• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Abdullah Şanlıdağ
Abdullah Şanlıdağ
TÜM YAZILARI

Görsel dindarlık ve iletişim dili

23 Eylül 2024
A


Abdullah Şanlıdağ İletişim: [email protected]

 

Görsel dindarlık nedir? Namazı mümkün mertebe câmide kılıp, takkeni halkın göreceği şekilde sağ üst cebine koymak veya başında takılı tutmak. 99’luk tesbihi göstere göstere çekmek.. Hac ibadetini eda etmeye giderken kokteyl türü partiler vererek, gideceğini ilan etmek.. Uzatabiliriz. Kısaca samimiyet ve ihlas-ihsandan yoksun amel bütünüdür görsel dindarlık. Hakiki dindarlık takvaya, ihlas ve ihsana dayanır. Allah korkusu ve sevgisi temel esastır. Üzülerek ifade edelim ki bugün hepimiz görsel dindarlıktan nasibimize düşeni almaktayız. Müslümanlar haksızlık ve zulüm karşısında susmaz, neye mal olursa olsun Hakkı tutar kaldırırlar. Haksız kazanç sağlamazlar. Helal olan ne varsa sahiplenir, haram ve yolsuzluğun her türünden uzak dururlar. Yolsuzluk, kamu gücünün ve mallarının özel menfaatler için kötüye kullanılmasıdır. Kamuya ait bir aracı, herhangi bir bürokrat, milletvekili, belediye başkanı veya bakan eşlerinin özel iş ve gün partilerinde kullanmaları haramdır. Geçmişte Fetö’nün yaptığı gibi sınav sorularını çalarak kendi adamlarını kamu kurumuna yerleştirip, sınavdan yüksek puan alanları mülakatta elemek yolsuzluktur. Eskiden ehliyet, liyakat ve temsil kabiliyetine bakılırdı.

Bizim kuşağın Kemalizm’in baskısı altında dinin yaşadığı tecrübe, hiç kuşkusuz bugünden daha samimi ve deruni boyuttaydı. Fakat modernize olmuş, özellikle gençlerin, bizim yaşadığımız döneme ve kurumsal dinle aralarına koyduğu mesafeye bakarak üzülüyoruz. Yine 90’lı yıllarda kırsal kesimlerde İslam inancı ve yaşantı, tabii ki herhangi bir kuşku barındırmaksızın etkisini sürdürüyordu. 2000’li yıllar sonrasında bizde değil ama bizim çocuklarımız arasında müthiş bir fay hattı ve savrulma oluştu. Geldiğimiz noktada değişim ve dönüşümden en fazla etkilenen, gelenek ve kutsalı ayakta tutmaya çalışan kesim değil, onlara yön vermeye çalışan entelektüel kesim oldu. Daha düne kadar Kemalizm ile arasına mesafe koyan, yaşanılan cahili hayatı eleştiren gazeteci, yazar ve entelektüel kesimin düşünce ve fikir dünyası tarumar oldu. İşte bu yüzden İslâm, entelektüel kesimde cazibesini hızla yitirdi. Artık yeni bir dönemdeyiz. Gelenek, görenek ve maneviyata dayalı söylemin gençler üzerinde pek bir etkisi olmuyor.

Hz Ömer yanlış yaptığında uyaran sahabeler vardı etrafında. Halife de bu durumdan şikâyetçi olmaz ve etrafında kendisini düzeltecek insanlar olduğu için Allah’a hamd ederlerdi. Şimdi bırakın sıradan Ömerleri de en güçlü bir STK temsilcisi, milletvekili veya bakan, yanlış yaptığında, yönetici elit kesimi eleştirebiliyor muyuz? Eleştiri veya dostane uyarıyı da kabullenmez olduk. Dindarlık bilincimiz köreldikçe, yapılan her şeyde hikmet arama girdabına düşüyoruz. Velhasıl dindarlar olarak iyi bir sınav veremedik. Artık hiç kimse bize bakarak kendisini düzeltme cihetine gitmiyor. Halimiz hal değil. Çocuklarımız ve yeni nesil, bu durumdan mustarip. Dijitalizm sayesinde her şeyi görüyorlar. Bizim yaşadığımız dönemin sıkıntıları ve yoksulluk yılları onlar için maval ve hikâyeden ibaret. Sakın çocuklarınıza, “evladım; biz şu günleri görüp atlattık, bedel ödedik”.. Şimdi siz halinize şükredin, iyi günlerdesiniz» demeyin. Hele hele «Şu parti kötü, onlar ülke yönetemez; çünkü hırsız ve din düşmanı» argümanını hiç seslendirmeyin. Çünkü savunduğumuz tarafın da negatifleri var...

Geçmişte yaşadıklarımıza hapsolmamak kaydıyla bugünü anlamlandırabiliriz. Belki o zaman çocuklarımızla daha iyi iletişim kurabilir, birbirimizi ve olup bitenleri daha iyi anlayabiliriz. Bugünkü iktidarın hiç şüphesiz 22 yıldır yaptığı çok güzel şeyler oldu. O yüzden biz 50 yaş ve üzeri olan kesim, Ak Parti’yi beğenmeyip eleştiren bugünkü gençliğe karşı şu argümanı dillendiriyorum: “Çocuklarımız nereden geldiğimizi ve geçmişte bizlerin dava, özgürlük ve insanca yaşama adına ne bedeller ödediğimizi bilmiyorlar.” Evet, biz büyüklerin savunusu bu. Peki, bizleri ve geçmişte olup bitenleri bilmemekle ve dolayısıyla bugünü anlayamamakla nitelendirdiğimiz Z kuşağının yani bizim çocuklarımızın, bize yönelik dillendirdiği söylem nedir? Onlar da şöyle söylüyorlar: “Anne-babalarımız, kendi yaşadıkları acılar yüzünden bugünün gerçeğini görmek istemiyor.”

Ne dersiniz, gençlerle aramızdaki iletişim dilinin ana sorunu, geçmişteki acılarımızın bugünün gerçeğini görmemize engel oluşu mu acaba? Geçmişte yol yürürken ödediğimiz bedellerin ve o bedeller üzerinden yükselen kazanımların hoyrat eller tarafından yok edileceğine inanan bizleri, günün gerçekliğini iyi okuyamamakla nitelendiren gençler haklı olabilir mi? Dindarların iyi bir sınav vermediği tespitine katılırım. Bazı değerleri, omuz verdiğimiz kutsalların siyasete kurban verildiğini de kabul ederim. Bu uzun yolculuğun hikâyesi güzel bitmeli ve modern gençlik üzerinde de etki bırakmalıydı. Tabi gençlerle olan sınavımız ve tartıştığımız konular sadece siyasi iklimden ibaret değil. Dini konularda da onlar bizim gibi düşünmüyor. Düşünmek zorunda da değiller. Sorunu içselleştiren günümüz gençliğinin alternatifi net değil. Birçok konuda farklı düşündüğümüz konuların çözüm noktasında, peki ne yapabiliriz sualleri karşısında ortaya koyabildikleri alternatifleri henüz yok. Bir sarmal içinde gezinip duruyorlar.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23