• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Atilla Özdür
Atilla Özdür
TÜM YAZILARI

Aç kurtlara yem...

15 Mart 2021
A


Atilla Özdür İletişim: [email protected]

Bir kadın, Cumhuriyet yazarı, Mine Söğüt...

Kadim yılların hatalarını irsi bir günah gibi boyunlarında taşıya geldikleri iftirasıyla feministlerin gözünde zavallılaştırılan analarına benzememeleri için, 18’ni tamamlamış kızlara yol gösteriyor..

Kurtarıcı mihmandar gibi…

Ne idüğü belirsiz “kadınlar gününün” de, hakkını vere, vere..

“Çekin baba evinizin kapısını, o güvenilmez babalarınızın evinden çıkın gidin sokaklara. Oraları bazen baba evlerinden daha güvenlidir diyor ve devam ediyor.   

Bazen sokaklar o baba evinden çok daha güvenlidir. Sokakların, sizi bir ömür korkuya tutsak kılan (kılacak olan) bir baba evinden daha tehlikeli olduğunu söyleyenlere gülüp geçin.” 

Sokaklar sizi ‘bembeyaz’ gelinliğinizle, ‘tertemiz’ bir şekilde dayak yiyeceğiniz ve muhtemelen bir gün öldürüleceğiniz başka bir eve kilitlemeye meyyal dogmatik yapıdan daha kötü değildir.”

“Sokaklar, size ‘Hayır’ deme hakkı tanımayan ve sizi çocuk doğurmakla, namuslu olmakla, başını yerden kaldırmamakla, tane tane pilav yapmakla, her yeri ‘bal dök, yala’ kılmakla, başınıza gelecek her şeye ama her şeye katlanmakla cezalandıran o kadim ahlaktan daha kötü değildir.

Bu hanım yazar, içtimai hayatın, beşer, onar kişilik en küçük birimlerini oluşturan aileleri, baskıcı erkek egemen toplulukmuş gibi telakki ediyor.. Şehir ve kasabaları da, birbirleriyle geçimsiz dil, kültür ve inanç gibi ırkları, birbirlerinden farklı birer toplum gibi düşünüyor. Belki yanılıyor olabiliriz. Amma gazetedeki yazısından ötürü düşüncelerini biz böyle resmediyoruz.. Ayrıca farklılık, utanılacak bir eksiklik de değil..

Mesela, memleketimizi de şöyle görüp yorumluyor, olabilir.

Binlerce ailenin birlikte yaşadıkları Türkiye’nin şehir ve kasabalarda çok sert ve katı bir cinsiyet ayırımı uygulanıyor. Buralarda talep ve itiraz hakkı bulunmayan kadınlar ve dahi kızlar, kendilerinden istenen her emri itiraz etmeksizin yerine getirmeye mecbur yaşatılırken, erkeklerce, mutfak ve döşek kölesi muamelesine tabi tutuluyor’..

Mine hanıma, politikacıların hatıra kitaplarından İnönü ve Erbakan’ın, kendi özel hanelerinde yaşarken ailece hayat tarzlarını okuyarak bilgi sahibi olmasını tavsiye ederiz. Bunlara ilaveten Tüsiad ile Müsiad varsıllarını da unutmamalı. Emirsultan Camii cemaatıyla Papa Eftim’in Türk Ortodoks kilisesi müntesiplerinden de, lalettayin el atılmış üçer beşer varsıl-yoksul kişilerin, aile çemberlerindeki karşılıklı beşeri münasebetlerine bir göz atıversin, isteriz..

Görebilecek, bulabilecek mi acaba aile içi ilişkilerinde, kız evlatlarının hayatını zehir eden bir baba?

Buraların babaları, kimisi tesbihlidir, kimisinin de eli kadehli..

Bu manzara, bu realite ve bu gerçeklere rağmen, bu kadın nereden ilhamlanıyor da, kızları baba evlerini terke davet ediyor? 

Böyle düşünmek ve düşüncelerini resmetmek için hayatın gerçekleri arasında var olan bir modelin de referans olarak alınması gerekmez mi?

Sakın kendi baba evi ve babası olmasın bu ikrahın sebebi?..

Baba evi düşmanlığına referans aldığı modelin, babasının olabilirliğini düşünmüştük. Sonradan yaptığı açıklamadan öğrendiğimize göre, ‘Baba kapısı’, bal şeker, bir mutluluk şatosu imiş..

Kızlar, Mine hanımı dinleyip de baba evinin kapısını vurup sokağa fırladıklarında, özgürlüklerine kavuşmuş olacaklar. Babalarına inat, bedenlerine de istedikleri gibi sahip çıkacaklar. Zevk ve tercihlerinde de, ölesiye bağımsızlaşmışlardır artık..

Ocaktaki iri taneli pilavını lapaya çevirme ve başı eğik yürüyerek namusunu ve ahlakını koruma suçlamasıyla baba dayağı yemekten de kurtulacak..

Bu fikir ve benzeri çarpık düşüncelerin, mantık sahibi akıllı uslu bir kalemin parmak izini taşımaması gerekirdi. Bu memleketin kızlarını isyan havasıyla baba evi düşmanlığına çağırırken, ruhunda kendisini böylesine derin bir humma ve kıskançlık ateşine zorlayan etkin ve öfkeli bir travma sekeli olmalıydı..

Babadan nefret..

İyi de, bu teneşirlik öfkeyi ateşleyen, babaların suçu, günahı ne?..

Baba düşmanlığının muhtemelen doğurduğu psikolojik travma, belki de af edilemez bir günaha bağlanabilirse de, Mine hanımın, kızları baba evine isyana çağıran yazısı, başka amaçlar yüklenmiş özel bir maksada bağlanmış da olabilir.

6-7 Eylül olayları Atatürk’ün Yunanistan’daki doğduğu eve yapılan uydurma kundaklama haberlerini hatırlayalım. 27 Mayıs ihtilali bu uydurma yangın haberiyle kundağa konuldu ve Başbakanlı üç bakanın idamına yol açtı..

Kundağı kim ateşlemişti?

Basın; ezandan rahatsızlık duyan basın ile birlikte, üniversite ve talebeleri… 

Gezi kargaşası da son yılların dumansız kundakçılığı idi. Ne var ki, arzu edilen sonucu veremedi. 15 Temmuz girişimi de, son tahlilde boş çıktı…

Erdoğan gitmeliydi!

Evet, Erdoğan gitmeliydi. Bilmiyoruz, Şehidliğe koşar adım silah kuşananlardan ilhamlanan şuur altındaki niyet ve arzularını da bilemeyiz. 

Ne malum; bu yazısından esinlenen rastgele bir karmaşada, Cumhuriyet’i bu tehlikeden kurtaran kahraman kadınlar listesine ismini yazdırma arzusunda olmadığı?..

Yoksa, gencecik kızlar evlerinden kaçarak, ‘Yılkı atı’ misali boş meralarda aç kurtlara ikramdan Mine’ye ne gam?..

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

m a

bu 0 orduları yazmasaniz daha iyi olmazmi

Alkan

Sayın yazar kızları sokağa davet eden kadın yazar acaba baba evinin kapısını ergençagda çarpıpda sokağa çıkıp sokağın ellerindeki güvenimi buldu kendinde. 
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23