• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Alparslan Aydar
Alparslan Aydar
TÜM YAZILARI

MEB’de Her Bakan Bir Yeni Umuttur!..

28 Ağustos 2021
A


Alparslan Aydar İletişim:

“Müstakbel Bakanımızın bütçe ve insan kaynakları yönetimi, MEB'in geleceği açısından turnusol kâğıdı hükmündedir.” [Akit / MEB Bakanı Kim Olma(ma)lı.! 08 Temmuz 2018]

Yazıyı böyle bitirmiştik. Hemen ardından Prof. Dr. Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanı olarak atandı. Kamuoyunda büyük beklentilere sepep olsa da yaklaşık bir ay sonra bürokrasiye teslim olacağı belli olmuştu. Kilit noktalarda değişiklik yapamadı. Değişimi zamana yaymayı denedi ve çarkların arasında kayboldu. Kendi kadrosunu kuramadığı eleştrileri önemli olmakla birlikte kendinden olanların da en problemli oluşu dikkatlerden kaçmadı.

MEB yönetimi 2023 Eğitim Vizyonu üzerinden gelecekle ilgili umut vaat etmeyi risk alıp mevcut problemlerin üzerine gitmeye tercih etti.
Sonuçlarını beş on yıl sonra ancak alabileceğimiz projeler üzerinden sergilenen imaj çalışmaları salgın sürecine kadar işe yarar göründü. Fakat yaşanan salgın süreci, MEB yönetiminin somut problemler karşısında çözüm üretebilme becerilerinin boyutlarını kavramamıza yardımcı oldu.

Ak Parti iktidarının kendi dünya görüşünden olmayan bir isimle yaptığı “deneme”, beklentileri karşılamayıncaMEB’de devir teslim töreni kaçınılmazdı.

Salgın sürecinde ortaya koyduğu performans ile dikkat çeken Prof. Dr. Mahmut Özer, Ak Parti iktidarının dokuzuncu Milli Eğitim Bakanı olarak göreve başladı.

Hayırlara vesile olmasını dileriz.

Sayın Özer’in bakan yardımcısı ve içerden bir isim olarak MEB’i tanıyor oluşu bir avantaj olarak değerlendirilebilir.

Denge gözeterek daha uzun süre koltukta oturmak ya da yapılacak işe odaklanmak yani makamın hakkını vermek bürokrasinin yaşadığı en çetin sınavlardandır.

Göreve gelir gelmez kendi ekibini kurmaktaki gösterdiği kararlılık risk alınacağının ve dolayısıyla somut işler ortaya konulacağının göstergesi olarak da okunabilir. Görev talep edilmez verilir anlayışına dönülmüş olması ayrıca dikkate değerdir.

İnsanın gölgesiyle tanımlandığı ve segilenen imajın gerçekliği öğüttüğü bir çağda yaşıyoruz.

Yalanların gerçekleri perdelediği, bile bile yalan haberler üzerinden rant devşirme pervasızlığının son dönemlerde yaygınlaştığı bir atmosferde Sayın Özer’in bu çarkı yok sayarak kendi ismiyle sosyal medyayı kullanmama tercihinin de önemli bir ayrıntı olduğu kanaatindeyim.

*

Sistemde yaşanan aksaklıkların; bürokrasinin sahip olduğu yetkileri kendi adına güç devşirmeye vesile kılabildiği, bu arızalı durumun kollektif bir şuur haline gelmesiyle de sistemin işleyişini sekteye uğratabildiği hepimizin ortak tecrübesi.

MEB yönetiminin önceliği bu tür bir problemin olup olmadığına odaklanmak ve makamdan kaynaklanan gücünü şahsi menfaati için kullanan ya da iş takibi peşinde koşan zihniyetin temizlenmesine odaklanmak olmalıdır.

Haber alma özgürlüğünün teminatı olması gereken medyanın bu yapıların elinde bir tehdit ve şantaj aparatına dönüşebildiğini de vurgulamak gerekir.

Bizim siyaset kitaplarımız sistemin mahiyetinden ziyade görev verilecek kimselerin vasıflarını esas alarak birbirinin mütemmim cüzü olan iki temel vasıf üzerinde durulur; Adalet ve liyakat. Bu incelik iyi tefekkür edilmelidir.

*

Ailelerin sosyoekonomik seviyeleri arasındaki farklılıklardan kaynaklanan eşitsizliğin, öğrencilere verdiğimiz eğitim ile ortadan kalkmadığı aksine derinleştiği gerçeğiyle giderek daha fazla yüzleşmek zorunda kalıyoruz.

Bu sebeple ezberci eğitim, sınava dayalı sistem, meslek liselerinin oranının yüzde altmış beş olması gerektiği gibi yaygın ön yargılar da dahil olmak üzere her meseleyi koşulsuz sorgulayabilmeliyiz. Dünyada denenmiş örnekler üzerinden kopyala yapıştır çözümler üretmek yerine bize ait olan bir sistem üzerine odaklamak zorundayız.

Ölçme değerlendirme sisteminde sergilediğimiz yanlışlığın sebep olduğu tutarsızlıklarla boğuştuğumuz bu atmosferde iflas eden YKS sistemi değişmelidir. İlk aşamada, soru sayılarını arttırıp her ders için soruların çok kolaydan çok zora ve farklı yeterlilikleri de sorgulayan bir yelpaze sunduğumuzda şans faktörünün azaldığı daha sağlıklı bir ölçme değerlendirme imkânı ortaya çıkacaktır. Yeni düzenleme ile sınav sürecinin bir kaç hafta sürmesinin hiç bir önemi yoktur. (Mevcut sistemin eşitsizliği körüklediği gerçeği bir başka yazı konusudur.)
MEB uyguladığı ölçme değerlendirme sistemiyle kademeler arası geçişte öğrenci yeterliliğini sorgulamanın ötesine geçmelidir. Öğrencinin yaşadığı sosyal çevrede göz önünde bulundurarak öğrenci sınav sonuçları üzerinden öğretmen performanslarının da ölçülüp takip edebileceği adil bir sistem kurgulamak zorundadır.

Öğretimin özellikle de teknik kısmının yapay zeka üzerinden gerçekleştirileceği günler çok da uzak görünmüyor. Meselenin eğitim boyutu dikkate alındığında ise öğretmen faktörünün özellikle de temel eğitim aşamasında çok daha fazla öne çıkacağı söylenebilir.

Bu noktadan sonra ifade etmek gerekir ki Milli Eğitim'de meselenin öğretim boyutunu çözmeden esasa gelmek mümkün olamayacaktır.
Millî Eğitim Bakanlığı eski müsteşarı Yusuf Tekin, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği tarafından Çeşme’de düzenlenen 14. İmam Hatipliler Kurultayında yaptığı konuşmada “Türkiye´de eğitim sistemi cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hiç değişmemiştir. Bunu çok iddialı olarak söylüyorum." tesbiti üzerinde kamuoyunun yeterince durmaması bir tarafa Ak Partinin kendi tabanının da neredeyse görmezden gelmesi ibretliktir.

Prof. Dr. Vehbi Başer’in tespitleriyle bitirelim:

“Milli Eğitim, mazgallarına sinmiş bir yeniçeri ruhunun bütün reformları eğlenceye dönüştürerek çöp ettiği bir kabare tiyatrosudur. Asıl problem, bu kabarenin izleyicileri olarak vatandaşların bu koca tiyatronun bir eğitim teşkilatı ve burada dönen dolabın eğitim faaliyeti olması gerektiği yönündeki bağnaz ısrarından kaynaklanıyor. Eğitime tâbi tutulan çocuk ve gençler, bu tiyatrodaki en ağır rolü oynarken kişilikleri ve insani kapasiteleri itibariyle kötürümleştirilip felç ediliyorlar.”

Nasıl bir insan yetiştirmek istediğimiz noktasında kafalarımız karmakarışık görünüyor.

Ele alınması gereken asıl meselenin çok çok uzağında olduğumuz gerçeği ile yüzleşmek zorunda olduğumuzu hatırlatarak bitirelim.
NOT: Salgın sürecinin mevcut eşitsizliliği maddi durumu yerinde olan öğrenciler lehine arttırdığı ortadadır. Üniversite sınavlarına hazırlık sürecinin 11. sınıfta başladığı dikkate alınarak 11. sınıf öğrencilerinin Destekleme ve Yetiştirme Kurslarına katılamayacak olmasının bu bağlamda izahı yoktur ve karar acil düzeltilmelidir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

sahici

MEMLKETEKİ TÜM İLLİ MANEVİ DEĞERLERİ YOK EDEN, DERS KİTAPLARINA HAŞA "allah yok yazdıran" terör fabrikası olan köy enstitülerini kuran, komünistliği yerleştirmeye çalışıp bağımsız devleti yıkıp, ülkeyi rusya ya sömürge manda yapmaya çalışan, hasan ali yücel in İZİNDE OLAN ONU ÖVEN, FİKRİNİ GENÇ DİMAĞLARA KAZIMAK ve gençleri ifsat etmek için onun ADINA HER YIL YARIŞMA DÜZENLEYEN bir bakanı övmek YENİ AKİT e yakışmadı.

yazınızı çok beğendim

sizi tebrik ederim. not kısmı çok doğru. neden kurslar yok?
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23