• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Akif Bedir
Akif Bedir
Akif Bedir
TÜM YAZILARI

Tarihin acı gerçekleri 

02 Ağustos 2023
A


Akif Bedir İletişim: [email protected]

İlerlemenin kıblesi olarak kabul edilen Avrupa’nın tarihi geçmişini, geri kalmışlığını kitaplarımız hiç yazmaz. Tarihin derinliklerine inildiğinde bir tarafta “ışığın ve tabii zenginliğin” geldiği Doğu yani İslam âlemi, diğer tarafta Avrupalının yaşadığı “karanlık çağ”  yani Hıristiyan dünyası mevcuttur.   

Beyinlerimizde oluşturulan geri kalmışlık, oryantalist mantık veya esir alınmışlık durumu sorgulanması gereken asıl husustur. Bu tabuyu yıkmak için Avrupalının geçmişteki trajedisini gözden geçirmeye ne dersiniz:     

İngiltere’de insanların çoğu haziranda evleniyordu. Çünkü senelik banyolarını mayıs ayında yapıyorlar, haziranda hâlâ çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu. Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak da bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. 

İngilizce’deki “banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın” deyimi buradan gelmektedir. 

Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. 

İngilizce’deki “kedi-köpek yağıyor” deyimi buradan gelmektedir. 

Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu. Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında “yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan” İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir. 

Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bundan sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü. Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. 

Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında “tabak ağzı” denen hastalık ortaya çıkıyordu. 

Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı. Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna “uyanma nöbeti” deniyordu. 

İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir kemik evine götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna “mezarlık nöbeti” denirdi. 

Bazıları zil sayesinde kurtulur bazıları da ölü zilci olurdu.  

Adına “Avrupa” denilen emperyalist maskeli uygarlıkta “kara ölüm” olarak bilinen veba salgını yüzünden bazı dindarlar Tanrının öfkesini kendi üzerlerine çekip insanları kurtarmak için kendilerini kırbaçlardı. Özellikle Brüksel ve Strasburg’da bazıları, olanları Musevilerin varlığına bağlardı. 

Bu panik döneminde binlerce insan öldü. Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı da söylendi. Zararsız erkek ve kadınlar evlerinden alınıp hastalığın yayılmasını önleme amacıyla yakıldı. Kedilerin ise parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden bu “cadıların büyülü hayvanları” olduğu düşünülüyordu. Binlerce kedi katledildi. 

Aslında Avrupalılar kedileri öldürerek salgına karşı en birinci savunma hatlarını kaybetmiş oluyorlardı. Çünkü veba salgını, öteki adıyla Yersinia Pesüs yaygın bir fare biti tarafından taşınıyordu. Ortaçağda her yer fare doluydu. Kanalizasyon ilkeldi. Caddeler insan dışkısı, çöp ve ölü hayvan artıklarıyla doluydu. Kara veba, hastalığı taşıyan bitlerin fareler yoluyla yayılması sonucu artmıştı. 

Gerçekler bunlar... Yıllardır peşinden koştuğumuz ve koşmaya devam ettiğimiz medeniyet… Batı uygarlığının evrenselliğini sorgulamak isteyenlere... 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Geçen yüzyılın başında kadınların köle olarak alınıp satıldığı Avrupa

Bu deodorant icadı da pis kokuları bastırma dürtüsü ve ihtiyacı ile üretilmiş onlar için o devirde olağanüstü icadlardan...Fareli köyün kavalcısı hikâyesi de bu iddiayı doğrular nitelikte vesselam...

Merhaba

Allah râzı olsun Bedir hocam, Rabbim ilminizi ve ömrünüzü artırsın. Âmin! Çok güzel bir yazı.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23