• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

'Kemalizmin Vazgeçtikleri Vazgeçeceklerinin Teminatıdır!'

Yeniakit Publisher
2024-09-07 22:18:00 -
'Kemalizmin Vazgeçtikleri Vazgeçeceklerinin Teminatıdır!'

Av. Ömer Faruk Uysal, 'Kemalizmin Vazgeçtikleri Vazgeçeceklerinin Teminatıdır!' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte Av, Ömer Faruk Uysal'ın kaleme aldığı “'Kemalizmin Vazgeçtikleri Vazgeçeceklerinin Teminatıdır!'” başlıklı o yazı;

          Kemalizm mezkur uygulamalarından, devrimlerden, gönüllü olarak mı, yoksa mecburen mi vazgeçmiştir? Tabiki artık sürdürülemez oldukları, tarih dışı kaldıkları için mecburen vazgeçmiştir. Bu her "izm" için kaçınılmaz bir süreçtir. İdeolojiler ve izm'ler çağı çoktan kapandı.

            CHP'nin mutaassıp seçmenleri değil ama,  başkan ve yöneticileri,  eskisi kadar Atatürk ve devrimlerinden bahsetmiyorlar. Hele ki, iktidar olursak devrimlerin aynını, Atatürk yöntemleriyle tekrar uygulayacağız da diyemiyorlar. Her türlü dini ibadet ve tezahürleri "irtica", "laiklik elden gidiyor" diye zinde güçlere şikayet etmiyorlar. Hatta, dini bütün kişilermiş gibi görünmeye çalışıyorlar. Fotoğraflanabilecekleri yerlerde rakı içmiyorlar. Eskiden olduğu gibi, "devrim kanunları uygulansın"da demiyorlar. Kendileri de şapka takmıyor, klasik Batı müziği dinlemiyorlar. Varsa yoksa, Gülşen, Tarkan, İrem ve Mosso. Fakat iktidarı ele alıncaya kadar Mustafa Kemal'de, Atatürk gibi görünmez, tipik bir Osmanlı paşası gibi görünürdü!

             Yüzyıl, "izim" lerin eskimesi için çok uzun bir süre. Tarih gittikçe daha hızlı akıyor. Son asırda bir önceki bin yıl kadar değişim ve dönüşüm oldu. Atatürk'ten sonra dünya savaşlarının ikincisi yaşandı. Bir üçüncüsünün eli kulağında. Paktlar kuruldu ve yıkıldı. Komünizm tüm dünyayı tehdit ederek parladı ve yıkıldı. Önümüzdeki 20/30 yılda 1930'lardan hiçbir şey kalmayacak.

             Kemalizm ciddi tutarsızlık ve iç çelişkilerle doğdu. Mustafa Kemal tarih sahnesine bir İslam mücahidi olarak çıktı. Sultan Vahdettinin görevlendirmesi ve Bandırma vapuru ile maiyetinde  subaylar, askerler, atlar ve altınlarla birlikte Samsun'a gönderildi. İstiklal harbimizi organize edecekti.

               Atatürk yayınladığı genelgede; "Vatanın bağımsızlığı, yüce Hilafet ve saltanat makamlarının kurtarılması gibi hayati bir vazifeyi yapacak olan TBMM mübarek Cuma günü açılacak, bütün mebuslarla Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılınacak, Kur'an ve namazın nurlarından feyz alınacaktır..." demiştir. Osmanlı ordusu ve başta Mustafa Kemal Paşa, ve diğer Osmanlı paşaları, hedeflendiği gibi, vatanın bağımsızlığını, yüce Hilafet ve saltanat makamlarını kurtarmıştır. Sonra Halife'yi, Sultanı, ailesiyle birlikte, beş parasız düşman yurduna sürgün etmiştir.

                Mücahit Gazi, bu zaferin sağladığı ve bazı siyasi manevralarla elde ettiği büyük güç ve prestij ile sonradan ve yavaş yavaş Batılılaşma yoluna girmiştir. Yani olayın öncesi ile sonrası, birbirinden tamamen farklı ve zıt süreçlerdir. Bunlardan hangisi hakikatli ve Müslüman Türk kimliğimize, tarihi müktesebatımıza daha uygundu? Bu giderilemeyecek bir çelişkidir. Yenilen biz değil, Batı olduğu halde, nasıl mağlup olmuşuz  gibi Batı hayat tarzı dayatılabilmiştir? Yoksa Avrupalı mı galip gelmiştir?

                  Üç yıl önce vatanımızı işgal eden müstevli, halk dilinde gavur, din dilinde küffar, üç yıl sonra, her yönüyle benzememiz gereken bir medeniyet idolüne nasıl dönüşebilir? Millet küffara benzemek istemeyince, küffarı kan dökerek kovan aynı ordu, halkın üzerine nasıl salınabilir? Vatandaş kurşuna dizilebilir?

                  Devrimlerin esas hedefi Batılılaşmak ve altı oklu ideolojinin özü de etnoseküler, milliyetçi-laisist anlayıştır. O tarihlerde her yere asılan,"Din yok, millet var " anlayışıdır. Din, Din kardeşliği ve ümmet bertaraf edilerek yerine ulusal, nasyonal, ırkçı bir bağlanma ihdas edilecektir.

                   "Din yok millet var" anlayışı herşeyi açıklıyor. Din yerine, dini tamamen yok etmesi istenen laiklik konuyor. Millet ( nation, ırk,) ta dinin boşluğunu doldursun isteniyor. Fakat buradaki, millet ve Türk, tarihteki ve mevcuttaki sahih bir Türk değil, tamamen Frenk'e benzeyen veya özenen, muhayyel ve mutasavver bir Türk! Hakikati olmayan yapay bir Türk. Bu tablo bizim için bir galibiyet değil mağlubiyet tablosu!

                   Fakat burada şöyle bir çelişki ortaya çıkıyor. Tarih yapıcı büyük bir milletiz ve Müslüman Türk kimliğimiz ne zorluklarla sınanarak oluşmuş, perçinlenmiş. Yeni rejimTürkçülüğü de baştacı etmiş, ancak mevcut Müslüman kimlik tamamen terk edilerek ve alafranga bir Türklük dayatılmıştır. Sosyal hayata dair herşey mağlup ettiğimiz Frenklere benzeyecek! Gayrımilli bir milliyetçilik! Türkün değil, Avrupanın milliyetçiliği! Her milliyetçilik  bir öteki gerektirir. Modern Türk ulusçuluğunun ötekisi özendiğimiz, Batılı gibi, Müslümandır, Türktür, Müslüman Türktür!

                    Devrime konu edinenlerin tamamı, ilim, teknik, endüstri ve teknoloji ile ilgisiz şeylerdir. Tamamen şekle ilişkin, esasa dokunmayan, yüzeysel değişikliklerdir. Ayrıca 1930'larda moda olsa dahi şimdi tamamen demode şeylerdir.  Kaldıki Avrupa o tarihlerdeki öncülüğünü, belirleyiciliğini, üstünlüğünü, büyük ölçüde yitirmiştir. Avrupa ulus devletlerden AB projesine geçmek istemiş pek başarılı olamamıştır. Avrupa bir medeniyet krizinin eşiğindedir. Birleşik Avrupa dahi, askeri olarak çok zayıftır. NATO ve ikinci büyük ordusu Türkiyeye muhtaçtır.

                     Kemalistler zannediyor veya umut ediyorki, 1930'lar tarihin sonuydu ve herşey olduğu gibi öylece kalacaktı. F. Fukuyama komünizmin çökmesi üzerine 1990'larda böyle bir şey iddia etti ama, bu tez kısa zamanda etkisini kaybetti. Dolayısıyla bir asır önce belli bir modası olsa bile, bugün Kemalizmin şartları kaybolmuştur. 1990'lar tarihin sonu olmadığına göre, 1930'lar nasıl olabilir? Zaman ve mekan 1930'ların Türkiyesinde durdurulabilir ve durdurulabilir mi?

                     Kemalizmin büyülü sözleri muasır, modern,  çağdaş ve yenidir. Ancak, o zamanın muasır ve çağdaşlığı bugün çağdışıdır, modern postmoderndir, yeni ise artık eskidir.

                     Açıkça pozitivizm, tabiatçılık, dindışılık, savunulamayacağından yerine laiklik ihdas edilmiştir. Fakat hiçbir Avrupa ülkesinde olmadığı kadar, din karşıtlığı olarak uygulanmıştır. Halbuki laiklik bir dinsizlik ideolojisi değil, Avrupa'daki ruhban hakimiyetine son veren bir din ve vicdan hürriyeti tekniğidir. Fransa ılımlı bir laik devlettir ve ondan başka laikliği önemseyen, anyasasında yer veren de yoktur.

                      Yahudi kutsal günü şabat, yani Cumartesi, Hristiyan ayinlerinin kutsal günü Pazar, tatil günü yapılırken, Müslümanların tatil günü Cuma, laikliğe uymuyor diye tatil olmaktan çıkarılmıştır. Holiday aslında tatil değil, kutsal gün demektir. Hz. Peygamberin hicretini esas alan Hicri takvim antilaik bulunurken, Hz. İsanın doğumunu esas alan Miladi takvim laikliği ihlal etmemiştir! (Hapy new chirismis) Tevrat ve İncil, çağdaşlığa, moderniteye, laikliğe, zarar vermezken; onlardan asırlar sonra gelen Kuran’nın pek zarar verdiği zehabına kapılınmıştır.

                       Türk Tarih Teziyle tüm dünya medeniyetlerinin kurucu atası biziz, Güneş Dil Teorisiy'le bütün dünya dilleri Türkçeden türedi, Türkçe dünyanın ana dilidir! "Türk ÖVÜN çalış güven", "Bir Türk dünyaya bedeldir "özgüven patlamaları! Akabinde, hey Türk, başındakini çıkar, Yahudi şapkası giyilecek, dilindeki şarkıyı tükür, klasik Batı müziği dinlenecek,  tatil, holiday, Cuma değil, Cumartesi ve Pazar! Bu işte ciddi bir terslik yok mu?

                         Doğu'ya, Arab'a Kürd'e, Müslüman'a ve İslam'a karşı kibirli ve etken; Batı'ya, Frenk'e, Yahudi'ye, ve Hristiyan'a karşı alçak gönüllü ve edilgen! Kur'an alfabesine Arap, Latin alfabesine Türk deniyor. Faşizm İtalya'sından tercüme edilene Türk Ceza Kanunu deniyor. Bu nasıl bir Türklük? İçinde büyük, muzaffer imparatorluklarımız, Selçuklu ve Osmanlı yok. Hatta onlar, muhayyel modern Türkün hasımları! Etiler, Sümerler, Akatlar var ama. "Kemalizm" kitabını Yahudi Moiz Kohen, Türk dilini, Ermeni Agop Martanyan, "Türkçülüğün Esasları"nı Kürt Ziya Gökalp yazıyor!

                               Bütün bunları yapan Kemalist parti CHP, 1923'ten beri 100, serbest seçimlerden beri 73 yıldır iktidarı kazanamıyor. Bu sebeple, milliyetçilik ve laiklik ilkesini'de masaya sürüyor. Kürt milliyetçisi DEM ve patronu PKK ile birlikte, Türk milliyetçiliğini çerez yapıyor. SP, YRP, Süleymancılar vs tarikatlarla da laikliği çerez yapıyor! Herhangi bir şekilde iktidara gelmekten başka hiçbir ilkesi ve ülküsü yok. İktidar olursa ne yapar bilinmez ancak son barutunu da kullanıyor. Kılıçdaroğlu Mücahit bile oldu. Ama Atatürk'te ilk başta bir Mücahit idi!

                               Batılılaşmak bizde, kendimiz olmaktan çıkıp, başkası olmaktan öte bir şey değil. Asırlar boyunca oluşan, (sınanan), Müslüman Türk kimliğimizden çıkarak, frenkleşmek hedeflenmiş .%10/20'lik bir kesim dışında başarılamamıştır. Trajikomik bir özenti, üstümüzde iyi durmamaktadır. Çağdaş, laisist ozan Tarkan, ne güzel söyler; "Başkası olma, kendin ol, böyle çok daha güzelsin!"

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23