• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Alparslan Aydar
Alparslan Aydar
TÜM YAZILARI

Gezi Aklı ve Nafaka Zokası

24 Temmuz 2018
A


Alparslan Aydar İletişim:

Ak Parti iktidarının Kadın ve Aile politikalarındaki tutarsızlığın “GEZİ Aklı” tarafından keşfedilmiş olması kendilerine geniş bir operasyon imkânı sağlamıştır.

Önemli çalışmalara imza atan Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi (SEKAM)Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Burhanettin CAN’ın tespitlerine kulak verelim:

BM, 1999 yılında 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliği' mücadelesinin en önemli kazanımı olarak görülen CEDAW sözleşmesine ek bir protokolü kabul etmiş ve üye ülkelerin onayına sunmuştur. BM ve AB, üye ülkelerin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını uygulamasını önemsemekte, ülkelerin takibini yapmakta ve periyodik değerlendirme raporları yayınlamaktadır. ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’, AB uyum sürecinin de önemli makro göstergeleri arasında yer almaktadır.  Türkiye, 8 Eylül 2000’de imzaladığı bu protokolü, 30 Temmuz 2002 tarihinde onaylanmıştır. Ayrıca Türkiye, 2011 Mayıs ayında, kısa adı ‘İstanbul Sözleşmesi/Konvansiyonu’ olan ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ adlı uluslararası sözleşmeyi, hiçbir maddesine çekince konulmaksızın, imzalayarak kabul etmiştir.  Bu sözleşme, 20 Mart 2012 tarihinde kabul edilen ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a esas teşkil etmiştir.

Yard Doç. Dr. Mücahit Gültekin, Uzm. Psikolog Meryem Şahin tarafından hazırlanan ‘Türkiye’de ve Dünyada Kadına Şiddet’ adlı rapor, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın Ve Aile (İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye)’ Raporunun uzantısında hem Türkiye’de hem de Dünyada Kadına şiddet olgusunu, istatistikî verilere, yapılmış bilimsel çalışmalara, araştırma raporlarına ve yayınlanmış resmi belgelere dayanarak incelemekte ve tartışmaya açmaktadır. Bu rapor, özellikle şiddet tanımına dikkat çekmektedir.  Tanım üzerinden ailenin şuurlu bir şekilde tahrip edilmesine dönük politikaların uygulanmak istediği olgusunu, tartışmaya açmaktadır.  Rapor sonuçlarına göre Aile ortamının, evliliğin ve evin güvenilmez olduğu, şiddetin kaynağı olduğu şeklinde bir zihinsel alt yapı oluşturulmak istendiği ortaya çıkmaktadır. Şiddetin tüm risk faktörleri göz önüne alınmadan şiddetin tek nedeni, ‘Toplumsal cinsiyet eşitsizliği’ olduğu gösterilmekte, insanlar ve toplum yanıltılmaktadır. Veriler, yanlış yorumlanmakta ve değerlendirilmektedir. Kadın, kadın olduğu için şiddete maruz kaldığı şeklinde bir zihin inşa edilmeye çalışılmaktadır. Kadının hem kocasına hem de çocuğuna uyguladığı şiddet üzerinde hiç durulmamakta, bu olgu yok varsayılmaktadır. Kadına şiddeti cinsiyet temeli üzerinde açıklayan zihniyet, bu iki konuyu görmemezlikten gelmekte, cinsiyet faktörünü hiç göz önüne almamakta, söz konusu etmemektedir. Kadına şiddet amaçlı yapılmış saha araştırmalarında sorularla, muhataplar yönlendirilmektedir.  Alınan cevaplardan feminist tezleri desteklemeyen sonuçlar, hiç değerlendirmeye alınmamaktadır. Raporda,  Kadına şiddetle ilgili yayınlanmış resmi belgeler, ayrıntılı bir şekilde incelenmekte ve tartışılmaktadır. 

Okuyucular devletin yayınlayıp yürürlüğe soktukları bu belgeleri ve bunlarla ilgili analizleri incelediklerinde,  bu belgeleri övünerek uygulamaya soktuklarını anlatan siyaset erbabının, yürürlüğe soktukları bu resmi belgelerin muhtevasından habersiz oldukları gibi bir kanaate ulaşacaklardır. Aksi takdirde kendi dünya görüşleri, hayat felsefelerine zıt olan bu belgeleri, siyasetçilerin niçin yayınladıkları ve uygulamaya soktukları anlaşılamamaktadır. Bu noktada siyaset ile bürokrasi arasında kör bir nokta, bir kara delik bulunduğu kanaatindeyiz. Bu nedenle Siyaset bürokrasi ilişkisi, Türkiye’de tartışılmalıdır.”  (1)

Söz konusu raporlar ‘Kadına Şiddet’ üzerine koparılan fırtınanın sahte ve yapay bir fırtına olduğunu ifade ediyor.

Peki, ama neden?

Erkeklerin yaşadığı mağduriyet ‘nafaka’ problemi üzerinden gündemdekendine kısmen de olsa yer bulabiliyor.

Nafaka meselesi üzerinden yaşanan mağduriyetleri küçük görme riskini barındırsa da kanaatimizi ifade etmekten çekinmeyelim:

Nafaka tartışmaları asıl büyük problemin üzerini örtme işlevi gören bir ZOKA’dan ibarettir.

2009’dan bu tarafa Ak Parti iktidarını devirmek için seferber olan, her türlü yolu deneyen ve artık bu durumu saklama gereği duymayan Derin Dünya’nın Ak Parti iktidarının Kadın ve Aile politikalarını esir aldığı kanaatindeyiz.

2012 tarihinde kabul edilen ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a rağmen şiddete esas kabul edilen rakamların düzeldiği iddia edilebilir mi?

Aslında ne oluyor sorusu üzerinde kafa yormamız gerekmiyor mu?

Özellikle boşanma sürecinde her şeyini kaybeden babaların cinnet halinde işlediği cinayetleri hepimiz biliyoruz. Fakat meseleyi nafaka üzerinden tartışmaya başladığınızda babaların zaten söyleyecek sözü kalmıyor.

Bir kısmı şiddete başvuruyor.

Kendi canına kıyanlardan çoğumuzun haberi yok.

Geçtiğimiz günlerdeFuat Tosun aslında ne olduğunu, sebeplerini ve yaşananları yazmayı denedi.

Belki gözlerimiz açılır ümidiyle de çarpıcı bir isim seçti:

Kadınlar Cehennemi…

Devam edeceğiz inşallah.

1-TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA KADINA ŞİDDET, Yrd. Doç. Dr. Mücahit Gültekin, Uzm. Psk. Meryem Şahin, SEKAM, İSTANBUL, MART 2015

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23