• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Tanzimat’tan bu yana toplumsal çöküş nereye gidiyor? Rahim Er, "Daha geç kalınırsa enkaz kaldırılamaz" diye uyardı

Yeniakit Publisher
2024-09-15 13:35:00 - 2024-09-15 10:55:19
Tanzimat’tan bu yana toplumsal çöküş nereye gidiyor? Rahim Er, "Daha geç kalınırsa enkaz kaldırılamaz" diye uyardı

Rahim Er, Türkiye’nin ve İslam dünyasının yaşadığı çöküşü ele aldı. Er, Tanzimat’tan bu yana süregelen bozulmanın artık çürümeye dönüştüğünü belirtti. İslamiyet’in ötekileştirildiği süreçlerin toplumsal ve ahlaki değerleri zayıflattığını vurgulayan Er, bu çürümenin önüne geçilmezse daha büyük bir yıkımın kaçınılmaz olduğunu ifade etti. Er, Türkiye gazetesindeki köşe yazısında şunları kaydetti:

Rahim Er, Türkiye’nin ve İslam dünyasının yaşadığı çöküşü ele aldı. Er, Tanzimat’tan bu yana süregelen bozulmanın artık çürümeye dönüştüğünü belirtti. İslamiyet’in ötekileştirildiği süreçlerin toplumsal ve ahlaki değerleri zayıflattığını vurgulayan Er, bu çürümenin önüne geçilmezse daha büyük bir yıkımın kaçınılmaz olduğunu ifade etti. Er, Türkiye gazetesindeki köşe yazısında şunları kaydetti:

"19'uncu asrın ortalarında Cumhuriyetin eşiği Tanzimat’la başlayan bozulma, II. Meşrutiyet ve devamı olarak Erken Cumhuriyet’te hız kazandı. Bir asır sonra günümüze gelindiğinde ise bozulma, çürümeye dönüşerek zirve yaptı… Bunları görmek, dünden bugüne tesbit ve tahlil etmek, üzerine konuşmak kaçınılmaz mecburiyettir. Bu hâdise, şeksiz ve şüphesiz olarak bir millî güvenlik ve uzun vâdede devlet ve millet olarak var olma ve yok olma mes’elemizdir. Hiçbir felâket “geliyorum!” demez.

II. Meşrutiyet’le gündem olan muasırlaşma, Garplılaşma, İslamlaşma tezleri, Erken Cumhuriyet’te önce ölçü-sınır tanımaz bir inkılaplar zinciriyle Avrupalılaşma ve 20’nci asrın ortalarından itibaren Amerikanlaşmaya dönüştü. Bu arada laiklik göz ardı edilemez. Laiklik, batılı anlamda hakem rolü oynayan bir tarafsızlık olarak değil Tek Parti istibdadında ve 27 Mayıs’la başlayıp 28 Şubat’la devam eden faşist darbelerinde topluma İslâm’a mukabil olarak dayatıldı. Dolayısıyla Garplılaşma, Avrupalılaşma, Amerikanlaşma, zenginleşme vs. olduysa da İslamlaşma ve İslâm ahlâkı ağır yaralar aldı.

Bugün bozulma, kişi, aile, cemiyet, her türlüsüyle medya, ülke, olarak dehşet verici ölçülerde. Aslında ülke olarak da değil; bozulma, ümmet olarak dehşet verici boyutlarda. 85 milyon Türkiye, 2 yaşındaki 8 yaşındaki ve emsali can parçası gül gibi çocuklarımızın hesabını veremeyeceği, bu utanç bize yeteceği gibi, iki milyar sözde ümmet de 2 milyon Gazzelinin, can parçası gül gibi bebeklerin, çocukların, kız evlâdlarımızın hesabını dünyada da ahirette de veremeyecektir. Gazze’de yaşanan görüp-işitilmedik soykırım ve vahşet, bu vahşet ve yok etmeyi seyreden iki milyar Müslüman için utanç sebebidir. Bizde arada bir haber olan ahlâkî çöküntü, Gazze’deki çocukların başına her saat geliyor. Beş dakika ekran haberlerine, üç dakika gazete manşetlerine zaman ayrıldığında içeriye ve dışarıya dair bütün şu dediklerimiz için başka delil ve isbat aramaya gerek kalmayacaktır.

Her yerde ve her alanda bozulma yaşanıyor. Bunda paranın, makamın, karşı cins câzibesinin, şehirleşmeyi yerli yerine oturtamamanın, İslamiyet’i düşman kesilerek ötekileştirmenin, yerine fâniliği ikame etme şaşkınlığına düşmenin veya İslâmiyet’e sahip çıkılıyor zannıyla onu içten bozmanın payı büyüktür. Bozulma ve nihayet çürüme, tek kesim ve dünya görüşünde değil bütünün tamamındadır. Olay, iktidarlarla da kaim değildir. Bugüne mahsus da değildir. İki asra yakın bir geçmiş söz konusudur.

Son çeyrek asırda olanca iyi niyete rağmen bu çözülmenin, bozulma ve çürümenin önüne geçilemediği gibi aksi oldu. Darbeler faşizminde İHL’leri nasıl ki her geriliğin sebebi görmek bir büyük hata idiyse yeni dönemde de onları her problemin çâresi diye düşünmek de hata oldu. Muhtevaya, müfredata bakılacağına tabela değişikliği esas alındı. Masaya lüks baskılı ders kitabı koymakla nesillerin kazanıldığı zannedildi. Maddî kalkınmanın hakkı verilirken mânevî kalkınmada çok gerilere düşüldü. Vatandaş, câmiye gitmiyorsa imam, vâiz, müezzin vatandaşa, evine, iş yerine gitmeliydi. Parayla girilen bir stada 50 bin kişi toplanırken selâtin câmilerinde dahi Cuma dışında 500 kişi neden saf tutmaz? Nasıl görülmez ve nasıl müsamaha edilir? Eğer kaldıysa en muhafazakâr ekranlar bile para uğruna reklamlarda en uç noktada müstehcenliğe yer verir oldular.

Yaşanan şu vahim manzarada kimse kimseden daha az suçlu değil. Bu bozulma ve çürümenin eğitim cephesi, ilahiyat boyutu, aile vaziyeti, adalet tarafı, medya ayağıyla çok esaslı şekilde masaya yatırıp bu iki asırlık enkazın altından doğrulmaya bakmalıdır.

Daha geç kalınırsa enkaz kaldırılamaz…"










 

 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İ. Keskin

Toplumu mahvetme görevi olan ırakipler görevlerini yaparlarken, toplumu refaha kavuşturmak olan iktidarlar ne yaptı acaba? Mesela bir çakıl taşı bile vermedi dediğimiz padişah dedelerimiz, özellikle 1878 yılında imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları sonrası '1.592.806 km²' vatan toprağını elden çıkardılar. 1878'den 1908'e kadar Tırhala Livası'na bağlı Teselya, Mısır, Sudan, Habeş vilayetleri (Eritre, Cibuti, Kuzey Somali toprakları), Tunus, Sırbistan, Karadağ, Dobruca ile birlikte Romanya, Bulgaristan, Girit, Kars, Batum, Ardahan, Bosna-Hersek ve Kotur şehri, onun döneminde kaybedildi. Kıbrıs ise, infiale sebep olur diye, önce İngilizlere kiralanıyormuş gibi yapıldı sonra bedava İngilizlere verildi. Şartlar böyleydi ve böyle olması mukadderdi. Ah vah etmenin gereği yoktur.1908 den sonra zaten Osmanlı Devleti artık yoğun bakıma girdi. Bize ağır bir borç yükü ile beraber, şan ve şerefle dolu yıkılmaz bir onur bırakıp Hakk'a yürüdüler. Allah onlardan razı olsun, bizleri 2500 yıl önce aldılar, 30 Ekim 1918'e kadar sağ salim getirdiler. Allah rahmet eylesin. Galip devletlere olan borçların %67 sini Türkiye Cumhuriyeti(107 Milyon Osmanlı Altın lirası), %8,5 ini Yunanistan, %8,5 ini Suriye-Lübnan,% 5,2 sini Irak, % 4,1 ini Yugoslavya,% 2,5 ini Filistin,%1,4ünü Bulgaristan, %1,3 ünü Arnavutluk, % 1,23 ünü Hicaz-Necit-Asir (Suudi Arabistan),% 0,9 Yemen,% 0,51 ini Mavera-ı Ürdün-Ma'an-ı Ürdün,% 0,15İ de İtalya tarafından ödendi. Dede bizim dede, baba bizim baba ama ne yapalım borcu da bizim. Bütün varisler ödedik bitti. Şimdi hamaseti bırakıp, önce varisler, hepsi olmasa da bir kısmı, arasında barışı tesis edip ticareti geliştirebilir, herkes kendi vatanında mutlu mesut refaha ulaşabiliriz. Yeter ki ürkütme ve irkiltme dilini bırakalım.

Suat Yavuz

Ne yazık ki müstehcenlik çoğu basın organının geçim kaynağı olmuş.Ayrıca uyduruk haberler kelime oyunları okuyucuyu aptal yerine koymalar utanç verici hal aldı.Bir haberin doğruluğunu anlamak için beş altı kaynağa bakar olduk.Sizi tenzih ederim.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23