• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Rektör yardımcısı uyardı: Batı Bizans'ı yeniden kurmaya çalışıyor

Yeniakit Publisher
2018-08-06 20:22:00 - 2018-08-06 21:25:38
Rektör yardımcısı uyardı: Batı Bizans'ı yeniden kurmaya çalışıyor

Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana en zor dönemlerinden birini yaşadığını belirten Bursa Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, "Türkiye, Batı'nın "yenidünya düzeni" planının odağında yer alıyor. Bu coğrafya, Batı için çok kutsal bir coğrafya. Bu coğrafyada Bizans'ın kalıntıları var. Batı dünyası, Bizans'ı unutmadı, Bizans'ı yeniden dirilterek yaşatmak istiyor" dedi.

Türk Dünyası üzerine çalışmalar yapan, aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasındaki gelişmeleri yakından takip eden Bursa Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, Türkiye, Ortadoğu ve Türk devletleri üzerinden dönen oyunlar hakkında sorulan sorulara cevap verdi.

"GİTMEDİĞİNİZ YER SİZİN DEĞİLDİR"

Türk kültürü demişken... Türk Dünyası'na yaptığınız hizmetlerden bahseder misiniz? Türk Dünyası'nın kafesinden çıkıp süper güç olabilmesi için tavsiyeniz var mıdır?

-Öncelikle ben, 2001 yılında Kırgızistan'a giderek fiili olarak Türk Dünyası için çalışma yaptım. Oraya gittiğimde,

"Orada bir köy var uzakta,
ÖNE ÇIKAN VİDEO

O köy bizim köyümüz.

Gelmesek de gitmesek de,

O köy bizim köyümüzdür" şiirini hatırladım. Ama ben, "gitmezsek o köy bizim köy olmaktan çıkar' şeklinde düşünüyorum. Gitmediğiniz yer sizin değildir. İlişki kurmadığınız bölge sizin değildir. Türk coğrafyası güzel bir coğrafya, kadim bir coğrafya, maddî ve manevi açıdan çok zengin bir coğrafya, ama gerek fikrî, gerekse coğrafî olarak çok parçalanmış bir coğrafya. Türklerin yaşadığı yerin adı Orta Asya değil Türkistan'dır. 1991 yılında yıkılan Sovyetler Birliği o bölgeye Orta Asya dedi ve kafamızın içine yerleştirdi.

BİZİ ALFABELERLE BÖLDÜLER

Türkistan coğrafyasına baktığımız zaman çok farklı alfabeleri görüyoruz. Yeryüzünde belki sadece Türklere karşı kullanılmış bir sistem bu. Çünkü bir milletin bir alfabesi olmaz. İngiliz ve Amerikan'ın alfabesi aynıdır. Mesela bize en yakın Türk boyu olan Azerbaycan'ın alfabesi bile Türkiye'nin alfabesinden farklıdır. Neden alfabe farklılaştırılması yapıldı? Bu sorunun temeli Nikolay İlminskiy'e dayanır. Rus Çarlığında döneminde "Türkleri nasıl bölebiliriz?" diye düşünüyorlar. O zamanlar Türk camiası genel anlamda Çağatay alfabesi kullanıyordu, bu yüzden İstanbul'dan çıkan bir kitap tüm bu coğrafyada okunabiliyordu. Nikola İlminskiy bir çalışma yaptı ve sonucunda şu karara vardı; "Biz Türkleri kültürel anlamda parçalarsak birbirlerine yabancılaşırlar. Onun için farklı alfabeler dayatmamız gerekiyor." Bu alfabe hazırlandı ve dayatıldı.

ALFABE BİRLİĞİ OLMADIKÇA TÜRK DÜNYASI BİRLEŞMEZ

Çağatay lehçesi Arap alfabesiyle yazılmaktaydı. Türkiye ile bağı kopsun diye Rus egemenliği altındaki Türk toplulukları Latin alfabesine geçirdiler. Türkiye Latin alfabesine geçince bunları Kiril alfabesine geçirdiler. Kiril alfabesine geçişte de bir oyun oynadılar. Türk topluluklarında sese karşı gelen harfleri farklılaştırdılar. Örneğin aynı sese karşılık gelen harf Kırgızca'da farklı Kazakçada farklıdır. Böylece Türk toplulukları yine yazım dilinde birbirini anlamaz oldu. Kazak'ın yazdığını Kırgız anlamaz, Kırgız'ın yazdığını Özbek anlamaz oldu. Alfabe birliği olmadığı sürece Türk Dünyası birleşmez.

TÜRKLER RUSÇA'YA MECBUR BIRAKILDI VE RUSLAŞMAYA ZORLANDI

Dil ve alfabe birliği Tatar Türkü olan Gaspıralı İsmail Efendi çok ciddi çalışmalar yapmıştır. Gaspıralı İsmail'in çok güzel bir sözü vardır; "Dilde, fikirde ve işte birlik." Bu amaç için cedid okullarını açmıştır. Ama buna karşı Rusya yukarıda adını zikrettiğimiz İlminskiy'nin projesini hayata geçirdi. İlminskiy'in geliştirdiği proje bağlamında Rusya eğitim kurumları ve basın kullanılarak yazılı dil hüviyeti kazanmış diller, lehçe ve şivelere ayrılarak çok sayıda yazı dili üretilmiş, ardından da iç içe geçmiş etnik grupları "aracı dil" olarak Rusçaya mecbur etmiştir. İlminskiy, Türk bölgelerinde açılan Rus okullarında Türk çocuklarını Ruslaştırmakla kalmayıp bunların Hıristiyanlaştırılması için de Rus Eğitim Bakanlığı ile birlikte büyük gayret sarf etmiştir. İlminskiy, Türkler için açılan Rus okullarında, Rusçanın yanı sıra her Türk boyunun kullandığı lehçeyi, Rus alfabesinde, ayrı bir dil gibi öğretmiştir. Böylece Türk gençleri bir taraftan Rus okullarında Ruslaşmaya ve Hıristiyanlaşmaya zorlanırken diğer taraftan Gaspıralı İsmail Bey'in Cedit okullarıyla oluşturmaya çalıştığı dil ve kültür birliğinin önüne geçilmiştir.

TİKA VE YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ'NÜN ÖNEMLİ ÇALIŞMALARI VAR

Peki 1991'de Sovyetler Birliği yıkıldığı zaman, Türkiye'nin Türkistan bölgesine yönelik izlediği politika başarılı oldu mu?

-Beklenen başarı sağlanmadı maalesef. Rahmetli Turgut Özal döneminde Orta Asya'ya önem verdik gittik ama, Amerikan ağzıyla konuşup, Batı'yı temsilen gittik. İçerideki hain yapı vasıtasıyla onları kendimize küstürdük. Onları anlamaya çalışmadık, onlar da bize yabancı gözüyle baktılar. Başarılı olamamamızın ikinci sebebi ise sahayı tanımıyorduk. Sovyetler dağılmadan önce bu coğrafya üzerinde yeteri kadar çalışamadık, coğrafyaya yabancıydık; Sovyetler dağıldıktan sonra yeni oluşan Türk devletlerinin ihtiyaç ve beklentilerini analiz edemedik, içinde bulundukları sorunlara çözüm üretemedik. Çözüm üretmek için önce ülkeleri ve insanlarını tanımamız gerekir. Hâlihazırda TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü'nün önemli çalışmaları var, özellikle TİKA'yı takdir etmek lazım. En ücra köşelere dahi gidiyor, hizmet götürüyor. Yatırımcılarla iş birliği yapıyor ve yatırımcıların önünü açıyor. Bu yüzden TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü'nün çalışmaları doğru yönde ilerliyor.

BATI BİZANS'I UNUTMADI, DİRİLTMEYE ÇALIŞIYOR

Sayın Yüce, biraz da yakın coğrafyamızda olup bitenlerden bahsetmek istiyorum. Türkiye'nin içinde bulunduğu Orta Doğu coğrafyasında yaşanan gelişmeleri yakından takip ediyorsunuz. Yaşanan bu olayların perde arkasında ne yatıyor? Amaç ne? Türkiye'yi neler bekliyor?

-Şu anda Türkiye, Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana yaşadığı en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Çünkü, Amerika ve müttefikleri tarafından yeni bir dünya düzeni planlanıyor. Bu yeni dünya düzeninde haritaların değişmesi ve yeni devletçiklerin kurulması isteniyor. Kendileri de artık gizlemiyorlar açık açık konuşuyorlar. O açıdan Türkiye çok sıkıntılı bir coğrafyada yaşıyor. Bunun sebebi de Türkiye'nin coğrafi konumu, kültürel yapısı ve yüklendiği misyondur. Doğu ile Batı arasında köprü rolünde Türkiye jeo-stratejik bir konuma sahip. Bu coğrafya Batı için çok kutsal bir coğrafyadır, çünkü bu coğrafyada Bizans'ın kalıntıları vardır. Hala Batıda birçok yerde Bizans yaşatma dernekleri var, internete bakın. Batı Bizans'ı unutmadı, Bizans'ı yaşatmak istiyor. Çünkü Bizans Batı medeniyetinin beşiğiydi, Batı'ya değer sağlıyordu.

DİK DURMAYA ÇALIŞAN TÜRKİYE'YE BEDEL ÖDETMEYE ÇALIŞIYORLAR

Diğer taraftan Batı'nın Türkiye'ye vereceği rolünün ne olması gerektiği konusunda kafası karışık. Batı, istikrarsızlaştırılmış bir Türkiye mi ister, yoksa Batı'nın belirlediği politika dışına çıkmayan muti bir Türkiye mi ister? Ya da kısmen istikrarlı, sorunlarla boğuşan ama Doğu ile Batı arasında tampon görevi yapan bir Türkiye mi ister? Batı için, kendi ayakları üzerinde duran, bölgesinin biçimlenmesinde rol alan aktör bir Türkiye seçeneği yok. O nedenle ABD ve Batı dünyası dik durmaya çalışan ve bölgesel aktör konumunda olan Türkiye'ye bedel ödetmeye çalışıyor. Ta ki istedikleri Türkiye oluşana kadar da durmak niyetinde değiller.

HEDEF ORTADOĞU'YU İSTİKRARSIZLAŞTIRIP TÜRKİYE'Yİ BÖLMEK

ABD Orta Doğu'yu istikrarsızlaştırmak için başvurduğu yollardan bire de "Arap baharı"ydı. Demokrasi adı altında Orta Doğu'da bir istikrarsızlaşma hareketi başlatıldı. Buna 'Ilımlı İslam' projesi dediler. Bu proje istedikleri gibi gitmeyince mesela Türkiye Mısır arasında iyi ilişkiler gelişince, 'dur arkadaş bu olmadı." deyip, yedekte beklettikleri projeyi devreye soktular. Bu projenin amacı bölünmüş, radikalleşmiş ve istikrarsız bir Orta Doğu. Radikalleşmiş bir Orta Doğu'da DEAŞ gibi terör örgütleri kullanarak hem bu coğrafyayı parçaladılar hem de dünyada Müslümanlara karşı kin ve nefret tohumu ekerek Müslüman karşıtı bir atmosfer oluşturdular. Maalesef bu radikal örgütler İslam adına İslam'a darbe üstüne darbe vurdular. Burada bir hususu daha belirtmek isterim; bu örgütler Sünni İslam diye sunuldu. Oysa bunlar "Ehl-i Sünnet" olarak bildiğimiz Sünni İslam'ı temsil etmiyorlar. Bunlar Selefilik ve Vehhabiliğin bir koludur. Bilindiği üzere Vehhabilik İngilizler tarafından Osmanlı Devleti'nin yıkılması için kurulmuştur. Bu radikal örgütler de aynı amaçla kuruldu. Hedef Orta Doğu'yu istikrarsızlaştırıp Türkiye'yi bölmektir.

TÜRKİYE RUSYA İLE DENGE İLİŞKİSİ KURMALI

Bu süreçte Türkiye'nin Rusya ile yakın ilişkiler kurduğunu görüyoruz. Bu iş birliği uzun soluklu olabilir mi?

-Türkiye'nin istikrarsızlaşmış ve 4 tarafı terör örgütleriyle dolmuş bir Orta Doğu'da mücadele etmesi zordur. Burada doğal olanı müttefiklerinden destek almasıydı. Ama doğal müttefiklerimiz, bizi yüz üstü bıraktılar, bu da yetmedi içimize hainler soktular ve bunu açık bir şekilde yaptılar. O yüzden yeni müttefikler edinmemiz gerekiyordu. Türkiye Rusya ile müttefik olmak zorunda kaldı. Doğru olanı yaptı. Türkiye Rusya ile iş birliği yapmalıdır, ama bunu ne zamana kadar devam ettireceği ve ne kadar sağlam ayaklar üzerinde oturtulduğu konusu tartışmalıdır. Birçok konu ve alanda Rusya ile ciddi görüş ayrılıklarımız var. Türkiye, Rusya ile olan ilişkilerinde denge kurmak zorunda. Önceliklerimiz farklı, ama iş birliği yapmalıyız. Tek taraflı bir ilişkiye dayalı bir politikayla bu coğrafyada varlık göstermek neredeyse imkânsızdır.

'BATI'NIN BİÇTİĞİ ROL TÜRKİYE'Yİ PARÇALAR'

Türkiye bölgesel bir aktör olmak zorundadır. Türkiye Batı'nın kendisine biçtiği rolü kabul ederse ülke kısa zamanda parçalanır. Cengiz Aytmatov'un Gün Olur Asra Bedel kitabında destanlaştırdığı Mankurt hikayesinde özüne yabancılaştırılmış, millet ile değerlerine karşı düşman olarak yetiştirdiği kendisi bağlı ve kendisine verilen her rölü kusursuzca oynayan Mankurtlaştırma politikalarının farkına vararak millet menfaatini esas alan politikaları üreten Türkiye, Batı için istenmeyen Türkiye'dir. Bu nedenle Batı böyle bir Türkiye modelini benimsemiyor. Onun için kendine göre Türkiye'nin terbiye edilmesi gerekiyor. Bunun için de her türlü araç mubahtır. Batı'nın da unutulması gerekir ki, Mankurt değiliz, kadim bir toplumun şerefli temsilcileriyiz. Bedeline bakmadan ülkesi ve bayrağı için her türlü fedakârlığa katlanmaya hazır bir milletiz.

SAVUNMA SANAYİİNİN BAŞARILARINI BAŞKA ALANLARA TAŞIMALIYIZ

Türkiye Milli menfaatlerini esas alarak sağlam politikaları yürütmelidir. Bu yaparken de yapıcı ve uzlaşmacı bir dil kullanmalıdır. Uluslararası siyaset stratejileri ustaca kullanmalıdır. Bu politikalarının uzun süre devam edebilmesi ve ayakları sağlam bir şekilde yere oturması için de güçlü ekonomik bir yapı oluşturmalıdır. Eğer siz güçlü bir ekonomiye sahip değilseniz gittiğiniz yerden geri dönmek zorunda kalabilirsiniz. O nedenle savunma sanayindeki başarılarını başka alanlara da taşımak zorundadır. Özellikle milli markaları üretmemiz lazım. Mesela, Honda denildiği zaman Lamborghini denildiği zaman, Mercedes denildiği zaman hangi ülkeye ait olduğu biliniyor. Biz de akla Türkiye'yi getirecek markaları üretmezsek, kendi politikasını uygulayan, bölgesel ve küresel aktör ülke olamayız.

Kaynak: Yenidönem Gazetesi

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23