• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Suriye'deki dram kitaplaştırıldı

Yeniakit Publisher
2015-06-18 19:56:00 - 2015-06-18 20:10:52
Suriye'deki dram kitaplaştırıldı

Fikret Çakır kendi kaleminden Suriye'de olanları 'Şahitler' isimli kitabında anlatıyor.

Gülemeyen çocuklar, gözü yaşlı anneler ülkesinde, Suriye’de bir savaş var. Orada;

Doğmamış bebekleri annelerinin karnına gömüyorlar! Firavunlarının emriyle Suriye’nin çocuklarını katlediyorlar! Firavunlarının emriyle doğmamış bebekler mezarlığı kuruyorlar.

Suriye’de ninniler artık ağıt! Her mermi çocukların rüyasına atılıyor. 

“La ilahe illallah!” Son sözü bu olan adamın canlı canlı toprağa gömülüşünü izletiyorlar Suriyeli adamlara. Susuyor adamlar. Korkuyorlar. Bir şey yapamadıkları için utanıyorlar. 

Dağ gibi adamları işkencelerle, gözleri önünde ailelerine yaptıklarıyla çökertiyorlar. 

Dedeleri, nineleri yaşındaki insanlara, cetlerine işkence yapıyor, ayak öptürüyor, tekmeliyorlar. 

Toplu tecavüzlerle arsızlıkta sınır tanımıyorlar. 

Adam adama bir savaş yaşanmıyor Suriye’de. Kadınlar ve çocuklarla hatta bebeklerle savaşıyorlar.  

Korkutuyorlar. Öldürüyorlar. Delirtiyorlar. 

İnsanlar sağ kalmaya çalışıyor. Ailelerini kurtarmaya, kaçmaya, sığınmaya çalışıyorlar. 

Irzlarını korumanın derdindeler. Delirmemeye, isyan etmemeye, intihar etmemeye, üzerlerine bomba sarıp çoluk çocuk, ana babalarını öldürenlerin arasına dalmamaya, tevekkül etmeye çalışıyorlar. 

Ey ümmet-i Muhammed, çocuklarınızı öldürüyorlar!

Ey ümmet-i Muhammed, kadınlarınızın ırzına geçiyorlar!

Ey ümmet-i Muhammed, kardeşlerinizi öldürüyorlar!

Kutsalınıza, ruhunuza, insanlığınıza saldırıyorlar! 

Sessizliğinizi affetmez Allah!

Fikret Çakır, Suriye’de yaşanan olaylara, bizzat yaşayanların, şahit olanların gözüyle baktığı ve görüp duyduklarını aktardığı ‘Şahitler’ kitabında; ‘Sessizliğinizi affetmez Allah!’ diyor. 

Bu alt başlıktan hareketle yazarın okuyucuya çağrısı, Malcolm X’in ‘Sesini Yükselt’ şiirinde yol gösterdiği gibi, bir şeyler yapılması yönünde…   

Fikret Çakır, bu ilk kitabında hiçbir edebi iddia peşinde değil. Herkesçe bilinen meseldeki karınca misali, safını belirliyor. 

Annesiz babasız kalmış çocukların boğuk hıçkırıklarını, sessiz göz yaşlarını, baba ahlarını, ana beddualarını, utancı, mahcubiyeti, pişmanlığı, umudu, umutsuzluğu, çaresizliği, feryadı, korkuyu duydu  ve başkalarına da duyurmayı görev bildi. Dili döndüğü, mürekkebi yettiğince…  

Bir nevi ‘Şahit’ olanlara şahit oluyor Fikret Çakır. Anlattıklarına, yaşamlarına, yüzlerindeki ifadelere, acılarına, gözyaşlarına, korkularına yabancı olan yazar, kutsal topraklara ziyareti sırasında ilk kez karşılaşıyor Suriyelilerle. İlgisi ve merakı arttıkça, dert edinmeye başlıyor. Ve her dertten iyi ya da kötü nasıl ki bir şey doğarsa, ‘Şahitler’de böylece doğuyor.   

Yazara göre, haber niteliği taşıyan savaş, televizyondan seyredilip, gazetelerden takip edildiğinde aslında izleyenin yüreğine ulaşmıyor, aklında yer etmiyor. 

Kavga, kaza, savaş, şiddet görüntüleri yağmur gibi zihnimize yağıyor. Televizyon denilen aletin uzakları yakın ettiği, dünyayı evimize, salonumuza, ayağımıza kadar getirdiği yalan! Aksine, gözümüzün gördüğü bütün o sahnelerden uzağa atıyor bizi. Bizden uzakta bir yerlerde savaşlar oluyor, insanlar ölüyor, herkesin kıyameti kendine kopuyor.

Ama bizimki değil. Bizim değil o savaş. Ölen biz değiliz. Ağlayan, acı çeken biz olmayacağız. Bir tuşa basmakla değişecek dünya. Bir kanal ötesi komedi filmi, diğerindespor müsabakaları, bir sonraki oyun havaları… 

Bombardıman sırasında parçalanan cesetler arasında babasının cesedini arayan bir çocuğun, hiç değilse babasının sağlam bir cesedi olması için ettiği duayı, o sırada hissettiklerini vermez size hiçbir haber. Tecavüze uğrayan bir çocuğun aklını yitirmesini göremezsiniz televizyonda. Bütün ailesini kendi elleriyle toprağa gömmek zorunda kalan bir babanın acısı, yere boylu boyunca cesetleri serili çocuklarının başında onlara inanmazlıkla bakan, üzerlerini örten ve kendi de yanına yatıp ölmüş çocuklarına ninni söyleyen bir anne yer almaz televizyonda. 

Ve nedense, konuşturmaz onları hiçbir haberci! Oysa oradalar. Herkesin çok yakınında…   

Bombardıman haberleri görürsünüz. Haritada bir yerde, sizden çok şükür ki uzakta, bir yer bombalanmıştır. Bir yer ele geçirilmiştir. Bir yerden birileri kaçıyordur. Sayılar verilir size. Yirmi ölü, yüz ölü… ‘Ölü’dür onların isimleri. Ve toplu bir sayının rakamından ibarettirler.   

Haberdarlığınız bu kadardır. Çünkü size sunulan budur. 

Oysa ötesi vardır. Derinliği vardır. Bilinmezlikleri vardır. 

İşkence görürler. Mahiyetini bilmezsiniz. Hissettirdiklerini, yarattığı tahribatı, sonuçlarını bilmezsiniz. Hayatlar son bulur. Kurdukları dünyaları yıkılır. Aileler dağılır. Yürekler dağlanır. Akıllar tutulur. 

Bilmezsiniz.  

Bilmemeniz için kurgulanır bazen haberler. 

Yazar ‘Şahitler’ ile konuşuyor. Suriye’de yaşanan her ne varsa, bizzat yaşayanlardan olan biteni dinleyip okuyucuya anlatıyor. ‘Sessizliğinizi affetmez Allah’ kitabın yazarının ilk ve son sözü. 

Suriyeli bir çocuğun fotoğrafı ve ‘Küstüm hepinize!’ sözüyle en baştan okuyucuyu sertçe uyandırarak  başlayan kitapta 44 yaşanmış öykü var.  

Kitapta yer alan gerçek yaşam öykülerinin listesi;

1.    Sağlam Ceset
2.     Ninni
3.    Zilzal
4.    Toprak Adam
5.    Çıtırtı
6.    Doğmamış Bebekler Mezarlığı
7.    Yumurta
8.    Yağmur
9.    La İlahe İlla Beşar!
10.    Sadece Bir Kere
11.    Diri Diri
12.    Yanık Deri
13.    Tükürük
14.    Yirmi Üç Yıllık Dua
15.    Çamurlu Botlar
16.    Çıkmaz
17.    Seçim
18.    Ağabeyim
19.    Aynı Adam
20.    Kızım, Hiç Bitmeyecek Sızım!
21.    Kansızlar
22.    Fare
23.    Ah Emina!
24.    Duvak
25.    Yaprak
26.    Anneyim Ben!
27.    Canım Annem!
28.    Anahtar
29.    Baba Ahı
30.    Çatık Kaşlar
31.    Duruş
32.    Muska
33.    İp
34.    Suriye’nin Kedisi
35.    Gözler
36.    Güzellik
37.    Hafız
38.    İhbar
39.    Soğuk
40.    Tebessüm
41.    Kimsesiz
42.    Yabancı
43.    Dedem
44.    Tekmelenen Cet

Bu öykülerle ne yapacağınız size kalmış, diyor yazar. Ve ekliyor;

‘Her muhacirin bir ensarı olmalı!’

Ve bir öyküde Suriyeli bir kadının seslenişi;

‘Konuşmak istemiyorum. Sesim, sözüm yok benim. Anlatacak şeyim yok.

Sesimi duyan yok benim. Sesimi duysa da yapacakları bir şey yok.

Geri verebilirler mi bana dokunulmamışlığımı?

Geri verebilirler mi bana kirletilmemişliğimi?

Geri verebilirler mi masumiyetimi?

Hayallerimi...

Eski hayatımı...

Gördüklerimi silebilirler mi zihnimden?

Duyduklarımı kulaklarımdan?

İzleri bedenimden silebilirler mi?

Yaşanmamış kılabilirler mi yaşadıklarımı?

Yapamazlar. Kimse bir şey yapamaz. Anlatacak bir şeyim yok benim.

Ne yapacaksınız beni dinleyip?

Şükür mü edeceksiniz halinize? Başınıza bunlar gelmedi diye!

Dinleyip şükredecek, yolunuza gidip unutacak mısınız?

Anlatacak bir şeyim yok benim!’

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23