabancıya “Tanrı misafiri” denilirdi. Şimdi ferdiyetçilik devri. Nezaket yok, zarafet bilinmiyor. Misafir de gelmiyor. İnsanlar, nefislerini doyuramıyorlar. Kapılarımız da kapalı..

 •

 SEVR kokulu dersler…

 TÜSİAD, giderek yoksullaştırılan vasat halka ve onun devletiyle hükümetine haddini aşkın bir vasi üslubuyla, ders vermekten mest oluyor. Biz de buna karşı, Mösyö Simone Kaslowski’nin bağımsızlığımıza dil uzatan soyut isteklerine şöyle bir göz atalım istedik..

 Mösyö, “Kadınların iş dünyasında ve aslında hayatın her alanında eşit muamele görmelerini, ve bunun, bir ülkenin ekonomik cazibesini etkileyen insan hakları unsurlarından birisi olduğunu”, ders niyetiyle masal gibi anlatıyor...

 Mösyö Simone Kaslowski’nin hükümetten hassasiyet göstermesini adeta emrettiği hususat arasında yer alan istekler, yedi düvel adına yıllardır TÜSİAD başkanlarınca hem de, saygısızcasına sık aralıklarla dillendirilirse de;

 Ne hikmetse daima soyut anlamıyla bırakılır. Kökünden koparılıp temizlenmesini istedikleri hurafeler, gizemli zarflarından dışarı çıkarılmaz.. Doğayı tahripçi hoyratların kimler olduklarını beyan etmekten utanırlar. Kadınların ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulmasının nerelerde, hangi alanlarda ve kimler tarafından uygulandığına dair tamamlayıcı bilgi vermekten kesinlikle kaçınırlar. Bilirler ki, erkeklerle eşit işe eşit ücret verseler, birikim kanalları tıkanacaktır. Kendilerine de zararı dokunacağından, dişiliğinden ötürü kadın emeğini sömürmekten bir türlü vazgeçemezler.

 

 Mösyö, laikliğe karşı apayrı ve ciddi bir hassasiyet istiyor. Bilebildiğimiz kadar, TÜSİAD üyesi Kemalist burjuvalar da, bizler gibi sıradan Cumhuriyet vatandaşıdır. Kanunların emredici hükümlerine harfiyen uymak zorundalar. Hele hele insan haklarına saygı ve riayet, bırakalım dini imanı bir kenara, vicdani bir mükellefiyettir.

 “Doğanın tahribatı” ise, insan olmanın reddiyesi.. 

 Mösyö Kaslowski, sınıfdaşlarının hayat sürdükleri malikanelerinin doğaya ve bulundukları mahallerin meşru ve resmi planlarına uygunluk sertifikaları mevcud mudur?! Mevcut ise, gerçek midir? Var mıdır!..

 Edep, saygı ve vicdan meselesidir bunlar ve bu değerlere de, maddi kıymet biçilemez! 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Yildiz vteskilati

Tusiad ayricalikli bir kurulusmudur gercek sanayicimi yoksa cok uluslu sirketlerin ithalatci bir teskiilatmidir  
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23