• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Hem diktatör hem KATİL

Yeniakit Publisher
2013-09-01 22:36:36 - 2013-09-01 22:37:24
Hem diktatör hem KATİL

KERİMOV MUHALİFLERE SUİKAST DÜZENLİYOR Özbekistan’dan hicret etmek zorunda kalan Özbek Alim Abid Qari Nazarov, İsveç’te evinin önünde kafasından vuruldu. Özbek imama suikastın arkasında, muhaliflerini sindirme konusunda sınır tanımayan Kerimov yönetiminin olduğuna kesin gözüyle bakılıyor; zaten savcının iddianamesi de bunun üzerine kurulu. Nazarov 1998’de ülkesini terk etmesinin ardından iki yardımcısı, üç kardeşi ve şoförü tutuklandı, karısı da hapse atıldı. En büyük oğlu ise 2004 yılı Mayıs ayında Taşkent’te kayboldu. Kerimov’un bir başka cinayeti de Rusya’da. Özbekistan Halk Hareketi’nin Kurucularından ve Hareketin Rusya Temsilcisi Fuat Şakiri Rüstemhoca 24 Eylül 2011’de evinin önünde şehid edildi. Mayıs 2005’teki Andican katliamından sonra Rusya’ya göç eden Şakiri, Özbek muhalefetinin Rusya’daki önemli liderlerindendi. Yine, Özbekistan’ın meşhur yazarı Mehmet Ali Mahmud, sadece diktatör Kerimov’u eleştirdiği için 20 yıldır hapis. Gazeteci Muhammed Bekcan, sadece muhalif Muhammed Salih’in kardeşi olması sebebiyle 15 yıldır hapiste.

Özbekistan’ın Fergana Vadisi’nde yer alan Andican’da 12 Mayıs 2005’te başlayıp 2 gün süren bir katliam yaşandı. 3 bin civarında insan, Kerimov’un askerleri tarafından taranarak öldürüldü. Yaralılardan daha sonra kaçının öldüğü ise bilinmiyor. Aslında, Özbek yönetimi açısından, halka zulmetmek için bir sebep olması gerekmiyor. “Korkuyu hakim kılarak” yönetime karşı en küçük bir “karşı duruş”u önlemek adına “sürekli zulüm” uygulanıyor.
Andican olaylarına has özel sebep ise şu:
23 Andicanlı işadamı İslami kimliğiyle temayüz etmiş bir gruba mensup oldukları gerekçesiyle, terör suçu iddiasıyla yargılanıyor. Ancak durumun böyle olmadığını bilen halk bunu protesto etmek amacıyla gösteri düzenliyor. Nitekim bölgede faaliyet gösteren insan hakları savunucuları, bu davanın, hükümetin dini konulardaki kısıtlamalarının bir parçası olduğunu savunmaktaydı. Zaten sanıklar da hiçbir zaman suçlamaları kabul etmemişti. İşte, “köktendincilik”le suçlanan 23 yerel işadamının yargılanmasını protesto gösterileriyle başlayan olaylara Kerimov’un emriyle çok sert müdahalede bulunulmuş ve binlerce kişi katledilmişti. Halbuki protestocular devlete karşı bir ayaklanmaya kalkışmamışlardı. Onların tek istedikleri, haksız yere yargılanan sanıkların serbest bırakılmasıydı. Çünkü suçlanan işadamları, yaptıkları yatırımlarla ve sağladıkları istihdamla fakirlik içinde inim inim inleyen bölge halkının refah düzeyinin yükselmesine ciddi katkılarda bulunmuşlardı. Yönetimin baskı ve zulmü altında inim inim inleyen halk, kendilerine iş ve aş sağlayan işadamlarının hapsedilmesine göz yummadı ve tepki gösterdi. Mesele bundan ibaretti.
Kerimov yönetimi, yargıladığı işadamlarını “köktendincilik”le suçluyordu. Ancak asıl amaç, onların servetlerine el koymak ve halkın yönetim karşısında güçlü bir ekonomik varlığının olmasını engellemekti. Nitekim Özbekistan’daki Türk işadamları da Kerimov’un bu politikasından nasibini almış ve on milyonlarca dolarlık servetlerine yönetim el koymuştu.
İşadamlarının serbest bırakılması isteğiyle başlayan gösteriler, halkın isteklerine karşı kulaklarını tıkayan yönetimin katı tutumu karşısında büyüdü. Sonunda göstericiler 23 işadamının tutulduğu cezaevini basarak buradaki tüm mahkûmları serbest bıraktı. Takvimler 13 Mayıs 2005’i gösterdiğinde, halk, yoksulluk ve haksızlığa karşı büyük bir miting yaptı. Bu mitinge katılanlar otomatik silahlarla tarandı, 3 bini aşkın gösterici öldürüldü. Yönetimin kanlı müdahalesiyle binlerce insan hayatını kaybetti, binlercesi de komşu Kırgızistan’a kaçtı.
Baskı o kadar vahşi boyutlara ulaşmıştı ki, halkın üzerine ateş açarak katleden Kerimov yönetimi, bir yandan yaralıların hastaneye götürülmelerini engellemiş, bir yandan da ölenlerin yakınlarına, ölüleri için yas tutmayı yasaklamıştı.
Merkezi New York’ta bulunan İnsan Hakları İzleme (HRW) örgütü, Özbek Yönetiminin, Andican kentinde protestocuları bastırmasını “katliam” olarak niteledi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, Andican katliamıyla ilgili olarak bağımsız soruşturma yapılması çağrısı yaptı. Birleşmiş Milletler, Andican’da protestoların güvenlik kuvvetleri tarafından kanlı bir şekilde bastırılmasını “kitlesel katliam” olarak tanımladı.
Ancak Kerimov bunlara kulak asmadı; “iç politikada otoriter ve baskıcı” uygulamalarını daha da artırdı. “Dış politika”da ise “uluslararası güçlerin çıkar ilişkilerini kullanarak kendine yol arama”yı esas aldı.
KERİMOV’UN İKTİDARINDA
DEVLETİ ÇETELER YÖNETİYOR
Özbekistan Halk Hareketi Lideri Muhammed Salih’in çizdiği Özbekistan resmi hiç de iç açıcı değil. Diyor ki: “Özbekistan, zengin kaynaklarına rağmen bölgedeki en yoksul ülkelerden biri. Bunca zenginliklerine rağmen, bir avuç yönetici elitin dışında bütün halk yoksulluk içinde. Bugün 5 milyondan fazla Özbek yurtdışında iş arıyor ve iktisadi bakımdan yoksul bir ülkeden kaçan kaçaklar olarak dünyaya dağılmış durumda. Bunun nedeni sadece siyasi değil, önemli ölçüde iktisadi. Binlerce siyasi kaçak var. Ama çoğu, zengin bir ülkenin fakir insanları olarak ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar.” Muhammed Salih’in anlattığına göre, Özbekistan’da serbest ekonomi yok, ekonomiye de, yönetime de çeteler hakim. Yönetimi elinde bulunduran çeteler, Özbek halkına ait ne varsa özelleştiriyorlar, ama alıcılar da yine sadece kendileri oluyor. Yani devletin varlıklarını kendilerine hususileştiriyorlar; birbirlerine satıp kendi aralarında paylaşıyorlar. Bu çeteler mafya değil. Bizzat hükümetin adamları. Mesela Kerimov’un kızı ve ona yakın kimseler. Rüşvetçi, çıkarcı devlet yetkilileri. Bu yolsuzluk çeteleri, özelleştirmenin tepesindeki yetkililer olarak her şeyi kendi aralarında özelleştiriyorlar ve istedikleri paraya birbirlerine satıyorlar. Kerimov’un başkanlığındaki “çete”, devleti ele geçirmiş, devletin tüm imkânlarını kendi adlarına kullanıyorlar. Bu çete üyelerinin bazıları bakan, bazıları müdür ya da milletvekili vs. Diğer çetelerle aralarındaki fark, bunların “devlet adına karar alma yetkisi”ne sahip olmaları.
BAĞIMSIZLIK KERİMOV VE
AVANESİ İÇİN.. HALK İSE KÖLE
Özbekistan’da devletin bağımsızlığı, halkın bağımsızlığı değil, tek kişinin bağımsızlığı, yani Kerimov’un bağımsızlığı olarak gerçekleşti. Sovyet dönemindeki “nisbi kölelik”, Kerimov döneminde “total kölelik”e dönüştü. Hatta bütün alanlarda “kölelik bir devlet sistemi halini aldı.” İnsanlar, Sovyet döneminde kısmen de olsa konuşabiliyorlar, tenkit de, şikayet de edebiliyorlardı. Ancak bugün tenkit ve şikayet eden cezalandırılıyor. Bu yüzden hiç kimse ağzını açamıyor, yapılan zulme ve baskılara karşı, devlete, yani Kerimov’a karşı kimse sesini çıkaramıyor. Kerimov, kendine göre bir devlet. Zaten Özbekistan’da “devlet” dendiğinde herkesin aklına gelen tek şey Kerimov. Onun tek derdi ise, iktidarda daha uzun kalmak.
Özbekistan’da “insan” olmak bir değer ifade etmiyor. İnsanın hiçbir değeri yok. Rejim için çok tehlikeli olanı ise “düşünen insan.” Bir de “namaz kılan insan” tehlikeli. “Zengin” de rejimin gözünde tehlikeli. Çünkü zengin olan, müstakil düşünmeye başlayacak, kendi işlerini kendisi yapacak ve devlete bağlı olmayacak. Zengin tehlikeli, Müslüman tehlikeli, düşünen aydın tehlikeli, kendine has bir özelliği, yeteneği olan, devlete bağımlılığı ve muhtaciyeti zayıf olan herhangi bir insan, tehlikeli olarak algılanıyor.
Halkın mutlaka devlete bağımlı ve muhtaç olması, sürekli devlete el açması lazım; devlet ona biraz yemek versin de karnını doyursun diye. O yüzden Kerimov yönetimi yoksulluk sınırını çok iyi koruyor. İnsanları özellikle yoksulluk sınırının altında tutuyor; kimsenin bu sınırı aşmasına müsaade etmiyor.
Özbekistan’da “insan hakları” diye bir şey yok. İnsanı insan olarak görmüyor ki; hakkını tanısın.
POLİSİN, KIZLARA
TECAVÜZ YETKİSİ VAR
İngiliz Büyükelçi Craig Murray, kitabında Özbekistan’da görev yaptığı dönemde yaptığı bir araştırmanın sonucuna yer veriyor. Bu dehşet verici iğrenç bilgiye göre, bazı okullardaki her 5 kızdan 4’üne polis tarafından tecavüz edilmiş. Bazılarına defalarca...
Polis, şehirlerin her köşe başındaki kontrol noktalarında ve devriye gezdiği herhangi bir yerde halkı sürekli olarak kimliğine bakmak için durdurabiliyor. Kimlikle ilgili bir sorun çıkarmak, uyuşturucu bulundurmakla suçlamak tehdidi veya fahişelikle suçlamak gibi tehditlerle, hoşuna giden kızları götürüp tecavüz edebiliyor. Polisin isnat edeceği herhangi bir suçtan dolayı hapse girmenin ne olduğu bilindiğinden, zavallı kızlar polisin tecavüzüne karşı duramıyor. Maalesef durumu şikayet edecekleri, haklarını arayabilecekleri bir makam da yok.
Dünya Sağlık örgütü, ülkede kızlık zarı diktirme diye bilinen operasyonun çok yaygın olduğu, kızların %40’ının bu yola başvurduğu raporunu yayınlamış.
Bir İngiliz antropologu da yaptığı araştırmada, bu ameliyatı yapan jinekologların ameliyatlarının %90’ının ciddi enfeksiyon kapma riski olan merdiven altı ameliyathanelerde gerçekleştirildiğini rapor etmiş.
POLİSE, TUTUKLAMA KOTASI
Özbekistan’da her polisin “aylık tutuklama kotası” var. Nasıl ki her jinekolog doktorun “aylık kısırlaştırma kotası” varsa ve o kotayı doldurmak zorundaysa, aynen onun gibi, polislerin de aylık tutuklama kotası bulunuyor. Her polis, her ay kendisine görev olarak verilen sayıda kişiyi gözaltına alıp tutuklanmasını sağlamak zorunda.
Hal böyle olunca, polis, insanları suçlamak için bahane üretiyor, provokasyonlara girişiyor. Hatta, devletin suç saydığı yasadışı dokümanları kişilerin ev ve işyerlerine, araba ve çantalarına koyup “yakalamış” oluyor. Ya da, gözaltına almak istediği kişinin eşyalarının arasına narkotik madde koyup, sözümona görüntüde “yakalıyor.”
Böylece polisler, aylık tutuklama kotasını dolduruyorlar.
YARIN: ZULMÜN BÜYÜĞÜ ÖZBEKİSTAN’DA


x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23