• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Uzun ve Sağlıklı Yaşamanın Formülü!

31 Ağustos 2024
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Uzun yaşamın formülü nedir? Şimdilerde elinizi attığınız her yerde karşınıza bu formüle dair birbirinden farklı, tuhaf ve yer yer komik reçeteler çıkıyor. Bendeniz böyle reçetelere pek inanmam. Okurum, dinlerim, altında yatan amacı anlamaya çalışırım, ama inanmam.

Geçenlerde böyle bir habere denk geldim. Bir göz atayım dedim.

26 Ağustos 1912’de İngiltere’nin Liverpol kentinde doğan John Tinniswood 112. yaşını kutlamış. Etrafını kuşatan gazeteciler de merakla sormuşlar: Formülü nedir?

112’lik John cevap vermiş: “Niye bu kadar yaşadım, hiçbir fikrim yok. Özel bir sır falan bilmiyorum. Bence farklı birisi değilim.” Başkalarından çok da farklı olmadığında ısrarcı olan John, “Uzun ya da kısa bir yaşam sürebilirsiniz, bununla ilgili yapacak çok fazla şey yok.” demiş.

Her gün bir başka şeyin hayat kurtaran formülünü/ sırrını açıklayarak ünlerine ün katan, paraya para demeyen “formülcüler”, pek tabii böyle bir açıklamayı kolayca sindiremezler.

Mutluluğun da, başarının da, sağlığın da, genç kalmanın da, aile içinde huzurlu olmanın da, kendinizi sevmenin de bir formülü vardır onlara göre! Ve siz bu formülü öğrenmek için kanallarına abone olmayı unutmamalısınızdır!

****

Siz de fark ediyor musunuz bilmiyorum ama insanlarda bir formül bağımlılığı baş göstermiş durumda. En sıradan meselelerde bile insanlar hemen google’a girip “formül” bulmaya çalışıyorlar. Aradığı her formül de insanı müktesebatı belirsiz bir sosyal medya fenomenine (akıl hocası da diyebiliriz) yakınlaştırıyor maalesef.

Zygmunt Bauman, Akışkan Modernite kitabında, “akıl vermesi ve yol göstermesi için örnekler aramak bağımlılıktır!” demişti. Ardından, “ne kadar çok yaparsanız ona o kadar çok ihtiyaç duyar ve peşinde olduğunuz ‘uyuşturucu’dan her mahrum kalışınızda kendinizi daha mutsuz hissedersiniz” diye de eklemişti. 

Aklıma Kafka’nın distopik romanı “Dava” geldi... Kendini sıradan işine ve basit hayat standartlarına adamış, silik ve sıkıcı roman kahramanı Joseph K. bir gün işlemediği bir suçtan dolayı tutuklanıyordu. Mevcut durumdan kurtulmak için türlü çareler arıyordu. Bu arada sohbet ettiği rahip ona mealen, “çok fazla dış yardım arıyorsun” gibi bir şey söylüyordu. Bu söz çok önemli bence… 

İçinde bulunduğumuz yılların yaygın hastalıklarından biri de Kafka’nın ön gördüğü gibi “çok fazla dış yardım aramak” olabilir mi dersiniz? Dış yardım aramak ve bu arayışa bağımlı olmak!

Her bağımlılık benliği zayıflatıyor. Yardımı dışarda aradıkça kendi benliğinizi ihmal ediyorsunuz. Kendi üzerinizde başkalarını egemen hale getiriyorsunuz. Sonrasında bir yere başvurmadan hiçbir şey yapamaz hale geliyorsunuz! Şayet 112’lik john’da günümüz insanları gibi uzun yaşamın formülünü aramak gibi gayritabii bir arayışa girseydi, belki de Berlin Duvarı yıkılmadan çok önce ölmüş olabilirdi. 

Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay’ın babası meşhur gazeteci Ertuğrul Akbay’ın bir kitabı vardı. Adı: Yaş 75 Yolun Yarısı- Gençlik ve Sağlıklı Yaşam Sırları’ydı. Kitabın kapağında Akbay, bir spor aletinden baş aşağı asılarak ve elinde de bir halter tutarak poz veriyordu.  Dünyanın en ilginç coğrafyalarından çeşit çeşit beslenme ve diyet yöntemleri anlatılıyordu kitapta. Akbay kitabı yazdıktan altı yıl sonra 81 yaşında vefat etti. 

Yolun tamamının ne kadar olduğu bilinemeyeceğinden dolayı, “yarısı”nın tam olarak nereye tekabül ettiğinin tespit edilemeyeceğine dair görüş, bir kez daha teyit edilmiş oldu. 

Ceplerinde her meselenin formülünü taşıdıklarını iddia edenler yanılıyor olabilirler... Bazı konularla ilgili kesin sonuca ulaşılabilecek hiçbir formül yoktur belki de… Bazı şeyler bizim denetimimizin dışında ki süreçlere göre de şekilleniyor olabilir. Gücümüzün yetmediği, inisiyatifimizin olmadığı alanlar olduğu gerçeğini hatırlamakta fayda var. 

Kapitalizmin hayatla ilgili her şeyi formülize eden, her şeyi minik, konsantre ve baştan çıkarıcı haplar haline getiren ve kişiyi “hayatının efendisi” kılmaya dönük pazar anlayışı, hayatın kendine özgü doğasına pek uygun değil kanımca.

                ****

112’lik John’dan yola çıkarak bir örnek vereyim… Her köye gittiğimde, Gılgamış Destanı’ndan beri insanlığın yegane gündemi olan bu konu üzerine ister istemez düşünürüm.

Nasıl düşünmeyeyim ki?Biz de kapitalizmin her şeyi formülize eden doğasını içselleştirdik maalesef.  Dolayısıyla, 90’lık, 95’lik sağlıklı adamlar görünce- işin takdir boyutunu hesaba katmadan- bunun nasıl mümkün olduğunu merak ediyorsun…

Çünkü şöyle bir durum var.

Bu adamlar formülcülerin insanlara uzun bir hayatla ilgili yapmalarını söyledikleri hemen her şeyin tam tersini yaparak yaşıyorlar.

Mesela formülcüler “günde 10 bin adım atmadan, şu kadar egzersiz yapmadan kesinlikle olmaz!” diyorlar, ama bu adamlar yılın neredeyse dokuz ayını sedirlerinde oturarak hareketsiz geçiriyorlar.

Formülcüler, “ekmek kesinlikle yok” diyorlar, bu adamlar tokken zurna gibi bir lavaş sarıyorlar.

Formülcüler, “ tatlıyı kesinlikle hayatından çıkaracaksın” diyorlar, ama bu adamlar sırf çayla bile bir dünya şeker tüketiyorlar.

Ayakta namaz kılıyor, yürüyor, yer yer çalışıyor, hayatlarını şehirde formüllerle yaşayan bir ihtiyardan çok daha dinç bir şekilde sürdürüyorlar.

Böyle 95’liklerden birine bir defasında insanın kaç yaşında gerçekten ihtiyarladığını sormuştum. “Seksen yaşında” demişti. 

Belki de cevap, insanı kaygı duygusuyla sarmalayan, depresyon uçurumlarından baktıran bu tür formüllerde değildir. Yaşamın dikkate alınacak yanı, onun ne kadar uzun sürdüğüyle ilgili olmayabilir. Hayat hakkında odaklanılması gereken şey, ondan tatmin edici bir ısırık alıp almadığımız konusu değil, hangi gayeye hizmet ettiği olmalı bana sorarsanız.

John’un dediği gibi, “Uzun ya da kısa bir yaşam sürebilirsiniz, bununla ilgili yapacak çok fazla bir şey yok.” Ama hayatınıza derin ve tatmin edici bir “anlam” kazandırmakla ilgili yapabileceğiniz çok fazla şey var. Anlam bulmanın formülü için fenomenlere başvurmayarak işe başlayabilirsiniz… 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Uğur

Ortalama ömür kazalar ve cinayetler gibi durumlar dışında genelde insanın soy çizgisine bağlı oluyor, ama hepimizin birkaçar soy çizgisi var. Mesela benim baba dedem ve baba ninemden gelen soy çizgilerim genelde 85-90 sene yaşarlar. Böylece babam bayağı ağır KOAH'a rağmen maşallah bayağı çevik hâlde 77'nin sonuna geliyor. Annem tarafında ise dedemin soy çizgisi 85-95 arası yaşar, ama anneannem tarafı öyle değildir. Anneannem ve bir oğlu (dayım) ve bir kızı (teyzem) hep 68 yaşında vefat etti. Diğer bir oğlu (dayım) yoğun tedavilerle 75'e kadar dayandı. Annem ise bir sürü hafifçe hastalıkla beraber gayet çevik hâlde 77 oldu maşallah, zannımca daha ziyade baba soy çizgisine benzemiş. Bense bilmiyorum ki o kadar seneler nasıl sabredeceğim, çünkü atalarımın aksine uluslararası burjvazinin kahpelikleri yüzünden (pek) çoğumuz gibi ailesiz ve aileden yana dayanaksız bırakıldım, yaşlı babam ve annemden başka ailem yok. Anne dedemin imam babası İstiklal Harbinin anarşi yıllarında bazı zinacılara Allah'ın yasasını uyguladığı için 32 yaşındayken korkakça bir pusuyla şehit edilmiş, belki Allah teala bana da öyle erken bir şehadeti ve kurtuluşu nasip eder.

ah fıkaralık vah fıkaralık!

hükümete: ‘savunma harcamaları yapmayın, bize mayış verin, petrol gaz felen de aramayın, hepimizi emekli edin!’ diyen hımbılların bir şikayeti daha var: türk tuvaletine çömelemiyorlarmış, çünkü bacakları çok kalınmış bunların! şükretsinler ki artık her evde alafranga gavur klozetleri var, yoksa at gibi ayakta sıçmak zorunda kalacaklardı günde 6 öğün!
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23