• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Edebiyat, anavatanına dönmeye başladı

Yeniakit Publisher
2015-04-03 11:56:00 - 2015-04-03 11:58:23
Edebiyat, anavatanına dönmeye başladı

2000’lerde şiir tartışılırdı, ayrı bir hareketlilik vardı. 2008’den sonra hararet yavaş yavaş düşmeye başladı. Şimdilerde şiirden ziyade, grup tartışmaları, dergiler konuşulmaya başlandı.

2000’lerde şiir tartışılırdı. Şimdilerde tartışılmıyor, konuşulmuyor, yazılmıyor demek istemiyorum. Fakat 2000’lerde ayrı bir hareketlilik vardı. Özellikle 2000-2008 yılları arasında. 2008’den sonra hararet yavaş yavaş düşmeye başladı. Şiirden ziyade, grup tartışmaları, dergiler konuşulmaya başlandı. Fakat bunlar da yüzeysel, sataşmaya dayalı, dalgaya alma yönünde oldu. Yani şiirin tekniği veya şairin Türk şiirindeki yeri gibi konular es geçildi. Kim ön plandaysa, genç şairler kolay yoldan ismini duyurmak için, olur olmadık konu ve şekillerde ona saldırdı. Burada şairin kalitesi konuşulmadı. Veya şairin, dert olarak ortaya koymaya çalıştığı şey söz konusu edilmedi. Düşünce, araştırma, okuma hep arka planda bırakıldı. İnternet ortamında kim kime laf giydirmiş, zeka oyunları yapmış, ona bakıldı. Öyle olunca geleceğe kalacak, dişe dokunur tartışmalardan uzak kalındı denilebilir.

Mail gruplarında şiirin meseleleri yazılırdı

Yaklaşık 2008 ile 2013 yılları arasından söz ediyorum. Bunda internetin etkisi büyük. Buraya nasıl gelindi? 2008 öncesinde interneti, şairler ilk önce, birbiriyle iletişime geçmek, kafalarında taşıdıkları sorunları konuşmak için kullandı. İsmet Özel’e yazdığım ilk mail akılma geldikçe halen heyecanlanırım. Ne demek, İsmet Özel’le yazışmak! Ya da yaşça benden büyük, birkaç şiir kitabı çıkmış, önemli dergilerde sahici yazılar yazan biriyle yazışmak, ona şiirini göndermek, ondan fikir sormak ne büyük bir şeydi. Bu yazışmalar, -mektubun hızlıca hayatımızdan çekilmesi- mail gruplarıyla şenlendi. Mesela mail gruplarında dört beş iyi şairin yazışmaları, bir konu etrafında tartışmaları görüldüğünde, onlar ilgiyle okunurdu. Şimdilerde ismi yan yana anılmayan birçok isim, aynı konu etrafında buluşmayı başarırlardı. Ali Ayçil, Hakan Arslanbenzer, İsmail Kılıçarslan, Mehmet Öztek, Ahmet Güntan, Enis Akın, Eren Safi, Hakan Şarkdemir, Osman Konuk, Hakan Kalkan, Serkan Işın… aynı grup içinde yazmaya, fikir beyan etmeye çalışırlardı. Bu, birkaç yıl içinde aşıldı.

Mail gruplarında şiirin meseleleri yazılırdı. Şiir tarihi söz konusu edilirdi. Dergilerle ilgili insanlar neler düşündüğünü açık yüreklilikle yazardı. Biri bir edebiyat dergisinde okuduğu iyi bir şiiri grupta tartışmaya açabilirdi. Şairler birbiriyle kıyaslanırdı. Kuşaklar konuşulurdu, hangi şairin hangi kuşakta nasıl bir yere sahip olduğu tespit edilmeye çalışılırdı. Gruptaki kişiler de hesapsız bir şekilde bunlara dahil olurdu. Yani kim neyle ilgili yazmışsa, onunla ilgili kendi düşüncelerini paylaşırdı. Ve bu, genellikle sürüp giderdi. Bunların ağır tartışmalara, kavgalara dönüştüğü de olurdu. Küfürleşmeler de olurdu. Fakat genç bir şair, bu küfürleşmelerle birlikte, şiire dair ilginç düşünceler edinebilirdi. Bu mail gruplarındaki tartışmalar, bir nevi dergi sayfalarında kalan tartışmaların devamı niteliğindeydi. Fakat ana kaynak yine dergiler olurdu.

Mail gruplarında yapılan tartışmaların olumlu yönde etkileri oldu. Olumsuz etkileri de fazlaydı. 2008 sonrasında yaşanan cangıl, genellikle bu olumsuz yönlerden beslendi. Oraya gelinmeden bir de Messenger durağından söz etmeliyiz. Grupta yazılamayan, konuşulamayan şeyler Messenger’a kaydırıldı. Messenger’da insanlar, şiirin teknik yönüne, gidişatına, son durumuna dair şeyleri konuşmaktan ziyade -ki Messenger buna olanak tanımayan bir ortamdır- şairlerle ilgili söylenenlere, hatta dedikodulara daldılar. Messenger, şiirin uzun boylu konuşulacağı bir ortam sunmadı. Kısa cümlelerle, karşıdakine bir şeyler söylenirdi. Ve o söylenen şeye, karşı tarafın tepkisi hemen alınmak istenirdi. Tepkiye göre konuşmaya devam edilirdi. Mail gruplarında, kişiler kısa veya uzun yazılar yazardı. Kişi herhangi bir maili yazarken düşünmek, ölçüp tartmak ve bilgilerini kullanmak zorundadır. Messenger’da bu olmadı. Düşünülmeden, gelişine, kişi ve ilişki odaklı bir diyaloga geçildi.

Blog okuyucusu eğlence odaklı yaklaştı meselelere

Geldik 2008’e. Messenger da bitti. Sıra blog yazılarına gelmişti. Bloglar açılınca sevinmiştim. Çünkü yine yazılar yazılacaktı. Şiirin tekniği, kuşakların özellikleri söz konusu edilecekti. Fakat öyle olmadı. Bloglar, kişisel meselelerle doldu taştı. Mail gruplarında, bir grup insanın gördüğü, okuduğu ve cevap hakkını kullanabildiği tartışmalar, bloglarda herkese açıldı ve cevap hakkı neredeyse tamamen ortadan kalktı. Bunun iki etkisi vardır. Birincisi; şiir, anlayan anlamayan herkes tarafından tartışmaya açıldı. Yani blog yazarından, şiir konusunda ne kadar yetkin olduğu beklenilmedi. Şiirden anlayan ve anlamayan arasındaki fark ortadan kaldırıldı. Blog yazarı, lafı öyle veya böyle nasıl kıvırdı, kime nasıl sataştı, hangi meselede hangi şaire laf giydirdi, bunlara bakıldı. Yani blog okuyucusu eğlence odaklı yaklaştı meselelere. Bir blog yazısı ne kadar eğlendiriciyse, o kadar tutuldu ve tıklandı.

İkincisi; blog yazıları sayesinde binlerce müstear isim türedi. Bunu grup maillerinde yapamıyorlardı, anında engelleniyorlardı. Mail grupları bir şekilde denetlenebilen, kimin neyi konuştuğu belli olan yerlerdi. Mesela Huruç dergisinin mail grubuna insanlar, kendilerini tanıtarak dahil olabiliyorlardı. Ya da grup yöneticileri, yani moderatörler tartışmalara müdahale edebiliyorlardı. Eğer dedikoduya kayan bir yazışma olursa, onu hemen grup arşivinden çıkarıyorlardı. Veya cevap hakkı doğan şairleri gruba davet ediyorlardı. Blog yazılarında bunların tamamı görmezden gelindi. Kafası bozulan, sinirleri oynayan, editörler tarafından hırpalanan, hiçbir dergide doğru düzgün yer edinemeyen, ürün yayınlayamayan kim varsa, on dakika içinde kendine bir blog sayfası açıyordu ve orada aklına gelen, nedenli nedensiz, dayanaklı dayanaksız sözleri arka arkasına sıralıyor, etmediği küfür ve hakareti bırakmıyordu.

Ciddi insanlar önce blog yazılarına itibar ettiler. Buradan da düşünce çıkarılabilir, sonuçta bu saldırgan güruh boş yere oturup bunları yazmıyor, bunlar acaba neye tepki gösteriyor diye düşündü. Uzun süre blogtan bloga geçerek, bir sürü ipe sapa gelmez yazı okudular. Fakat saldırıların ucu kendilerine dayanmaya başlayınca, şiirin ve düşüncenin konuşulmadığını, ortada bir kaosun, cangılın döndüğünü anladılar. Bloglarda şairler itibarsızlaştırılmaya çalışılıyordu. Dikkatler, blog yazarında toplanıyordu. Ya da hakkında kötü şeyler yazılan kişilerin düşmanlarında. Zaten kimin kime düşman veya karşıt olduğu meydandaydı. Eski dostluklar düşmanlığa dönüşmüştü. Fakat kavga yeraltında, müstear isimler arkasında sürdürülmek istendi. Yazılarda söylenenler doğru mu yanlış mı diye tartılmıyordu, bunu kimin yazdığı araştırılmaya, sorgulanmaya başlandı. Yani böyle bir küstahlığı kim yapmış olabilir, merak edilen buydu. Bu belirsizlik, bir süre sonra hararetini kaybetti ve blog yazıları eskisi kadar merak edilmez oldu.

Edebiyat, anavatanına yani dergilere yeniden dönmeye başladı

Şiirin konuşulduğu internet ortamları arasında nedense Facebook etkisi çabuk geçti. Şimdi Twitter revaçta. Bakalım, onun sonu ne olacak? Fakat olumsuz, insanlarda tiksinti dışında bir şey uyandırmayan blog yazılarının esintileri Twitter’da inceden inceye devam ediyor. Noktalanmamış bir süreç bu.

Fakat bizim 2000-2008 arasında yaşanan hareketlilikten kastımız tabii ki bunlar değildir. Edebiyatın anavatanı dergiler olmuştur. Olmaya da devam ediyor. İnternet belki edebiyatın yeni vatanı olabilir diye düşünmek yersiz artık. Olup olamayacağı denendi ve neticede olmayacağı görüldü. İnternette en ciddi konular bile malayani bir şekilde ele alındı. Anlamından edildi, amacından saptırıldı. Bu yüzden olsa gerek 2015’e doğru edebiyat, anavatanına yani dergilere yeniden dönmeye başladı. Artık insanlar, internetten hangi şairin ne söylediğini veya ismi belirsiz bir kişinin hangi şair veya dergi için neler uydurduğunu merak etmiyor. En hararetli, en küfürlü, en saldırgan veya eğlenceli yazılar bile takipçi bulamıyor veya ciddiye alınmıyor. Onun yerine okuyucular, dergilerden mısra seçmeye, yazı okumaya veya eleştirileri takip etmeye koyuldu. Dergi eleştirileri bile internet ortamında kaale alınmaz oldu. Bu yüzden bir dergiyle ilgili başka bir dergide çıkan bir eleştiri veya değerlendirme yazısı daha çok heyecana sebep oluyor.

Kaynak: Dunyabizim

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23