• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Sandıkçıoğlu
Ali Sandıkçıoğlu
..
TÜM YAZILARI

Devlet dairelerindeki israf…

19 Ağustos 2023
A


Ali Sandıkçıoğlu İletişim: [email protected]

Değerli kardeşlerim, bugün de sizlerle izninizle çok eski bir hatıramı paylaşarak bugüne gelmek istiyorum.

En kolay şey tenkit etmektir.

Bizim niyetimiz sadece bir kuru tenkit için yazı yazmak değil. Ülkemizde olan bazı olup bitenlere biraz olsun iyi niyetle yaklaşabilmek ve bazı tedbirlerin alınıp alınamayacağına işaret etmektir.

1980 yılında askerlik görevimi Tokat –Niksar Askerlik şubesinde As. Şub. Başkanı vekili olarak yapmaktaydım. (12 Eylülde ilçenin garnizon komutanlığı görevi bana verilmişti. Kaymakam, belediye başkanı ve emniyet amirinin görevleri de bir süre garnizon komutanlığı uhdesinde idi.).

Şubemizin kadrosu: 10 er, şubede benden başka 1 asteğmen, 1 ast subay, 4 sivil memurumuz vardı. Sivil memurlarımızın dördü de Niksarlı idi. Ve hepsi iyi insanlardı.

Aradan nerede ise yarım asır geçti (Ölenler var mı yok mu bilmiyorum. Şayet aralarından ölenler varsa Cenab-ı Hakk rahmet eylesin. Hayatta iseler Rabbim hayırlı ömürler ihsan eylesin).

Sivil memurlarımızdan birisi olan Durmuş Günal Bey bana bir gün:

“Ali Bey, Sivas askerlik dairesine bir dilekçe yazalım da şubeye birkaç yeni daktilo isteyelim” demişti.

Ben de kendisine olur dedim. Sivas Askerlik Dairesi Başkanı kıdemli Albay Ali Rıza Erkahveci ile aram çok iyi idi.

Çünkü ben vatandaşın yardımları ile de şubenin içini, dışını boyattım. Askerlerimizden biri sivilde ciltçi idi. Şubenin bütün kütüklerini ona yeniden elden geçirtip, cildi bozuk olanları tamir ettirdim. Şubeye ilk bakışta çok güzel bir görüntü verdik.

Bu yüzden askerlik dairesi başkanı bana takdirname bile vermişti. Şubemizin alt katı depomuzdu.

Seferberlik zamanı lazım olacak akla gelen her şey orada intizamlı bir şekil de yerleştirilmişti.

Bir gün Bursalı Şükrü Altındere adındaki bir askerle depoya indik. Neler var, neler yok diye?

Baktık ki, dört tane kapalı kutu var. Birini açtık içine hiç kullanılmamış dört adet daktilo var. Durmuş beye in aşağı depodan bak istediğin daktiloyu al. Geri kalanlar için Sivas askerlik dairesine resmi bir yazı çıkarttım. Bizde kullanılmamış yeni daktilolar var diye…

Sivil memur Durmuş Günal Bey Efendi bir insandı.

Bana: “Ali Bey, kusura bakma inan depoda daktilo olduğunu bilmiyordum. Bilseydim daktilo isteyelim demezdim…” demişti.

O devirlerde yazılar karbon kağıtları ile yazılırdı. Üste beyaz kâğıt birinci hamur, altta ise ikinci hamur biraz siyah kâğıt olurdu. Şubedeki arkadaşlar alışmışlardı lavabodan gelince ellerini o ikinci hamur kâğıda siler ve kâğıdı çöpe atarlardı.

Ben bu durumu arkadaşları incitmeden, şimşekleri çekmeden tüm arkadaşların rızası ile sonlandırdım. Ellerimizi kâğıtlarla silip kâğıtları çöpe atmadık…

Günümüzde devlet malzeme ofislerinde neler var, neler yok bunların envanterinin ciddi yapıldığına ben inanmıyorum. En küçük ilçemizden en büyük ilimize kadar resmi dairelerde aşırı bir israf vardır.

Türkiye genelinde büyük ve küçük belediyelerin makam arabalarını Allah rızası için siyasi düşünerek değil, salim bir kafa ile devleti, milleti, fakir fukarayı hesap ederek düşünelim…

Hemen hemen her devlet dairesinde akıl almaz israf var.

Günün ortasında “x” devlet dairesinin lambaları yanar, kimsenin umurunda olmaz bile.

En küçük belediyenin sayın başkanının özel kaleminin harcamaları ne kadardır?.. Karşılama giderleri, çiçek harcamaları ve daha neler neler…

Bir resmi daire için kaç araba tahsis edilmiştir?

Bu arabalar devlet işlerinde mi kullanılıyor? Yoksa genel müdürün, müdürün, başkanın hanımlarını, çocuklarını, yakınlarını özel işleri için mi taşıyorlar?

Devletimizin dairelerinde çalışan memurlarımız da Hz. Ömer (RA) hassasiyeti var mı? Özel işleri için devletin mumunu mu kullanıyorlar, yoksa kendi mumlarını mı yakıyorlar? Dünya ülkelerinde bizdeki sayın milletvekilleri için verilen makam arabaları kadar, arabalar veya çeşitli harcamalar için imkân tanıyan ülkeler var mı? Elhamdülillah İslam dininin mensuplarıyız…

Eskilerimizin deyimi ile: “Tüysüz yetimlerin haklarını” Ne kadar düşünüyoruz?

Ne kadar koruyabiliyoruz?

Hs. Süleyman’a (AS) bir kuşun söylediği “Ya Süleyman, gagamla vakıf arazisinden bir miktar toprak alır, senin arazine atarım ve vakıf malı sebebi ile senin helak olmana sebep olurum” dediğini çoklarımız okumuş veya duymuş dinlemiştir.

Milletin, beytülmalın, hazinesinin, hele hele vakıflarının haklarını gereği gibi koruyup muhafaza edebiliyor muyuz?... Yoksa bu dünyada devlet hazinesine bir hortum takalımda öbür dünyada bakalım ne olur diyenlerden miyiz? Allah korusun. Burada bir kıyas yapabilmeniz için Almanya’da yaşadığım bir olaya da kısaca yer vereyim:

Almanya’da iken bir gün bir işim için postaneye gittim.

Almanya’da hemen her yerde sıraya çok önem verirler. Herkes sırasını bekler. Sırası gelenler işi hangi bölümde ise orada işini görür. Uyanıklık yapayım öne geçeyim diye bir şey yoktur.

Sırada beklerken bir ara arkaya döndüm. Tam benim arkamda o zamanki Neckarsulm’un Belediye Başkanı Joachim Scholz (“Oba bürgermeister” diye adlandırılır.) …

Elinde birkaç mektup var. Normal vatandaş gibi o da sırasını bekliyor. Kendisi ile yakinen tanışıyorduk. Merhabalaşıp, tokalaştık.

Bizden öğrendiği yarım Türkçe ile “Merhaba Ali Hoca” dedi.

Ben kendisine: “Hayrola Başkan senin burada ne işin var? Memurların veya sekreterin yok mu? Mektuplarınızı bizzat kendiniz atmaya geldiniz” dedim.

Bana cevaben: “Evet memurum ve sekreterim var. Ancak onlar benim değil, devletin memurlarıdır. Devletin işlerini yapmakla yükümlüdürler. Mektuplar ise benim şahsıma ait. O bakımdan kendim postaya mektuplarımı atmaya geldim.”

İşin doğrusu hayret ettim. Bizdeki en küçük beldede belediye başkanı seçilince önce milletin parası ile en lüks bir makam arabası alırlar.

Ondan sonra bir yere gidecekse sirenler, korumalar, eskortlar… Aman Allah’ım… Tabir caiz ise yer yerinden oynuyor.

Belediye başkanı seçilmeden önce normal bir vatandaş olan zat, belediye başkanı seçildikten sonra bir anda değişiyor. Kendisi ile yakın akraba olsanız dahi görüşmek ne mümkün. Bütün belediye başkanları böyledir demiyorum.

Ülkemizde enflasyon artışı, buna bağlı olarak da fiyat artışı vardır. Vatandaşın büyük bir bölümü geçim sıkıntısı içinde…

Tasarrufu sadece dar gelirli vatandaş yapmamalı veya vatandaşın sırtına taşıyamayacağı yükler yüklenmemeli. Sıkıntı idare eden ve idare edilenlerle birlikte kaldırılmaya çalışılmalıdır. Zorluklar da bölüşülmelidir…

Devlet dairelerinde A’dan Z’ye bütün aşırı harcamalara en kısa zamanda son verilmelidir.

Affınıza sığınarak söylemek isterim:

“Devlet malı deniz, yemeyen …” yanlış fikrinden yaşlımız, gencimiz, işçimiz, memurumuz, amirimiz, işverenimiz, hülasa bütün kademedeki insanlarımız en kıza zamanda vazgeçmeliyiz.

Hastanelerde, askeriyede, yatılı okullarda, devlet kamplarında milyarlarca liralık emek ve yiyecekler çöpe atılıyor iken; bizler garip gurebadan, fakir fukaradan nasıl fedakârlık isteyebiliriz?

Nasıl biraz daha kemer sıkınız diyebiliriz? Nasıl bütün sıkıntıları onların sırtına yükleyerek bizler huzur içinde hayatımızı sürdürür, nasıl bu halde gece başımızı yastığa koyar rahat, rahat uyuyabiliriz?

Hep birlikte el ele vererek bir an önce bütün devlet dairelerindeki israfa bir an önce dur demeliyiz…

Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Berat

Yazınız mükemmel ama gereğini uygulama çook zor. Devletin denizini içen, içiren ne vaz geçer, ne de vaz geçilir. Malum tuzlu su içtikçe içilir içilesi gelir, içirdikce işirilir-cebinden ne çıkıyor ki? - hesap sorulabilir, verilebilir, hesaplı kitaplı bir yetki sahibi olabilmek. Kanun ve kurallar, teftiş, tenkit, ceza,ödül çerçeveli olmalı. İsraftan uzaklaşmak insaflı kişilerin vasıflarıdır.

Osmanlı torunu

Bu yazı için ne söylenebilir ki tek kelimeyle harika ama hangi siyasetçi bu yazıyı okudu ...Hadi okudu kendi yönettiği yerde bir düzene geçmek için harekete geçtiği ne dersiniz
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23