Bugün (11 Şubat) gazetemizin Okur Postası sayfasında Betül Dağüstün'ün kaleme aldığı 'Cemaatin bitmeyen planları' başlıklı yazısı Cemaat'in nasıl büyük bir tezgaha geldiğini konu ediyor...
Duyumlara göre seçim günü Gülen grubu bir komplo daha devreye sokmaya hazırlanıyor. Kararsız olan seçmeni etkileyerek, o bölgede en çok oy alabilecek olan ikinci güçlü adaya seçmenleri yönlendirmek. Bunun için de binlerce kişi ile çalışmalar yapmakta. Seçim günü seçmenleri tuzağa düşürmek için çalışacak kişiler cemaatin içinden mi yoksa o bölgede oy oranı AK Parti’den sonra gelebilecek malum parti yandaşlarından mı seçilecek göreceğiz.
Bana kalırsa bunu yaptırabilecekleri, yine bana göre “vatan hainlerini” bulmakta zorlanmayacaklar. Vatan haini diyorum, çünkü bu, vatana ihanettir.
Benim burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var ki CHP’nin bu oyuna gelip, bu durumu kendi menfaatleri için kullanmaması. Eğer menfaatlerine yenik düşerse bunun bedelini siyaset hayatıyla çok ağır öder. O yüzden de iktidar partisi olan AK Parti çok dikkatli olmalı, bu duyumları çok ciddiye almalı.
Peki din işlerine soyunanların, “Hizmet için varız ve hizmet için çalışıyoruz” diyenlerin siyasetle ne işi var? Siyaset yapmak isteyenler neden Amerika’dan ülke yönetmeye kalkışıyor? O kadar yönetme becerileri büyükse buyursunlar gelsinler Türkiye’den Amerika’yı yönetsinler de biz de görelim.
Cemaat aslında büyük bir tezgâha geldi. Dış güçler tarafından devletimizi, özellikle korkulu rüyaları olan Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek için maşa olarak kullanıldı. Planda darbe girişimi başarılı olacak ve hükümet ile Cemaat bir birlerini yiyecek, bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı. Cemaat bu durumda masum mu? Asla değil.
Başbakanımızın yaklaşık iki ay önce, “Elimde öyle bir dosya var ki açıklarsam yer yerinden oynar” dediği dosyanın Cemaatle alakalı olduğunu artık biliyoruz. Başbakan’a Allah öyle bir yardım etti ki, Cemaati bitirecek hamle en tepe noktasından kendi içlerinden geldi. CIA, İsrail ve Vatikan bağlantıları bu dosyada yer alıyordu. Hem de kasetlerle desteklenmiş bir vaziyette. Sonrasında yıllarca devletin içine ve her birimine özenle “sızdırılarak” yerleştirilen bu kişiler nihayet 17 Aralık günü darbe girişimini başlattılar. Sonrası malum. (“Sızıntı dergisi” adı da tesadüf mü merak ediyorum.)
En üst düzeyde korunan bir Başbakan’ın odasının içine bile rahatça “sızıp” dinleme cihazı yerleştiren korumalar olursa, elbette böcek diye tabir edilen cihazları da bulamazlar. Başbakan’ın şüphelenip MİT elemanlarına odasını aratmasıyla tüm gerçek ortaya çıktı. Vay ki ne vay! Başbakanımızın en yakının da ve hatta burnunun dibinde onu koruduğunu sandığımız kişiler bile birilerinin ajanıymış. Şükretmek lazım ki canına kastetmediler.
Birileri artık bu olanları tüm çıplaklığı ile açıklamalı. Halk olarak bizler artık bu ihanete dur denmesini ve gerekenlerin bir an önce yapılmasını istiyoruz.
İçimizde hatta sinemizde büyüttüğümüz, dini Cemaat misin, siyasi bir hareket misin, seçilmiş bir oluşum musun, din adamı mısın yoksa bir siyasi misin? Sıfat bulmakta zorlandığım, kimsin ve nesin sen? Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Cemaatin içindeki gerçek inananların ve masum insanların bir an önce bu örgütten kendilerini sıyırmasını istiyorum.
Bu ülke ve bu millet, adı her ne ise bu tehlikeli oluşumun tuzağına düşmedi. Yüce Allah oyunlarını, beddualarını onlara geri çevirdi.
Betül Dağüstün / YENİ AKİT OKUR POSTASI
