• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ali Osman Aydın
Ali Osman Aydın
TÜM YAZILARI

Tılsımlı Havlu

10 Ağustos 2024
A


Ali Osman Aydın İletişim: [email protected]

Konu inanç gibi şeyler olduğunda, bin bir argümanla onu kurcalamaya, sorgulamaya iştahlı olanların, konu eğlence ve popüler kültür olunca onu bin bir argümanla savunmaları düşündürücü değil mi?

Bu, popüler kültür endüstrisinin var ettiği “eğlence” dininin tümüyle hurafelerden uzak, rasyonel bir alan olduğu anlamına mı geliyor?

Yoksa, eğlence dininin müminleri, eğlence dinini himaye eden uluslararası erk karşısındaki komplekslerinden dolayı mı bu dini yermeye, altında bir şeyler aramaya pek gönüllü değiller?

            Bunlara şu nedenle değindim.

Biliyorsunuz bizim, çıktığı ilk günden itibaren mega star unvanıyla basının gözlere sokmaya çalıştığı bir popüler kültür figürümüz var. Adı: Tarkan. Birkaç on yıldır tek bir hit parça üretemediği, son 30 yıldır aynı monoton dansı yaptığı halde hala hak ettiğinden büyük bir ilgi görüyor bu figür.

            Bu kişi geçenlerde verdiği bir konserde, terini sildiği havluyu, seyircilerin isteği üzerine, onlara atmış! Ve havlu kalabalıkça kapışılmış…

            Bunun ne kadar mide bulandırıcı bir şey olduğu konusuna girmeye gerek yok!  

            Popüler kültür gündemini takip edenler bunda bir tuhaflık görmeyeceklerdir.

            Hatta bu gördüklerinin, daha önce görülenler yanında hiç mesabesinde olduğunu da söyleyeceklerdir ki haksız sayılmazlar.

            Zira sahneden seyircilerin üzerine tuvaletini yapmaya kadar popüler kültür, kelimenin tam anlamıyla “akıl almaz” ve utanç verici sıradışılıklarla dolu.  

            Bu sıradışılıkların, eğlence kültürü açısından bir sapma, normalin dışına çıkış olduğunu düşünmek bizi yanıltabilir. Tam aksine, bu “sıradışılıklar” popüler kültür-eğlence dünyası içinde onaylanmış, kabul görmüş, norm haline gelmiş şeylerdir. Bunun en büyük delili, havluyu kapışan insanların ve onları destekleyen büyük kalabalığın bu tutumlarını ahlaken kıyasıya savunmaları…  

            Bütün bu durumların ahlaki boyutunu tartışmaya gerek duymuyorum.

            Ben daha çok, kitlenin eğlence ile olan ilişkisi ve eğlenirken aldığı biçimi anlamak istiyorum. Kitlenin eğlence içinde biçim değiştirdiği abartı gibi görünebilir.

            Fakat “eğlence” ritüeli ile meşgul olmadığı zamanlarda, kitlenin idrar damlacıklarını coşku, minnet ve şükranla kabul edebileceğini sanmıyorum.

            Gustav Le Bon, insanların kitle halindeyken normalden daha budala olduklarını anlatmıştı, Kitleler Psikolojisi’nde. Eğlence dininin ritüelleri ile meşgulken onurları konusunda da daha umursamaz olduklarını buraya eklemek gerekir.

            Budala ve onursuz…

            Sizi, birinin kirli çamaşırlarını koklamaktan, idrarını kıyafetinizde madalya gibi taşımaktan hoşnut olmaya çağıran “bir sistem”, kölelikten de vahşi bir sistemdir. İnsanları kendi ünlü yaptıkları insanlar karşısında bu derece nesneleştiren, haysiyetsizleştiren; bir sistem kulluk sisteminin ta kendisidir.

            Köle, kendisine yapılan hakaretten rahatsızlık duyar. Haysiyetine bir saldırı olursa, karşı koyar, yapamazsa, hiç değilse surat asar! Çünkü aşağılanmanın böylesine, onuru tahammül edemez. Surat asmak bile onurun göstergesidir! Ya surat asılmıyor ve memnuniyet duyuluyorsa?

            Montaigne’nin dostu Fransız düşünür Etienne de La Boetie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev kitabında, “en büyüğünden en küçüğüne bütün hayvanların yakalandıklarında boynuzlarıyla, ayaklarıyla, tırnaklarıyla, gagalarıyla öylesine büyük bir direnç gösterirler ki, bu da kaybettikleri şeyin onlar için ne kadar önemli olduğunu gösterir” diyordu.

            Özgürlüğün kaybedilmesi hayvanlar için bile bir sorun olduğuna göre, özgürlüğün olmazsa olmazı, onurun, haysiyetin kişinin bizzat kendi tarafından ayakları altına alınmasını ve kişinin bundan memnuniyet duyulmasını nereye koyacağız?

 “Eğlence, kendisini eğlencenin içinde unutmak isteyen teslimiyeti daha da artırır” demişti Adorno.

Havluyu kapışan insanlara “teslimiyetçi” olduklarını söyleseniz dönüp size söverler muhtemelen. Aksine, onlar sizin teslimiyetçi olduğunuzu, kendilerininse modern eğlence ritüellerini benimseyen kişiler olarak, özgür, onurlu, medeni olduklarını iddia ederler. Hiçbir hayvanın, hiçbir kölenin kabul etmeyeceği aşağılamaları, rezilce muameleleri baş tacı ettikleri halde…

1977 yılında henüz kırk iki yaşındayken ölen Elvis Presley de böyle bir figürdü. Elvis popüler kültür endüstrisi tarafından imal edilmiş, ardından da yok edilmiş bir fenomendi. Kitleleri gütmek için tasarlanmış bir propaganda aparatıydı.

Basın, Elvis ismi etrafında bir eros, bir aşırılıklar ve haz kültü imal ederek, tapınmaları için onu kitlenin karşısına çıkarmıştı. Sıkıcı orta sınıf gençliği Elvis kültünü derinden bir huşu içinde benimsedi.

Elvis posterleri ve şarkıları her yerdeydi. Elvis ile aynı boyutta lastik bebekler üretildiğinde müşteriler tarafından kapış kapış edildi.  

Elvis öldüğünde, içinde terinin yer aldığı söylenen ve bir damlasının herhangi bir duanın gerçekleşmesini sağlayacağına inanılan küçük şişecikler ortalıklarda boy göstermeye başladı.

Milyonlar bu tılsımlı şişeciklerin şifa dağıttığına, Elvis’in ise (ölümsüz olduğu için) ölmemiş olduğuna, inanmayı sürdürdüler.

Elvis’in terinde şifa arayanlarla, Tarkan’ın terinde huzur arayanlar aynı inancın, değerler dünyasının mensupları aslında.  

Güya Aydınlanma ile dinler ölmüş, insan aklını kullanarak hurafelerin esaretinden kurtulmuştu. Hala ülkemizde her olayda, seküler kesim tarafından kurulan aydınlık- karanlık- akıl ve bilim- iman ve hurafe gibi retorikleri hatırlayın.

İşte size bir kitle! Tam da idealize edeceğiniz bir kitle bu! Tahsilli, seküler, eğlenceye düşkün. Ama bakın sırf erotik imalarla dolu şarkılar okuduğu, dans edip çığlık atmalarını sağladığı için bir kişinin önünde nasıl da aşağılanıyor ve kendi kendilerini alçaltıyorlar. Fakat daha da trajiği, aşağılanmak konusunda nasıl da hevesli ve aşağılanırken nasıl da mutlular?

 “Fetö’nün sümüklü mendili” diye çok haber yapıldı geçmişte. Fetö’nün sümüklü mendilinde keramet arayan ahmakları- haklı olarak- yerin dibine sokanlar, popüler kültürün toplumları bir avuç ünlü karşısında insanlık dışı, utanç verici hallere düşürmesine neden tek kelime etmeden seyirci kalıyorlar. İnsanların kutsanmasına, seküler hurafelere, efsanelere dayalı popüler kültür tiranlığının artan etki alanı karşısında nasıl ürpermiyorlar?   

Başta da söylediğimiz gibi. Popüler kültür endüstrisini ellerinde tutanların hışmından, ve eğlence dininin müminlerinden tırstıkları için mi? Sanmıyorum…  

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Nuh

Esfeli safilin noktasını çok güzel örneklemişsiniz.

Orhan İnan

Maalesef dediğiniz gibi..İman kalpleri terk ettiği anda yerini acayip hurafelere bırakıyor. İşin ilginci, bu hurafelerin kölesi olanların hepsi de aydın ve çağdaş olduklarını şiddetle haykırıyorlar. İslamın terbiyesi bir yüreğe yerlesmemiş ise orası harabe eve benzer. Orada insan ve ona ait olanların dışında her şey yerleşir.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23