30 Ağustos Anadolu'nun değil, aslında İzmir'in kurtuluşu
Gazetemiz yazarlarından Abdurrahman Dilipak 2010 senesinden kaleme aldığı yazısında 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmıştı.
İŞTE DİLİPAK'IN O YAZISI:
30 Ağustos’u da geride bıraktık. Artık 30 Ağustos’lar, Yunan’ı denize döktüğümüz gün olarak hatırlanmıyor. Askerlerin görev değişikliği günü olarak hatırlanıyor. Zaten “Yunan’ı denize dökmek” hikaye. O bir “Müthiş Türkler efsanesi”. Mustafa Kemal’in de dediği gibi “Geldikleri gibi gittiler.” İlk kurşun da “Müthiş Türk efsanesi” idi. Zaten atılan kurşun ilk kurşun olmadığı gibi, Osman Nevres (Hasan Tahsin) de Türk değildi. İlk kurşun o tarihte, İzmir’de Yunan’a karşı değil, daha önce Hatay-Dörtyol’da Fransızlara karşı sıkıldı. İlk kurşun anıtı İzmir’e CHP’lilerin bir armağanı. Ne Kurtuluş Savaşı İzmir’de Yunan işgalinin başlaması ile başladı, ne de son kurşun Yunanlılar giderken sıkıldı.
30 Ağustos’ta aslında Anadolu’nun kurtuluşunu değil, Yunan’a karşı kazanılan zaferi kutluyoruz. Asıl kutlamanın 2 Ekim’de yapılması gerek aslında ama, kimse o tarihi hatırlamıyor bile.
2 Ekim’i de kutlamayız, çünkü 2 Ekim’de (kimine göre 4 Ekim, ya da 2 Ekim’de çekilmeye başlamışlar, 4 Ekim’de çekilme sona ermiş.) Tek kurşun bile sıkılmamış. İngilizler “Biz gidiyoruz”, demiş ve gitmişler. İstanbul’a girip yönetimi devralacak kimse yok ortalıkta; ancak 2 gün sonra 6 Ekim’de Selahattin Adil’in çevreden topladığı, asker elbisesi giydirilmiş vatandaşlar, vilayete gelip göndere bayrak çekmiş. Daha sonra da Anadolu’dan gelen birlikler İstanbul’a girmiş. Resmi tarih kitaplarında yazmaz bunlar.
Neyini kutlayacaksınız bunun. Ama yine de 6 Ekim İstanbul’un kurtuluşu diye kutlanır.
Mustafa Kemal yok ki orada o zaman. İtilaf Devletleri donanmaları 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’na dayanarak 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa önlerine demirleyip İstanbul’a girdiler. Fiilen gerçekleşmiş olan işgal, 16 Mart 1920 günü resmi işgale dönüştü. İmzalanan Lozan Antlaşması gereğince de düşman askerleri altı hafta sonra İstanbul’dan ayrılacaklardı. 4 Ekim 1923 günü şehirden ayrıldılar.
Şimdi 88 yıl sonra İzmir’in kurtuluşunu kutluyoruz. Dikkat: Son düşmanın ülkeyi terketmesini ya da en büyük ilimiz olan İstanbul’un kurtuluşunu değil.
Zaten Kurtuluş Savaşı dediğin ne ki! Çete savaşlarını saymazsanız, hükümet kuvvetlerinin yönettiği 1.-2. İnönü (1. İnönü Savaşı tartışmalarıdır), Eskişehir-Afyon bölgesinde mevzi çatışmalar, Sakarya Meydan Muharebesi ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi.
Ankara için “İrtica ile mücadele istila ile mücadeleden daha zor ve elzem bir hadise” idi. Bursa kalesinde o günlerde dikilen bir taş sutun hâlâ tarihe tanıklık edercesine orada durmaktadır.
Sonuçta Mustafa Kemal’in dediği gibi, İstanbul’dan “Geldikleri gibi gittiler”. Hem de tek kurşun sıkmadan. Yunan’ı denize dökme konusu da artık pek konuşulmuyor. Getirenler, getirdikleri gibi götürdüler Yunan askerlerini sonuçta.
26 Ağustos 1922’de Afyonkarahisar-Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz , 9 Eylül 1922’de İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasıyla sonuçlanır. Başkomutan Meydan Muharebesi, Kütahya Dumlupınar yakınında 30 Ağustos 1922’de Türk ve Yunan orduları çıkan çatışmayla başlar. Burada ilginç olan 26 Ağustos ile 9 Eylül arasında 14 gün var. Kütahya’dan İzmir’e 450 km.’lik bir mesafe var, düz gidilirse. Yol yok. Motorize değiller. Askerler süvari ya da yaya. Bir günde en çok teçhizatlı bir birliğin o günkü şartlarda hiç dinlenmeden yol alması halinde en fazla günde 30 km. yol katetmesi mümkün.
Ortada mucizevi bir durum olduğu hemen görülüyor. Ya da Afyon-Kütahya bölgesindeki çatışmaların dışında zaman kaybına sebeb olan bir savaş olmadı. Yunan tabana kuvvet kaçtı, bizimkiler kovaladı. Yoksa Sakarya’daki bir çatışma tek başına, bir boğazda 22 gün ve 22 gece sürdü.
Mesela 26 Ağustos gecesi başlayan çatışma, 5. Süvari Kolordusu Ahır Dağları üzerindeki Yunanların gece savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan hatlarının gerisine intikale başlamıştır. İntikalin bütün gece sabaha kadar sürmesi sonucu, bu cephede ileri harekâtın bir gün sonra başladığını gösteriyor. 27 Ağustos sabaha karşı Tınaztepe, Erkmentepe ve Kurtkaya tepesinin düşürülmesi neticesinde 4. Piyade Tümeni’nin dağılması, 1. Piyade Tümeni’nin ağır kayıplarla geri çekilmesi Yunan cephesinin 27 Ağustos öğle saatlerinde tamamen çökmesine yol açmıştır.
Peki bu savaşta kaç şehid verdik? Kaç yaralımız var? Mesela Sakarya’daki durum meydanda. 100 km.’lik bir alanda meydana gelen savaşta bizim tarafın şehid sayısı 5.700, yaralı 17.700, tutsak 415 idi. 9 Alay komutanı öldü. Yaralılar, Yunan ordusunun kaybı subay ve er olarak 15.000 ölü verdiler. Yaralı sayısı 25.000 kadardı. Burada Yunan ordusunun askerinin üçte birini kaybettiği hesaplanıyor. Bizim toplam muharip mevcudumuz 88.000 piyade, 12.000 süvari ve 137 top idi.
Bu savaş 9 Eylül’de İzmir, 17 Eylül’de Bandırma’dan kalan Yunan birliklerinin tahliyesi ile son bulmuştur. Aynı gün 9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki (Soydemir) komutasındaki 2. Süvari Fırkası, ardından Mürsel (Bakü) komutasındaki 1. Süvari Fırkası birlikleri İzmir şehrine girmiştir. Albay Reşat (Çiğiltepe) hikayeleri üzerine tarih bina ediyoruz bu arada. Mustafa Kemal, Albay Reşat’a tepenin alınmasını emreder.
Keşke tarihi, övgü ya da sövgü kitabı olmaktan çıkartıp, kahramanlar üretme aracı yapmadan, efradına cami, ağyarına mani bir anlayışla olduğu gibi anlatsak. Yunan hükümetinin kendi çocuklarına anlattığı tarih böyle değil.
Yunanların İzmir’de denize dökülmesinden sonra Fahrettin Paşa komutasındaki Türk Süvari birliği hızla Çanakkale’ye doğru ilerlemeye başladı ama, bu taarruz durduruldu. Bundan sonraki gelişmeleri biliyorsunuz. Anadolu’nun işgalinin sonuna gelinmedi ama, biz 30 Ağustos’u kutlamaya devam ediyoruz.
Mustafa Kemal İzmir’e geldikten sonra, meraklıları ilk birkaç gününü izlese iyi ederler. Ben olaya sadece, bir de farklı açıdan bakmak istedim.
Selam ve dua ile.
(Abdurrahman Dilipak, Vakit, 31 Ağustos 2010)
www.yeniakit.com.tr