Artık Gazze’den gelen katliam haberleri sıradanlaştı. İsrail’in en son sivillerin sığındığı bir okulu bombalaması sonucu 80’den fazla Filistinlinin şehit edilmesi bile haberlerin verildiği günün ertesinde yerini olası güncel haberlere bıraktı.

İsmail Heniyye’nin İran’da şehit edilmesinin ardından, Türkiye’nin bir günlük yas ilan etmesi üzerine kimi çevrelerden ve sözüm ona kalem erbabından gelen tepkiler benim için; “İnsanlığın bittiği yer”di. O yas sadece Heniyye için değil, Gazze’de, Filistin’de öldürülen on binlerce masum çocuk ve insan içindi. Aslında o yas aynı zamanda, bütün dünyada katledilen, tek suçu Müslüman olmaktan ibaret milyonlarca mazlum içindi. Ama herkes bunu anlayabilir mi?

EMİN OKTAY’IN TARİHİYLE YETİŞENLER Geçen hafta emekli milli eğitim müfettişi bir dostum aradı. Benim, ABD’nin Türkiye’ye 9 bin eğitim casusu gönderdiğine ilişkim yazımı okumuş. “Bu tarihçi Emin Oktay meselesini hiç araştırdın mı?” dedi. “Böyle bir adamın yaşayıp yaşamadığı bile bilinmiyor” dedim. “Öyle bir adam hiç olmadı. O kitapları, Amerikalıların siparişi ile Yahudi tarihçiler yazdı” dedi. Elbette ki, bir belge bir kanıt istedim. Verdiği karşılık mantıksız değildi. “Bu konuda en doğru bilgiyi verecek olan Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Emin Oktay ile ilgili arşivlerde neredeyse hiçbir bilginin, fotoğrafın olmaması bunun kanıtı değil mi?”

Müfettişin söyledikleri mantıksız değildi. Güvendiğim bir tarihçi profesörü aradım. Onun söyledikleri daha da enteresandı: “Emin Oktay diye biri var. Bu kitapları yazmış. Ama benim öğrendiğim kadarıyla, tarihçi değil, kendisi inşaat mühendisi. Ayrıca yine o dönemlerde tarih kitapları yazdırılan bir jinekolog da var”.

Google’a baktığınız zaman Emin Oktay ile ilgili altı doldurulmayan yalan-yanlış çok iddia var. Mesele Emin Oktay’ın kim olduğundan çok neler yazdığıdır. Sultan Abdülhamit’e; “Kızıl Sultan”, Sultan Vahdettin’e; “Vatan haini” diyen ifadeler, Osmanlı ile genç nesiller arasındaki bağı koparmaya dönük iddialar hep bu kitaplardadır. Emin Oktay’ın gerçekte kim olduğunu ya da olmadığını tam anlamıyla Milli Eğitim Bakanlığı çözüp, bizlere de anlatabilir. Emin Oktay’ın kitapları 2000’li yılların başına kadar okullarda ders kitabı olarak okutulmaya devam etmiş.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, katıksız bir Anadolu çocuğu ve vatan sevdalısı. Bunu, sayın bakanı tanıyan herkes bilir. Amerika’nın Türk eğitim sistemi üzerindeki etkilerini ve baskılarını, Türkiye’de kimlerin buna nasıl yol verdiğini bu milletin bilmesi gerekiyor.

İNÖNÜ İTİRAF EDİYOR “ÇARESİZİM” DİYOR Enver Behnan Şapolyo’nun 1960’larda yazdığı parmak kalınlığında bir kitapta okumuştum. O kitap bende var. Ama tüm aramalarıma rağmen bulamadım. Mutlaka bulacağım. O kitapta Şapolyo, İsmet İnönü ile ilgili bir anısını anlatıyor. Şöyle: “ABD’nin 1950 anlaşmasıyla Türk eğitim sistemine vurduğu darbeleri İsmet İnönü’ye anlattım ve buna bir son verilmesi gerektiğini söyledim. Yeniden milli bir eğitim müfredatı hazırlanması gerektiğini anlattım. İsmet İnönü bana; ‘Evet ben de farkındayım ama bakanlıklardaki bu Amerikalıları nasıl ikna edeceğiz’ dedi.”

Görülüyor ki; İsmet İnönü, Milli Eğitim sistemini Amerikalılara bıraktığını kabul ediyor. Ancak bundan gerçekten rahatsız mı, bu teslimiyetçiliği bertaraf etme çabası verdi mi bilmiyorum. ABD’nin o tarihlerden sonra Türkiye’ye daha çok nüfuz etmeye başladığına bakarsak, karşımıza ya Türkiye’yi peşkeş çeken bir adam ya da çaresiz aciz, korkak bir siyasetçi çıkar. Her iki durumda da, Türkiye’nin 1938-1950 yıllarında nasıl yönetildiğine ve kimlere teslim edildiğine ilişkin ürkünç bir tablo buluyoruz.

Bildiğim kadarıyla, hem Fullbright Eğitim Komisyonu, hem de 1950 yılında TBMM’de onaylanan Amerika ile Eğitim Anlaşması kanunu hâlâ yürürlükte. Ancak şimdilerde, ABD’nin Türk eğitim sistemine müdahale ediyor olduğu düşünülemez. Yine de adlarını hepimizin bildiği ve her gün tv ekranlarında boy gösteren anlı-şanlı tarihçilerimizden bu meselelerin irdelenmesini beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.

KAYNAK: Latif Şimşek/yeniakit.com.tr