• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Akben
Ali Akben
TÜM YAZILARI

İbn-i Sina ve Ortodoks tıp

20 Ağustos 2023
A


Ali Akben İletişim:

Günümüz batı tıbbı kanıta dayalı olup kanıtlanmamış hiçbir tedaviyi akılcı bulmaz ve şarlatanlıkla yaftalar. 

Bu sene 40.’sı düzenlenen İbni Sina haftasında dünya tıbbına yaptığı hizmetleri yeniden hatırlayarak bütüncül bakışın, hem teşhiste hem de tedavide ne kadar insani olduğu gerçekliği ile yüzleşmeli ve hekimliğe ilk adım attığımız yılarda hocalarımızın kulaklarımıza küpe olarak taktığı önce zararlı olma düsturunu unutmamalıyız.

Modern ve geleneksel tıbbın babası olan ve uzun yıllar batı tıbbına rehberlik yapan İbn-i Sina ülkemizde 1983 yılından beri her sene ağustos ayının üçüncü haftasında düzenlenen etkinliklere anılır ve tıbba yaptığı katkıları tartışılır.

Günümüz modern tıbbı uzun yıllar İbn-i Sina tıbbından esinlenmiş ve tedavilerini uyguladığı halde son yıllarda onun tıp anlayışından giderek uzaklaşmasını anlamakta zorlananlardanım.

İbni Sina’nın hekimlik anlayışında bütüncül bir bakış açısının varlığı birçok hastalığın tedavisinde hekimliği bir sanatkârlık olarak görmesi ve tedavilerini bu perspektiften yapmasının şifa arayışında onun işini oldukça kolaylaştırıyordu.

Ortodoks batı tıbbı, hastalıkları sınıflandırıp teşhis ve tedavi protokollerini oluştururken kanıt dışında başka bir parametreyi kabul etmeyince, kanıtı bulunamayan günümüz birçok hastalığının tedavisinde maalesef sınıfta kalmış durumda.

Yakın tarihli kısa bir örnek verirsek Ortodoks batı tıbbı, tüm dünyayı kasıp kavuran Covit sürecinde kanıt arama çaresizliğini ve uygulamaya koyduğu tedavileri hatta aşılarla ilgili kanıtsız uygulamaları ile tam bir paradoks yaşadığını söylemek mümkün.

Bilimsel yaftalı tedavilerden ve kanıtsız aşılama proğramları ile tam bir fiyaskoyu yaşamamıza sebep olan Ortodoks batı tıbbı bugün pandemi sürecinde tedavi adı altında insanlara yaşattıklarının hesabını vermekte zorlanıyor.

Art arda açılan davalardan da anlıyoruz ki, tedavide zararlı olmama ilkesi, tüm pandemi sürecinde askıya alınmış ve ampirik tedaviler ve aşılama proğramları ile insanlık sadece oyalanmamış birçok yönden hastalıklara yatkın ve hazır hale getirilmiş.

Özellikle aşılama proğramı ile beyin damar hastalıklarından psikiyatrik hastalıklara, kalp krizinden çeşitli kanser türlerine kadar birçok hastalık ilişkilendirilmekte ve dava üstüne davalar açılarak mağdur insanlar hak arama arayışında bulunmaktadır.

Son yıllarda Sağlık Bakanlığımız modern batı tıbbının içine düştüğü gayya kuyusunu görerek hastalıklara bütüncül bakış açısı ile bakmanın önünü açmış ve hazırladığı sertrifika proğramları ile hekimlerimizin at gözlüklerini çıkarmalarını teşhis ve tedavi arayışlarında dar açılı bakışın önünü kapatmaya çalışmıştır.

Gelinen noktada kısmen başarılı olunmuş olsa da bazı meslektaşlarımız aldıkları tıp eğitiminin dar yollarında şifa aramak gibi bir garabeti bilim yaftası adı altında inadım inat yapma eğiliminde ve bir milim olsun hareket etmeyi bile bilim dışıdır diyerek reddetmektedirler.

Bunun yanında yeterli bilgi birikimine sahip olmayan yeni yetme meslektaşlarımız da tecrübe birikiminden yoksun olduklarından, tamamlayıcı tıp uygulamaları adı altında aldığı çeşitli sertifikalar ile her türlü hastalığı tedavi edebileceğini düşünerek hata üstüne hata yapmaktadırlar.

Hekimlerin birinci önceliği olan zararlı olmama ilkesi her ne durumda olursa olunsun mutlak dikkate alınmalı ve hasta hekim diyaloğunu azami şekilde önemseyerek teşhis ve tedavi protokolleri oluşturulmalı.

Hekimlik mesleğini uygulamak için sadece diplomanın yeterli olmayacağını öncelikle kabul etmeli ve hekimlik sanatının icrasında bilimle ilim, hikmetle şifa kavramlarını da mutlaka hesaba katarak şifayı verenden uzak durmamaya gayret etmelidir.

Şifa Allah’tan.

Sebep biz hekimler olalım.

Bu haftalık da bu kadar.

Kalın sağlıcakla.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Mustafa

Sayın Ali doktorum geniş kültür vizyon ve ufuklu yazın harika. Teşekkürler

Okur

İstatistiklere göre dünyada kronik hasta oranı %53'tür. Hekimlerin bütün imkanlara rağmen tıpta ne kadar başarısız oldukları ortada. İbni Sina'ya gelince baş ilacı opium. Hastaları uyuşturup kendini sevdirmiş olmalı. Bugün de opium gibi bağımlı yapıcı bir maddeyi hastaya reçetelerseniz faydası olmasa da hekimi çok sever. Eroincinin kendisine eroin sunanı kutsadığı gibi. Kendisi de hem âmâ olmuş ve kolikten (bağırsak kanseri) ölmüş. Güya onun kolike karşı çokça şifalı nebat önerileri mevcut. Zehirli, zararlı be sihirli nebatlar onu hem âmâ etmiş hem de kolikine neden olmuş olmalılar. Bugün, Avrupa'da İbni Sina'nın güya şifalı bitkilerindeki etkili kimyasallar extre edilip haplaştırılmış, bolca da kullanılıyorlar, fakat şimdiye dek hastalıklara karşı faydaları oldukları söylenemez. Günümüzde Avrupa'da güya şifalı nebatlarla ve onların etkili maddeleriyle hastalıkları iyileştirmeye çalışan en az 120 bin şifalı bitki uzmanı aynı zamanda modern tıp hekimi mevcut. Şimdiye kadar ne modern ne de alternatif tıp yardımıyla hastalıklara karşı etkili olabilmişler. Kısacası modern veya alternatif tıp %98 oranında sihirbazlık sayılır, hekimler ise genelde global ilaç firmalarının bir nevi faydasız ve ayrıca zararlı ilaçlarının pazarlayıcıları olarak çalışıyorlar.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23