Tarihi bir çağrı
Geçtiğimiz hafta Avrupa parlamentosunda kabul edilen 2022 yılı raporunda Türkiye ile ilgili olarak; “Türkiye’de demokrasi uygulamalarının yetersiz olduğu, yargı ve medyanın bağımsız olmadığı, farklı etnik ve dini gruplarla kadın ve LGBTİ’lere karşı ayrımcılık yapıldığı” ifade ediliyor.
Ayrıca “İsveç’in NATO’ya üyeliğinin onaylanması istenirken, Türkiye’nin Suriye, Irak ve Libya’da yürüttüğü faaliyetlerden duyulan rahatsızlık” dile getirilip, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yok sayılarak Kıbrıs’ın Rumların yönetiminde federasyona bağlanması gerektiği” vurgulanıyor.
Sonuçta, “Türkiye AB’ye katılım sürecinin mevcut şartlar içerisinde yeniden başlatılamayacağı” belirtiliyor. Yani ya dediğimizi yaparsınız ya da Avrupa Birliğine giremezsiniz deniyor.
Avrupa Parlamentosu’nun haddi aşan ifadelerine tepki gösteren Cumhurbaşkanımız, “Avrupa Birliği Türkiye’den kopmanın gayreti içinde. Avrupa Birliği’nin Türkiye’den kopuş hamlelerini yaptığı bu dönem içerisinde biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmemizi yaparız ve bu değerlendirmelerden sonra Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz” restini çekti.
Erdoğan’ın bu sözleri tarihi bir çağrıdır.
Erbakan Hocam AB’nin bir haçlı birliği olduğunu her ortamda haykırmış, Türkiye’nin AB’ye girme çabalarının boşa kürek çekme olduğunu görmüş ve dile getirmişti.
Artık oyunun bittiğini hepimiz görüyor ve biliyoruz.
Türkiye’ye yönelik haksız ve mesnetsiz bu rapor kabul edilemez. AB’nin Türkiye’ye karşı yıllardır sürdürdüğü ayrımcı politikaları sabırları taşırdı.
Türkiye’yi 64 yıldır AB üyeliği için oyalayan Avrupa’nın çifte standardını, ikiyüzlülüklerini reddediyoruz.
AB’nin Türkiye’ye karşı yürüttüğü oyalayıcı ve çifte standartlı politikasının arkasındaki hangi hesapların yapıldığını, hangi sinsi stratejilerin yürütüldüğünü biliyoruz.
Avrupa’nın bütün derdi Türkiye’nin sürekli kuşatma altında tutulması ve tarihi misyonuna dönüşünün önlenmesidir. Bunu komşu devletlerle, işletime soktukları terör örgütleriyle, yurtiçinde ve yurt dışında oluşturdukları lobilerle, aparatlarıyla koordineli şekilde yapmaktalar.
İşgal ettiği toprakların toplumsal kimyası ile oynayan, kitleleri başkalaştırarak birbirine düşman eden, toplumsal mühendislikle ülkeleri kontrol altına alan haçlı ortaklığının bütün planları, Türkiye’yi savunmaya zorlamaya, geriletmeye, sınırlarının içine hapsetmeye ve Akdeniz denkleminin dışına atmaya ayarlı.
Afrika’yı yağmalayan, milletleri birbirine düşürüp, terör örgütlerini finansa eden, pandemide yaşlılarını ölüme terk eden AB’nin Türkiye’ye demokrasi, insan hakları, özgürlük ve hümanizm dersleri vermek haddine değildir.
Ellerine geçen her fırsatta Türkiye’ye ambargo uygulamaya kalkan, Türkiye’deki etnik, dini ve sosyal fay hatlarını ayrıştırıcı şekilde kaşıyan AB, her geçen gün daha da büyüyen ve güçlenen, böylece bölgede ve küresel sistemde ağırlığı daha da artan Türkiye’den rahatsız.
Türkiye’yi takip altına alıp ihtarlar vermekle yetinen AB, Türkiye’yi Birliğe üye yapmaz ama Türkiye’nin gerek ekonomik açıdan gerekse güvenlik açısından kendisinden uzaklaşmasını da istemez.
Dünyaya yaşattıkları zulmü, adaletsizliği, yıkımı, mülteci sorununu, terörle ilişkilerini yüzlerine haykıran Türkiye, kendisine biçilmiş rolü elinin tersiyle iterek, yeni küresel sistemde denge siyaseti güderek ülke yararına olanı tercih etmesi sömürü gücü AB’nin zoruna gidiyor.
Türkiye’nin, stratejik manevralarla kurduğu ortaklıkları kendi çıkarları doğrultusunda, kendi strateji ve tercihleriyle ortaya koyan bir ülke olmasını kabullenmek istemiyorlar.
Türkiye’siz adım atamayacaklarını görüp anladıkları için de çırpınıyorlar.
AB küresel düzeyde güçlü bir aktör olamadı ve derin bir kimlik krizi yaşıyor. “Hasta adam” konumundaki AB bir taraftan Türkiye’yi hizaya getirmeye çalışırken diğer taraftan kaybetme korkusuyla dostluk eli uzatıyor.
Kendi bölgesinde zayıf, içerdeki sorunlarını çözemeyen ve devamlı dış desteğe muhtaç bir Türkiye görmek isteyen Batı dünyası, bölgesinde dengeleri değiştiren, yeniden küresel güç olma yolunda ilerleyen, dik duran, varlık gösteren, kurulmuş tüm tezgâhlar bozan Türkiye’nin kendi başına hareket ederek, istediğini alan bir konuma gelmesini kabullenemiyorlar.
Hristiyan birliği AB’nin ikiyüzlü politikalarıyla uğraşmaya hayır…
Avrupa’da aşırı sağın yükselmesi, Türk karşıtlığı ve Müslüman düşmanlığının güncel Avrupa siyasetinin bir parçası haline gelmesi birlik içinde Türkiye karşıtlığı iç siyaset malzemesi oldu.
Çok kutuplu dünya düzeninde üzerine senaryo yazılan bir ülke değil kendi senaryosunu yazan bir devlet konumuna gelen Türkiye, birilerinin eteğine yapışmadan hareketi yeğliyor. Bütün güç aktörleriyle ulusal çıkar odaklı ve bölgesel refaha dayalı ilişkiler geliştirmeyi mantıklı görüp, ona göre hareket etmekte.
Türkiye, dik durarak yol çiziyor, tavır koyuyor, yeniden tarih yazacağının işaretleriyle haksızlıklara ve zalimlere meydan okuyor.
AB bizim için artık bir seçenek değildir ve yolları ayırma zamanı gelmiştir.