• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Özcan
Mustafa Özcan
TÜM YAZILARI

Zengilerin dirilişi

18 Haziran 2014
A


Mustafa Özcan İletişim: [email protected]

Küçük Bush’un Irak’ı işgal ettiği günlerde, Amerikalı tarihçi Paul Kennedy yazdığı bir makalede Ortadoğu’da İngiliz işgalinin parantez olarak kaldığını ve tarihçi gözüyle Amerikan işgalinin de bundan farklı olamayacağını ifade etmiştir. Nitekim öyle de olmaktadır. Büyük Selçukluların uzantısı olan Zengiler hanedanlığı ve Musul Atabeyleri İmadüddin ve Nureddin Zengi, Haçlı Savaşları karşısında yeni bir fütuhat hareketi ve dönemi başlatırlar. İslam alemi onlara kadar çöküntü halini yaşamaktadır. 1095 ile 1160 tarihleri arası, kaybedilmiş kargaşa yıllarıdır. İlk kez Müslümanlar İmadüddin ve Nureddin Zengi ile bellerini doğrulturlar. 1160 tarihlerinden itibaren inisiyatif Müslümanların eline geçer ve zafer burcuna ulaşırlar. Bunun sonucunda 1187 tarihiyle birlikte Müslümanlar gözlerinin nuru Kudus’ü yeniden geri alırlar. Haçlıların yenilmesinde ve Kudüs’ün geri alınmasında Musul bir milat ve başlangıçtır. Şimdi Musul üzerinden batan tarih, gömülü olduğu yerden yeniden doğuyorTarihin gömüsü keşfedildi ve ortaya çıkarıldıMusul’un tarihi ve coğrafi hattında ve simetrisinde kardeş şehirler bulunuyor. Musul, Halep ve Trablus hattı bu kardeşler şehirler hilalini temsil ediyor. Bu şehirler aynı zamanda günümüzde Tahran merkezli yeni Fatimi üssüne karşı direnen şehirler kuşağını  temsil ediyor.  Tahran’daki Yeni Alamut Şeyhinin  emrindeki Fatimiler çağın haçlılarıyla birlikte gizli kapaklı ittifaklarla İslam dünyasının hallaç pamuğu gibi savuruyor ve harim-i ismetini çiğniyorlar. Bu üçgenden, Talut, Davud ve Süleyman üçlüsünün zuhuruna paralel İmadüddin, Nureddin ve Salahaddin üçlüsü çıkmış ve iç gaile olan Fatimileri  bertaraf ettikleri ve tarihe gömdükleri gibi aynı zamanda Haçlıların şevketini de kırarak İslam’ın şanını yüceltmişlerdir.

¥

Nureddin Zengi ihlası ve samimiyetiyle hayatta iken ‘ölmeyen şehit’ unvanına mazhar olmuştur. Musul’da başlayan fetih ve inşa hareketi yeni halkalarla yoluna devam etti. Urfa’yı aşarak Halep, Halep’i aşarak Şam ve Şam’ı aşarak Kahire’ye kadar ulaştı. Böylece iç ve yan temizlikler üzerinden Haçlıları kıskaca aldı. Önce düşmanın iç çekirdeği ve kalesi olan Fatimi kaleleri açılmış ve aşılmıştır. Ancak düşmanın kalbine ulaşmak bu şekilde müyesser olmuştur. Şimdi de Musul tarih önünde bir kez daha düşerek; modern Fatimi çemberi ve koalisyonunda mühim bir gedik açılmıştır. Bu tali aşamalar 1187 tarihinde Hıttin’de finali beraberinde getirmiştir. Modern Fatimi üssünde veya üçgeninde Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut bulunuyor. Fatimiler, sonraki dönemlerde Safeviler aşamasından geçerek modern dönemde veliyyi fakih doktrini ile birlikte yeni Alamut coğrafyasına yeniden dönmüşlerdir. Ve dış Haçlı tehlikesine mukabil onlar da bir iç tehlikeyi temsil ediyor ve barındırıyorlar. Gazali’nin kendi dönemi için dediği gibi, bugün de yeni Fatimilerle mücadele İslam dünyasının esenliğinin kazanılmasında birinci öncelikli meseledir. Talimiyye/Batiniyye ile mücadele farz-ı ayn mertebesine ulaşmıştır. Farzı tamamlayan unsur da farzdır. İslam diyarlarını Yahudi ve Haçlı tasallutundan kurtarmak nasıl farz ise iç çekişme ile dış işgali kolaylaştıran yapıları da Nureddin ve Salahaddin’in yaptığı gibi hak ile yeksan etmek Müslümanların en birinci vazifeleridir. İç bütünlük ve huzur sağlanmadan dış işgallere karşı bünyeyi tahkim etmek mümkün değildir.

¥

Musul Atabeylerinin yerinde bugün Türkiye vardır. Türkiye de Osmanlı bakiyesi ve uzantısıdır. Aynı sorumluluk ve görev ona da taayyün etmiştir. İran 2003 yılında Irak’ta Kaide’yi Truva Atı olarak kullandığı gibi şimdi de IŞİD ve terör yaftası altında bölgedeki Şii hakimiyetini yaymaya çalışmaktadır. Terör yaftasıyla Türkiye gibi ülkeleri nötr hale getirmek istediği gibi Batı ile de ittifak zemini aramaktadır. İran, IŞİD meselesine Şii nüfuzunu yaymak için bir Truva Atı olarak bakmaktadır. Oysa ki Musul’dan A’zamiye’ye kadar Irak halkı bizim ortağımızdır. IŞİD arızı bir meseledir. Türkiye pekala kendi başına gelişmeleri sağlıklı olarak değerlendirebilir. Arap Baharı ile birlikte potansiyel olarak Halep üzerinden Deraa’ya kadar önümüz açılmıştır. Keza Sünni kabilelerin son hamlesi ile Musul üzerinden de A’zamiye ve Dicle’nin kuzeyi önümüze serilmiştir. Bu duruma ‘kime niyet kime kısmet’ derler. Nizamettin Taş bölgede yeni bir Çaldıran süreci yaşandığını ifade ediyor. İran Çaldıran’da ortak olarak gördüğü Kandil, Esat ve Maliki’yi ayakta tutmaya çalışıyor. Bir de aramızı Sünni kitlelerle bozmaya çalışıyor. Asla bu oyuna düşmemeliyiz.

Yahya Rahim Safevi tarihte üçüncü kez Akdeniz kıyılarına indiklerini söylemektedir. Öyleyse sevdiğim bir tabir olmamakla birlikte durumdan vazife çıkıyor. Bu bakış açısı ve buna bağlı eylemleri kendilerine değil bize meşruiyet sağlıyor. Bu planı tersine çevirmek boynumuzun borcu. Zaten bu  meşruiyeti bize İran temin etmektedir. Onlar Samarra’da, Şam’da, Necef ve Kerbela’da  türbelerin küresel bekçileri haline geldiler. Utanmadan türbe siyaseti güdüyorlar. Bizim neyimiz eksik? O topraklarda tarihimiz ve ecdadımızın hatıratı yok mudur? Kan, ter dökmemişler midir? Biz de bu süreci tersine çevirerek; neden birinci hamlede Ave halkada A’zamiye’ye, ikinci hamlede Kazimiye’den Ahmediye’ye ve üçüncü hamlede ise Beyrut’tan Tahran’a kadar uzanmıyor ve Buhari’lerin Tugrul Bey’in hatıratını canlandırmıyoruz? İslam’dan sonra bu bölgeyi ve İran’ı Türkler en az bin yıl yönettiler. Persler ise, bozgunculuklarıyla yönetme ehliyetlerini kaybettiler.

Musul kalkış noktasıdır. Batılılar Musul’un Fatimi kabzasından kurtulmasından sonra hilafet meselesini yeniden gündeme getirdiler. Müslümanların kaderi onları niye bu kadar ilgilendiriyor? Korkunun ecele faydası yoktur! Osmanlı’nın son önemlerinde Reşit Rıza yazmış olduğu Hilafet adlı eserinde Türk, Kürt ve Arapların kesiştiği bir nokta olarak hilafet merkezinin Musul’a alınmasını teklif etmiştir (El Hilafe, Reşid Rıza, Ez Zehra li’l İ’lam el Arabi, s: 86). Ben bunu sembolik bir mesele olarak görüyorum. Musul şehir olarak İstanbul’a biat eder. İstanbul başkentler başkentidir. Şehirlerin anasıdır. Bununla birlikte tarih battığı topraklarda harekete geçti, diriliyor. Musul Nureddin’in şehri olduğu gibi Tikrit de Salahaddin’in şehridir. Tarih durdurulduğu noktadan yeniden akışa ve kalkışa geçti. Tarih yazan topraklar ahirzaman coğrafyasında yeniden diriliyor. Rehberlik görevi Türkiye’dedir. Kaçtıkça tarih üzerine gelecektir. Tarihten ve görevden kaçılmaz.  

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23