Geçici gündemler asli gündemimizi perdelememeli
Türkiye’nin seçim sath-ı mâiline hızla ilerlediği bir süreçte herkesin en sıcak gündemi 7 Haziran genel seçimi iken ve bu seçim ülkenin geleceği açısından son derece önemli iken, üstelik içerdeki ve dışardaki İslâm düşmanı şer odaklar “İslâm’ı durdurma” ekseninde birleşmişken “asli gündem” mi? Evet biz, müminlerin gündemine “ilahi çağrı” olan ezan ile günde beş kez müdahale eden ve siyasal, sosyal, ekonomik şartlar ne olursa olsun ‘değişmeyen gündemimiz’ olan namaz ibadetini, Namaz Gönüllüleri Platformu ve Ensar Vakfı işbirliği ile gençlerimizin gündemine taşımaya devam ediyoruz. ‘Namaz bilinci’ seminerlerimizle ilgili bilgi ve haberler özellikle sosyal medyada sıkça yer alıyor. Hesap Günü ilk sorulacak amel olan namazı (Tirmîzî, Salât 188), âyetler, hadisler ve güzel sözlerle hatırlatıyoruz.Böylece, asli gündemlerimizin geçici ve sun’i gündemlerce perdelenmesine engel olmayı amaçlıyoruz.
Zira günde beş kez müminlerin gündemine namazı taşıyan Ezan-ı Muhammedî, bir tekbir, tevhid ve felah çağrısı olarak tüm insanlık için de bir özgürlük muştusu niteliği taşıyor. Bu sebeple müminler, Peygamberimizin “Ezanı işittiğiniz zaman müezzinin söylediğini aynen (kelime kelime) tekrar edin. Sonra bana salât u selâm okuyun.” (Nesâî, Ezan 33) emrine uyarak ezanı hem dinler, hem tekrar eder, hem de ezan duası ile Efendimize salât u selâm eder. Sonra da abdest alıp günahlarına tövbe ederek manevi kirlerinden arınır. Yüce Rabbinin divanına durarak huşu içinde namazını hakkıyla kılar. İmam Şafii, Cenâb-ı Allah’ın “Namazı hakkıyla kılınız.” (Bakara, 43 vb.) ayetini, ‘Hz. Peygamberin kıldığı namazı kılın’ manasında anlar. İşte böyle bir namaz, “sevgiliye giden yolun adı”, secde ise “O’na teslimiyetin zirve tadı” olur. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dili ile “Nasıl-niçin delisi aklı, susturmakta iş / Sırtında binlerce yük, namaza durmakta iş”. Binlerce yükten de dertten de kurtulmak miraca kanatlanmakla mümkün zira. Yine üstadın dili ile: “Namaz sancıma ilaç, yanık yerime merhem / Onsuz ebedi hayat benim olsa istemem.” Peki, neden sancılarımız var ve neden yangınlardayız? Zira namaza ve namazın Rabbine yeterince sığınamıyoruz; camileri de namazda okuduğumuz Kur’an’ı da mahzun bırakıyoruz. “…İçinde namaz kılınmayan cami, Kur’ân okumayan insanların evindeki Mushaf, günahkârın ezberindeki Kur’an garip ve mahzundur.” (Münebbihât) ikazında bulunan kutlu Peygamberimizin namaz ve Kur’ân duyarlığını hayatımızın bütün alanlarına ve tüm ilişkilerimize egemen kılamıyoruz.
“Kur’an okuyunuz. Çünkü o, kıyamet gününde kendi ashabına (Kur’ân’ı okuyup anlayanlara ve yaşayanlara) şefaatçi olarak gelecektir.”(Müslim, I, 553)buyuran Rasulüllah (s): “Size iki nasihatçı bıraktım: Biri susar öteki konuşur. Susan vaiz ölüm; konuşan vaiz Kur’an’dır.” (Tirmizi, Menakib 31) der.Bu yüzdendir ki Lokman Hekim’in “İki şeyi asla unutma: Allah’ı ve ölüm’ü. iki şeyi asla hatırlama: yaptığın iyiliği ve sana yapılan kötülüğü” dediği rivayet olunur. Ölüm, en yaman hakikattir ama insan ölümü gündeminde tutmak istemez. Oysa insan Yunus Emre’nin deyişiyle bir avuç topraktan ibarettir: “Bir avuç toprak, biraz da suyum ben / Neyimle övüneyim, işte buyum ben.” İnsan tekrar toprak olacak ve Rabbinin huzuruna sadece amelleriyle çıkacaktır.Hz. Enes’in (r.a) aktardığı bir hadis-i şerifteRasulüllah (s.) buyururlar ki: “Ölüyü, (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri kendisiyle kalır: Ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle kalır.” (Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5; Tirmizî, Zühd 46) Öyleyse, dünyayı ahiretin tarlası ya da çarşısı bilmek gerekir; Yahya b. Muaz’ın dediği gibi: “İlim amelin kılavuzu, anlayış ilmin kabı, akıl hayrın komutanı, arzu günahın bineği, mal kibirlinin kaftanı, Dünya Ahiretin çarşısıdır.” (Münebbihât) Bu sebeple bu dünya çarşısındaki bütün alışveriş, tüm hesap ve kitap Cehennem’den kurtulup Cennet’i kazanmaya göre yapılmalıdır. Hz. Ali (r.a) ne güzel demiş: “Allah’ı bilip itaat eden, şeytanı bilip isyan eden, ahireti bilip talep eden, dünyayı bilip reddeden, hakkı bilip isteyen, batılı bilip kaçınan cennete ulaşır.” (Münebbihât)
Allah Rasûlü (s), ilk Cuma hutbesinde asli gündemimizin “ahiret azığı” hazırlamak olduğunu söylüyor:
“Ey insanlar! Kendiniz için, önden âhiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Biliniz ki, her biriniz ölecek ve davarını/sürüsünü çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona aracısız olarak: ‘Sana Rasûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için (ahiret azığı olarak) ne gönderdin?’ buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka bir şey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayrı işlesin! Onu bulamayan da güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir! Selam ve Allah’ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!”
(M. Asım Köksal, İslâm Tarihi)