• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

27 Temmuz 2024: Günün Âyet ve Hadisi

Yeniakit Publisher
2024-07-27 05:54:00 - 2024-07-27 05:57:12
27 Temmuz 2024: Günün Âyet ve Hadisi

Sizler için hazırladığımız 'Günün Âyet ve Hadisi' ile 'Günün 'Sözü' ile 'Kıssadan Hisse'yi istifadelerinize (27 Temmuz 2024) sunuyoruz...

VAHYİN DİLİNDEN



كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِؕ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَؕ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ

Esirgeyen, bağışlayan Allah'ın adıyla

"Herkes ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir.
Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur.
Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir."


(Âl-i İmrân Suresi - 185)         (Meâl Kaynak: Diyanet İşleri başkanlığı)

TEFSİRİ: 

Bu âyet de Uhud Savaşı’nda başlarına birçok sıkıntı gelmiş olan müminleri teselli etmekte ve münafıkları kınamaktadır. Çünkü müna­fıklar, Uhud Savaşı’nda şehit olanlar kendileriyle istişare etselerdi onlara selâmet yolunu göstereceklerini ve onları ölümden kurtaracaklarını iddia ediyorlardı. Bir kısım müslümanlar da dinleri ve vatanları uğrunda savaşa çıkmış olan müminlerin böyle bir yenilgiye uğramalarına hayret ediyor ve bunun Allah’ın kendilerini yardımsız bırakmasından kaynaklandığını sanıyorlardı. Ancak önceki âyetler durumun öyle olmadığını açıkça ortaya koydu. Çünkü o âyetlerde, şeytanın ganimet toplamak için nöbet mahallini bırakan müslümanları aldatıp ayaklarını kaydırdığı (3/155), bununla birlikte bu sıkıntıların da yine Allah’ın iradesi dahilinde ve müminlerin münafıklardan ayırt edilmeleri için meydana geldiği (3/166, 167), ayrıca bu yenilginin sonraki savaşlar için bir ders olması gibi daha başka hikmetlerinin bulunduğu bildirilmişti.

Yine daha önce geçen âyetlerde yüce Allah müminlerin şehit olmalarının üzülmeyi, münafıkların sağ kalmalarının da sevinmeyi gerektiren bir durum olmadığını, kim olursa olsun eceli geldiğinde öleceğini haber vermişti. Bu âyette ise daha kapsamlı bir ifade ile her canlının ölümü tadacağı, ancak Allah yolunda gayret gösteren şehit veya gazi olan müminlerin mükâfatlarının kıyamet gününde verileceği belirtilmektedir. Yani nasıl olsa her canlının âkıbeti ölümdür. Bugün ölmezse yarın ölecektir. O halde müminler, münafıkların propagandalarına aldanıp da şehit vermelerinden dolayı fitneye düşmemeli ve Allah’ın yardımı hakkında yanlış düşüncelere kapılmamalıdır.

Bazı âlimler nefsin “ruh ve zat” anlamına geldiği gerekçesinden ve “Herkes ölümü tadacaktır” meâlindeki bu âyetten hareketle ruhun ölmeyeceği kanaatine varmışlardır. Çünkü tatmak bir hayat eseri olup tatma anında tadan kimsenin diri olmasını gerektirir. Buna göre âyetten anlaşılan şudur: Ruh ve beden ayrı ayrı varlıklar olduğu için bedenin ölmesiyle ruh ölmeyecektir; diri ve bâki olan ruh (nefis), bedenin ölümünü tadacaktır. Bu görüşte olanlar, âhiret kavramını da ruhun ölmezliği prensibine dayandırarak, âhiret hayatını ruhsal bir hayat şeklinde düşünmüşlerdir. Başka birçok müfessir ise bu yorumun bir zorlama olduğunu ileri sürerek “Her nefis ölümü tadacaktır” meâlindeki cümlenin, “Her nefis ölecektir” anlamına geldiğini söylemiştir (Elmalılı, II, 1244).

Elmalılı’ya göre ölümden sonra nefis ve ruhun büsbütün yok olmayıp bir süre daha kalabileceği başka delillerle sabit ise de genel anlamda bütün ruhların ölmez olduğu iddiası ne aklen ne de naklen sabittir. Ancak, “Her nefis ölümü tadacaktır” hükmü de genel anlamda cârî olmayıp bunun da istisnaları vardır. Nitekim Zümer sûresinin 68. âyetinde sûra üflendiği zaman göklerde ve yerde ne varsa hepsinin öleceği, ancak Allah’ın, dilediği kimselerin ölmeyecekleri bildirilmiştir. Bu sebeple göklerde ve yerde meleklerden ve ruhlardan diri kalanlar olacaktır (II, 1244 vd.).

Süleyman Ateş, İbn Kayyim’in ruhun ölmezliğini aklî ve naklî kanıtlarla ispata çalıştığını naklettikten sonra şöyle der: “Ruh yaratılmıştır, evveli vardır ama sonu yoktur. Ruha ölümsüzlük verilmiştir. Beden içinde olgunlaşan ruh, bedenden ayrıldıktan sonra varlığını korur, dünyada yaptığı işlere göre ya güzel yerlerde bulunur veya bir süre azap çeker. Kıyamet gününde ruhlar tekrar bedenlere sokulup haşrolunurlar. Âyet ve hadislerden anladığımız budur. Gerçeği Allah bilir” (II, 155; nefis hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/1).

Yapılan iyi veya kötü işlerin bütün karşılığını dünyada iken almak çok zaman mümkün olmayabilir. Meselâ şehitlerin mükâfatlarını dünyada almaları mümkün değildir. Asıl mükâfat veya cezalar âhirette eksiksiz olarak ödenecek ve ebedî mutluluk veya bedbahtlık orada olacaktır. Dünya geçici olduğu için dünyada alınan karşılıklar da geçici ve aldatıcıdır. Bu yüzden âyette “Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir” buyurulmuştur.

Bir kimsenin dünyada bolluk ve refah içinde yaşaması onun kurtuluşa erdiği anlamına gelmediği gibi fakirlik ve yoksulluk içerisinde yaşaması da onun yanlış yolda ve Allah’ın yardımından yoksun, bedbaht biri olduğunu göstermez.

Asıl kurtuluş ve mutluluk âhirette cehennem azabından kurtulup cennet nimetlerine erişildiğinde gerçekleşecektir. Âhiret hayatı kalıcı ve sürekli olduğu için Hz. Peygamber kişinin cennette sahip olacağı en küçük bir yerin fâni olan dünyadan ve orada bulunan nimetlerden daha hayırlı olduğunu bildirmek üzere şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin kamçısının cennette işgal edeceği az bir yer, dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır!” (Buhârî, “Cihâd”, 73; “dünya hayatının geçici menfaatleri” konusunda ayrıca bk. Âl-i İmrân 3/14).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 730-732

 

ALLAH RESULÜ'NDEN (Sallellahu Aleyhi ve Sellem)  



“Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’dan kork. Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün. İnsanlarla güzel geçin!”
(Tirmizî, Birr 55)

HADİSİN AÇIKLAMASI: 

Hz. Peygamber’in özlü sözlerinden biri olan hadis, “Nerede (ve nasıl) olursan ol, Allah’tan kork” cümlesinden dolayı, burada zikredilmiştir.

Takvâ, Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmakla gerçekleşen ve dinin temeli olan bir ilkedir. Buna Allah saygısı, Allah korkusu da denir. Takvâ çeşitli derecelere ayrılmaktadır. En alt tabakası, şirkten uzak kalmak, en üst derecesi ise, Allah’dan başka her şeyden (mâsivâ) yüz çevirmektir. Takvânın birbirlerinden farklı dereceleri bulunmaktadır.

Ancak onun tabiî sonucu ilâhî murâkebe altında olduğu bilinci ile hareket etmekten ibârettir. Takvâ, yalnızlıkta, toplum içinde, belâ ve musîbet anında, bolluk ve refahta yokluk ve darlıkta, hâsılı her durumda Allah’a karşı saygılı olmak, sürekli uyanık, dikkatli ve şuurlu bulunmaktır.

İnsanlarla güzel geçinmek, ahlâkî olgunluğun ve murâkabe şuurunun günlük hayattaki ve beşerî ilişkilerdeki sonucu olmaktadır. Bu uygulamanın ölçüsü de Peygamber Efendimiz tarafından, başkalarının kendisine yapmasını istemediğini onlara yapmamak şeklinde belirtilmiştir.

HADİSTEN ÇIKARMAMIZ GEREKEN DERSLER

1- İyilikler kötülükleri ya büsbütün ortadan kaldırmak ya da iyiliğe dönüştürmek suretiyle yok eder.
2- Güler yüz göstermek, zarar vermemek, iyiliklerin yaygınlaşmasına gayret etmek ve kendisine yapılmasını istemediğini başkalarına yapmamak, insanlarla güzel geçinmek demektir.
3- Takvâ ya da Allah’a karşı saygılı olmak, müslümanı her türlü kötülüklerden koruyacak üstün bir meziyettir.
4- Her yer ve şartta Allah’a karşı saygılı olmak, murâkabe şuurunun göstergesidir.
 

GÜNÜN SÖZÜ: 



KISSADAN HİSSE:

MİNİK KUŞUN ÖĞÜDÜ

. Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı:
- Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz.
Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm.
Dinle, 
birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!"

Avcı şaşırmıştı. ikinci öğüdü isteyince küçük kuş:

- Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi.

Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş:

- Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş,
biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir
inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden
kaçırdın...

Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah
vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı.

Kuş:

- Ne oldu? diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak
söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu
öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on
dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa
benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!

Avcı utanmış başını yere eğmişti.

- Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi.

Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan
gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:

- Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttunmu ki üçüncüsünü
istiyorsun?..

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Eyup

Hz. Peygamberimizin hadisi şerifini yazan kişi. "Hz. Peygamberin özlü sözlerinden biri". Diyerek başlamış cümleye. Ey kişi Hz. Peygamberimizin özsüz sözünümü gördün. Rabbimiz onun için " O hevasına göre konuşmaz". Buyuracak sende böyle Hadis açıklayacaksın. Çok yazık çok.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23