• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Şimşek
Latif Şimşek
TÜM YAZILARI

Akit Medya’ya veda ederken

30 Ağustos 2024
A


Latif Şimşek İletişim: [email protected]

 

Veda yazısı yazmanın kolay olmadığını bu yazıyı yazmaya başladığımda anladım. Hangi gerekçe ile olursa olsun vedalar duygusaldır.

Evet! Bu yazıyla birlikte Yeni Akit ve Akit Tv ailesine veda ediyorum. 

Benim kararım. 

Şunu açıkça söyleyeyim ki yönetimle yaşanmış bir sorunum yok. Allah var ne bir kez yazılarıma müdahale edildi ne de Akit Tv’de yaptığım Dinamit Pragramı’na. Her zaman olduğu gibi özgürce yazdım ve konuştum. Akit Medya ailesi bu konuda desteklerini hiçbir zaman esirgemedi. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Peki niye veda ediyorum?

Kendimce nedenlerim var elbette. Belki biraz kafamı dinlemek istiyorum. 

 Heyecanımı kaybettim diyemem. Gazetecilik;  heyecanı asla bitmeyecek bir meslek. Belki bir parça ara vermek iyi gelecek. Meslek hayatım boyunca, yıpranmadığımı, kırgınlıklar yaşamadığımı söyleyemem. Ama bunlar her gazeteci arkadaşımın yaşadığı olağan şeyler. Hiçbir şey düşünmeden biraz tatil iyi gelecek eminim.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana hep olağanüstü dönemler yaşadı ve biz gazeteciler de bundan payımızı aldık. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları olağanüstü bir Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak Cumhuriyeti olağanüstü şartlarda kurdu. Atatürk’ün ölümünün ardından iktidarı ele geçiren İnönü döneminde ise olağanüstü bir despotluk süreci başladı. Rahmetli Menderes’in olağanüstü şartlarda iktidar olup yine olağanüstü bir tezgahla idam edilmediğini kim söyleyebilir. Ne utanç vericidir ki Menderes’in idamını savunan 27 Mayıs’ı meşrulaştıran gazeteciler de oldu.

1980’den sonrasını iyi biliyorum. Darbe ve ardından yine olağanüstü şartlarda kurulan Özal hükümetleri…  1990’larda Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan iktidarlarında Türkiye olağanüstülüğün kralını yaşadı. Gecelik faizlerin yüzde 9000’lere çıktığını da gördük, 28 Şubat gibi ucube bir dönemin içinden de geçtik. Türkiye Gazetesi muhabiri olduğumuz için Genel Kurmay Başkanlığı’nın kapısından içeri alınmadık. Biz içeri giremezken o sırada kimi gazeteci arkadaşlarımızın Çevik Bir’den şeref salonunda brifing aldığını da öğrendik. Bugün basın özgürlüğünün kişisel hakların olmadığını ileri sürenler, o günleri hiç yaşamamış gibi Sayın Erdoğan’a büyük haksızlıklar yapıyor. Erdoğan da olağanüstü şartlarda iktidara geldi ve bu olağanüstülük kaderi onun döneminde de bitmedi. Hatta en zorlu olağanüstülüklerin Sayın Erdoğan’ın döneminde yaşandığını söyleyebilirim. 15 Temmuz bunların zirvesiydi. Başka örnek vermeye gerek var mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan 2003-2024 arasında yaşadıklarının perde arkasını bir kitap olarak yazsa eminim bugün Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayanlar pişman olacaklar, okuduklarına inanamayacaklardır. Kim bilir belki Sayın Cumhurbaşkanı bir gün böyle bir kitabı kaleme alır. Bence almalıdır da. Türkiye’nin ne badirelerden, nasıl geçtiğini gelecek kuşakların da bilmeye hakkı var.

 İşte ben ve benimle aynı dönemi yaşayan gazeteci arkadaşlarımın hayatı da bu olağanüstü dönemlerde habercilik yapmaya çalışmakla geçti. Olağanüstü dönemlerin olağanüstü gazetecileri olmak zorundaydık. Hep; “Eğriye eğri doğruya doğru” diyen haberciler olmak istedik ama bunu her zaman başaramadık. Kim; “Başardım” diyorsa, yalan söylüyor.  Birilerinin ya yanındaydık ya da karşısında. Herkes aynı şeyi iddia edebilir. Ben de hep doğru tarafta olduğuma inanıyorum. İnandığım değerlerle, ilkelerle yol yürüdüm.  Habercilik serüveninde Kimi zaman hatalar, yanlışlar yapmışımdır ama kimseye iftira atmadım. Yalan haber yapmadım. Yanlışımı düzeltmekten ve özür dilemekten gocunmadım.  Kimse benim programlarımda cevap hakkını kullanmadığını iddia edemez. İddianın merkezinde kim olursa olsun cevap hakkına hep saygı gösterdim. Cezaevinden bana yazılan mektupları bile canlı yayında okudum.

Türkiye’nin olağanüstü dönemleri bundan sonra bitecek mi? Hiç sanmıyorum. Bir gün iktidar ve tüm muhalefet, kimlerin Türkiye’ye olağanüstü dönemler yaşattığı noktasında tam bir fikir birliğine varırsa, 1947’de Marshall Planı’yla vurulan prangalardan elbirliğiyle kurtulursa olağan dönemlere geçebiliriz.

İşte bizler de o zaman patronuyla, muhabiriyle, köşe yazarıyla ve emekçileriyle olağan dönemlerin gazetecisi olmaya başlarız. Gazetecilik, hiç kimse için gökten zembille inmiş bir kutsal değildir. Türkiye ne yaşıyorsa, gazeteci de onu yaşar. Benim için ülkemin ve milletimin çıkarları üzerinde bir kutsal olamaz. İnancımın ötesinde bir kutsal olamaz. Gazeteciliğin bir kutsalı varsa da bunlardan sonra gelir. Ülkemin ve milletimin değerleriyle, inançlarımla çelişen bir kutsallık yok hükmündedir.

Akit Ailesi’ne veda ederken, Akit Medya Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Nuri Karahasanoğlu ve Ali İhsan Karahasanoğlu Beylere, Serdar Uslu’ya, Murat Alan’a, Muharrem Coşkun’a, Akit Medya’nın vefakar tüm emekçilerine,  izleyicilerine ve okuyucularına bana karşı gösterdikleri hoşgörü ve tahammül için teşekkür ediyorum. 

Gazetecilik ayrılıklarla sonlanan bir meslek değildir. Habercilik her şart altında her zaman her yerde var olmayı gerektiren bir ruhtur. Ben de elverdiğince her zaman her yerde gazeteci kimliğimle var olmaya çalışacağım. Allah’a emanet olun. 

Saygı ve selamlarımla.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Yolunuz acik olsun !!

 yazik oldu ayrilmaniz ..

Ahmed YAHYA

GEÇ BULDUK,ÇABUK KAYBETTİK....
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23