• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Bir Akit okurundan Başbakan'a teşekkür mektubu

Yeniakit Publisher
2014-04-04 10:39:00 - 2014-04-04 11:03:13
Bir Akit okurundan Başbakan'a teşekkür mektubu

"Ben tarih bilmiyorum. Ben siyaset de bilmiyorum. Üniversite bile okumadım. Lise mezunuyum... Harcanan gençlerdenim. Bu harcanan gençler kim midir? İmam Hatiplilerdir. Ben İmam Hatipliyim. Sadece İmam Hatipli..." diyen Akit okuru Meryem Beyza, bugünkü gazetemizde yayımlanan mektubunda bakın Başbakan Tayyip Erdoğan'a hitaben neler yazdı...

BAŞBAKANIMIZA AÇIK MEKTUP

Başbakanım... Bu teşekkürü size bir borç bilirim. Ben tarih bilmiyorum. Ben siyaset de bilmiyorum. Üniversite bile okumadım. Lise mezunuyum. Çoğu kişiye göre vasıfsızım. Aslında sadece bir ev hanımıyım. Evliyim, Allah bağışlarsa iki de çocuk annesiyim. Ben, harcanan gençlerdenim.

Evet, harcanan gençlerdenim. Bu harcanan gençler kim midir? İmam Hatiplilerdir. Ben İmam Hatipliyim. Sadece İmam Hatipli... Üniversite sınavında bile bölüm kısmında yazdığı gibi; sadece “İmam Hatip”li...

İmam Hatiplere gideceğimiz zaman henüz 14 yaşındayken, omuzlarımız daha bir dik durmaya başlamıştı sanki. Gençtik, cahildik ama artık İmam Hatipliydik. Kimilerinin korkulu rüyası, kimilerinin hayran olduğu gençler olacaktık. Bu onuru yaşama sırası bizlere gelmişti. Bayrağı devralıyorduk. Diğer gençler gibi olmayacaktık. Çok farklı ve özeldik. Tıpkı siyahın içinde ki beyaz gibi... Tıpkı bir kardelen gibi...

Başörtüsü sokaklar hariç (ne derece hariç bilemiyorum) her yerde utanmamız gereken bir şeydi. Oysa İmam Hatip; aynı durumda olan onlarca gencin birbiri ile buluşma, birbirlerinden güç alma yeriydi. Abdestli namazlı, imamlar, hatipler, doktorlar, öğretmenler, mühendisler ve daha neler neler olacaktık...

Ne kadar da güzeldi dışarıdan. Katsayı problemi vardı, başörtüsü yasağı vardı. Ama olsun! Bizim imanımız gibi kuvvetli umudumuz vardı. Biz mezun olana kadar yasaklar da kalkacaktı...

Annelerimizden bu yana süregelen bir durum olsa bile bizim mezuniyetimize kesin kalkacaktı. Her gelen öğrenciye söylenirdi bu. “Siz mezun olana kadar yasak kesin kalkacak.” Ama bir türlü olmazdı. Masalımız vardı hep birlikte uydurduğumuz ve umutsuzca söylediğimiz...



Bunun sadece bir masal olduğunun en büyük şahitleri de şüphesiz öğretmenlerimizdi. Yılda kaç öğrenci gelir, kaç öğrenci giderdi ellerinin arasından... Olağan bir hal olsa gerek; ilk onlar kaybetmişlerdi bu masala olan inançlarını.

Üniversite bu kadar şart mıydı diye sitem etmek geliyor içimden. Bu kadar boş, bu kadar amaçsızca geçen onca “eğitim öğretim yılı” için. Bizler o binalara girdiğimizde gençliğin verdiği gereksiz işlerin peşinde değil, dünyalık bir diploma peşinde değil, dinin emrettiği doyumsuz gençliği yaşamış olmalıydık. Biz ne öğrenciydik ne de serseri. Düşünüyorum da... Ya biz neydik?

İdealist öğretmenlerimiz vardı, Allah onlardan razı olsun. Ders anlattığı için komik duruma düşen, kendi kendine çırpınıyor diye dalga geçilen... Hayır biz nasıl bir ülkede yaşıyorduk ki onların söylediği olumlu düşünceler bile saçmalık olarak algılanıyordu? Düşünüyorum, bir mantığını bulamıyorum.

Galiba o günleri hatırladıkça içim yanıyor demek istiyorum ben. Neden bizler ayrıcalıklı değiliz? Ama hani öyleydik? Hani onurluyduk biz! Neden kandırdılar bizi? Ya da kim kandırdı? Fikir üreten insanların olması nasıl olur da tuhaf olabilirdi?

Çok şükür ki, hâlâ gencim. İdeallerim ve hedeflerim var hâlâ. O kadar yılın sonucunda şöyle bir problem oluştu bizlerde. Bizler, o onurlu İmam Hatipler, üzerlerimizde ölü toprağı kaldı sanki... Biliyorum, sadece silkelenmeye ihtiyacımız var.  Ama kolay olmuyor nedense. Sebebi kurduğumuz hayatlarımızdır belki.

Evliliklerimiz, çocuklarımız, eşlerimiz ya da “artık bizden geçti”lerimizdir. Sebebi kavram kargaşalarımızdır belki. Lise mezunuyum dediğimizde “Aslında okuyacaktık da... Yasak vardı da... Katsayı vardı da...” derken o günler rüyaymış gibi hissetmemizdendir... Sanki tembelliğimize bahane uyduruyor gibi hissettiğimizdendir. O günlere biz bile inanmıyoruzdur belki. Sahi öyle bir şey vardı değil mi? En verimli olması gerekirken, bomboş geçen güzel zamanlarımız oldu bizim değil mi?



Bizi ezdiler! Bizim psikolojimizi hedef alıp, bozdular! Bizi aptal yerine koydular! Bizlere adını eğitim öğretim hayatı koydukları en güzel yıllarımızda öğrenmemeyi öğrettiler! Yıllarca aynı konuyu görerek, o konuyu bile öğrenememeyi öğrettiler! Bize her şeyin boyumuzdan büyük olduğunu, karışmamamız gerektiğini öğrettiler! Medya sorgulanmaz, ne duyduysan o dediler!

Düşünüyorum da, aslında biz şanslı bir nesiliz galiba.

Çünkü şimdi siz varsınız, Sayın Başbakanım. Benim küçük aklımın ve de bilgimin yettiği kadarıyla söylüyorum. Şimdiye kadar mükemmel bir zeka ile hazırlanmış büyük ve çirkin bir tuzağın içindeydik. Görmüyor, algılamıyorduk. Gerek görmüyorduk ki. Koyun sürüsü gibiydik. Ama siz... Siz bu ülkeyi o kadar değiştirdiniz ki, biz o günleri sadece kötü bir rüyaymış gibi hatırlıyoruz. Hatırlayınca içimizi acıtıyor, Olsun! Bizler harcandık diyoruz, Olsun! Herkesin canları sağolsun. Siz bizim gözlerimizi açtınız. “Hayır! Bu böyle olmak zorunda değil!” dediniz ve “Usta”ca hazırlanmış bir yöntemle bizi bu saçmalıkların içinden kurtardınız. Yaptığınız yollar, maddi kazançlar vs. benim umurumda bile değil. Basit düşünüyorum. Siz bize insan olduğumuzu yeniden hissettirdiniz.

Sizlere yapılanları gördükçe önceleri çok yandı içim. Ne kadar üzgün ve yorgundunuz. Leke atmak istediler, sizi alıp bizi tekrar karanlıklar içinde bırakmak istediler. Boş boş bakalım, içimizdeki gücü hissetmeyelim istediler. Olmadı, elhamdülillah. Artık o sessiz kuzular yok karşılarında, bizi güdemezler. Artık değerli hisseden insanlar var. Artık doğru mu değil mi diye sorgulayan genç bir nesil var.  Sizin “One minute” dediğiniz gibi biz de diyoruz şimdi. “Bir dakika durun! Artık olmaz. Bizi o çukura tekrar atamazsınız!”



Benim derdim başörtüsüydü. Sizden önceki katı ve gereksiz kurallardan benim hayatıma yansıyan kısmı bu olmuştu. Size başörtüsü yasağını kaldırmak yetmedi, katsayı problemini düzeltmek de yetmedi, küçücük çocuklarımıza bile onurlu insanlar olsunlar diye İmam Hatipli olma imkânı verdiniz. Azla yetinmeyip hep en iyisini yaptınız.

Hayatın her alanında insana değer verdiniz. Hiç kimse yoktur ki sizden sonra hayatı kolaylaşmış olmasın. Bir başbakan ancak bu kadar kucak açabilir milyonlarca insana. Başımız sıkışsa sizi arayabilirmiş gibi hissetmek bile güven duymamıza, sizi sevmemize yetiyor. Ulaşılmaz değil, tam tersine sanki bana ulaşın diye bekliyor gibisiniz.

Hayır, hayır, biz şanslı bir nesiliz.

Teşekkür ederim Başbakanım. Sizi görmek henüz kısmet olmadı ama izlerken dahi size bakıp güçlü hissediyoruz kendimizi. Milletinize verdiğiniz değeri kilometrelerce uzaklardan hissedebiliyoruz. Bu bile yeter.

Rabbim yolunuzu açık etsin, sizi korusun. Anlınız her daim AK olsun inşallah. Amin.

Meryem Beyza / Akit Gazetesi

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23